31

976 20 0
                                    

Emir

Öfkeden deliye dönmüştüm. "Bu şaka olmalı. O adamla görüşmeni istemiyorum. O adamın odasına gitmeni istemiyorum." 

"Emir bu benim işim." Daha dün başladığı işini bu kadar tutkuyla savunması takdire şayandı. 

"Sana çalışma diyorum. Ayrıca o adam kafayı sana takmış. Ya sana orada yalnızken sana bir şey yaparsa."

"Emir saçmalama. Koskoca prens neden sapık gibi bana bir şey yapsın." 

Kendimi tutmakta zorlanıyordum. "Koskoca mı? Senin için hissettirdikleri bu mu?"

"Yani unvanı olan bir kişi. Bunu riske atmaz sanırım."

"Kraliçe Elizabeth'in oğlu da prensti ama sapıktı."

"Emir hiç bir şey olmayacak. Oraya gidip sorularımı soracağım. Cevaplarımı alınca da çıkıp eve döneceğim. Tabi seninle olan röportajlar farklı şekilde sonuçlandığı için böyle düşünmen normal."

"Derin saçmalama. Sakın kendini Gamze ile kıyaslama."

"O kadının adını ağzına alma. Sadece o kadın desen olmuyor mu? Ya da dergideki kadın? O gün gördüklerimden sonra senin ağzından o kadının ismini duymaya katlanamıyorum." Beni hala kıskanıyordu. Bunu duymak sinir seviyemi biraz düşürdü. Ama yine de Derin'i prens ile baş başa bir otel odasında düşünmek tüylerimi diken diken ediyordu.

"Ben de seninle gelsem. Prens bazı işlerime yatırım yapmak istiyor. Onunla iş konuşurum."

"Ne? Sen prensle mi görüşüyorsun?"

"Evet."

"Bana hiç söylemedin."

Prensi tutup ona anlatacak halim yoktu. Adamı onla görüştürmemek için yakınımda tutuyordum. "Sana ne zamandan beri işlerimi anlatıyorum?"

"Tamam Emir. Tartışmak istemiyorum. Yarınki röportaj için çalışmam gerek. İyi geceler."

Onu bileğinden yakaladım. "Hemen başlamasan bir şeyler içsek?"

"Çalışmam gerek." Bir an önce Derin ile tekrar bir araya gelmek zorundaydım. Prens tehditi her geçen gün artıyordu.

Onu yavaş yavaş kendime çektim. Parmaklarımı saçlarının arasında gezdirmeye başladım. "Çok yorgun görünüyorsun seni biraz rahatlatmama izin ver."

Ona dokunuşumla ellerimin arasında titremeye başladı. Aramızda çok özel bir fiziksel çekim vardı. Bunu kimse aşamazdı. Dudaklarımı yüzüne yaklaştırdım.

"Emir. Lütfen."

"Lütfen ne, Derin?"

"Emir dün bunu konuşmuştuk. Seks sorunlarımızı çözmez. Çalışmam gerek." Birden toparlanıp ellerimden kurtuldu. Hızla merdivenlerden çıkıp benden uzaklaştı.

Bütün gece gözüme uyku girmedi. Sürekli ertesi gün Derin'i prensin odasında röportaj yaparken hayal ettim. Prens Derin'e kafayı takmıştı. Onu etkilemek için her şeyi yapacaktı. Bunu bilerek nasıl onu o otel odasına gönderebilirdim? Eğer buna engel olursam da Derin bana çok kızardı. Bu ilişkinin yürümesini istiyordum. Ama önce başlamak zorundaydı.

Sabah uyandığımda Derin'i Leo'nun odasında buldum. Onları böyle evimde görmek tüm dertlerimi unutturmaya yetiyordu. Leo'yu bakıcısına bırakıp yanıma geldi.

"Günaydın Emir."

"Günaydın. Gitmekte hala kararlı mısın?" Gözlerini devirip soruma cevap vermeden yanımdan uzaklaştı.

Derin

Kabul etmeliyim Emir'in kıskanç halleri hoşuma gidiyordu. İkimiz de büyümüş, olgunlamış hatta çocuk sahibi olmuştuk. Gözüm ondan başka kimseyi görmezken beni kıskanması çok tatlıydı. Bana yaptıklarından sonra biraz kıskançlık oyunu iyi gelmişti. Yaşananlardan sonra direkt onunla birlikte olmak istemiyordum. Tabi ki ona dokunmadan yaşamak tam bir işkenceydi. Ama bana güvenmeyi ve saygı duymayı öğrenmesi gerekiyordu. Benim de ona tekrar güvenmeye ve beni incitmeyeceğinden emin olmaya ihtiyacım vardı. Bana ayarladığı araç ile doğruca otele gittim.

