31 Mayıs 2022
Lisaydı, elinde koca bir papatya demeti taşıyordu. Dizlerine geliyordu deniz seviyesi. Işık yutmuş gibi parlıyordu ama bir o kadar da soluktu. Bembeyazdı, melek gibiydi. Hoş, zaten melekti.
Ona ilerlemeye çalıştım ama kılımı bile kıpırdatamıyordum.
"Üşüyorum." dedi, yanına gidemedim. İğrençti.
İsmini haykırmakla yetindim sadece, tek yapabildiğim buydu.
"Üşüyorum." dedi tekrardan. Sanki beni ondan iten ilahi bir güç vardı.
"Jungkook beni neden görmüyorsun?" Sorduğu soru beni afallattı. "Lisa sen yoksun." Sözcükler boğazımda düğümlenmiş de olsa konuşabildim, uzun uğraşlar sonucunda.
"Senin yanındayım."
"Hayır," denizi gösterdim. "Ordasın."
"Hayır," kıyıyı gösterdi. "Ordayım."
"Sana geldim ama beni görmüyorsun. Beni hiç özlemedin mi?"
Tüm gücümü konuşmak için kullanıyordum. "Seni çok özledim." Sesim fısıldar gibi çıkmıştı, gözlerimden yaşlar boşalırken.
Elini uzattı tutmamı ister gibi. "Jungkook bul beni, üşüyorum."