Otele geldiğimde bana söylenen odanın kapısını çaldım. Kapıyı prensin görevlilerinden biri açtı. Burası bir odadan çok, kocaman bir eve benziyordu.

Prensi en son gördüğümde ona söz verdiğim gibi onunla buluşmaya gitmediğim için benim adresimi bulup dairemin kapısına gelmişti. Ona açıkça bir ilişki istemediğimi ve ilgilenmem gereken bir çocuğum olduğu söylemiştim. Beni anlamıştı. Israrla neden röportajı yapanın ben olmamı istemişti en ufak bir fikrim yoktu. Ama eğer çizgiyi aşarsa orayı hemen terk edecektim.

"Hoşgeldiniz. Prens Josef-Emanuel birazdan burada olacak."

Görevli yanımdan ayrılıp beni salonda yalnız bıraktı. Etraf inanılmaz pahalı mobilyalarla döşeliydi. İçeride kocaman bir piyano vardı. Leo da bizim evdeki piyanoyu çalmaya başlamıştı. Emir'in tuttuğu bakıcı gerçekten çok başarılıydı. Başta karşı çıktığım için pişman olmuştum.

Birkaç dakika sonra prens yanıma geldi. "Derin seni beklettiğim için çok özür dilerim. Nasılsın?"

"Merhaba iyiyim. Sen nasılsın Josef Emanuel?" Prensin adı gerçekten çok uzundu.

"Lütfen bana Jos de."

"Peki o halde. Röportaja geçelim mi?"

"Olur. Şöyle oturalım mı?"

Gösterdiği koltuklara geçtik. Kayıt cihazımı çıkartıp hazırladığım soruları ardı ardına sıraladım. Genellikle işi, ailesi ve hedefleri hakkında konuştuk.

"Bir süredir İstanbul'dasın. Bunun özel bir sebebi var mı?"

"Evet. Burada yatırım yapmak istiyorum. Özel olarak ilgilendiğim birkaç işletme var."

"Umarım aradığını bulursun. Sorularım bu kadardı. Vakit ayırdığın için çok teşekkür ederim."

"Ben teşekkür ederim. Aslında benim de sana bazı sorularım var."

"Nasıl yani?"

"Sorularından sonra sen artık beni daha iyi tanıyorsun. Ben de seni tanımak istiyorum."

"Bunu konuşmuştuk ben..."

"Derin beni yanlış anlama. Neden kendini bu kadar kapatıyorsun? Bir çocuğun ve sorumlulukların olduğunu biliyorum. Sadece seni tanımak istiyorum. Arkadaş olarak."

"Arkadaş olarak. Peki öyleyse. Ne sormak istersin?"

"Nelerden hoşlanırsın?"

"Kitaplar sanırım. Edebiyat okudum."

"Bronte, Hardy, Austen. Hangisi edebiyat okumanı sağladı?"

"Bronte. Uğultulu tepeler."

"Kötü adamlardan hoşlanıyorsun yani."

"Ben Heathcliff'e kötü biri demezdim. O sadece çok aşık."

"Derin, hem çok güzel hem de çok zeki bir kadınsın. Seninle açık konuşmak istiyorum. Hak ettiğini düşündüğün hayatı yaşıyor musun? Kollarında ve yüzünde kapatmaya çalıştığın morlukları görebiliyorum. Bunu sana yapan bir erkekte ne buluyorsun?"

"Çok yanlış anladın bunlar..."

"Derin herkesi kandırabilirsin. Ama gerçeğin ne olduğunu biliyorum. Sana hak ettiğin değeri verecek, seni mutlu edecek biriyle olabilirsin. Bu saçmalıklara katlanmak zorunda değilsin."

Bu konuşmanın nereye gittiğini görebiliyordum. Daha fazla ileri gitmesini önlemek için kalkıp gitmeye devam ettim. "Dergimize röportaj verdiğin için teşekkürler."

Ayağı kalkıp elimi sıktı. "Seni tekrar görebilir miyim?"

"Jos ben..."

"Şu an cevap vermek zorunda değilsin. Ama senin fikrini değiştirmek için elimden geleni yapacağım."

Onunla vedalaşıp oradan ayrılmak için geldiğim araca bindim.

Zorunlu EvlilikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin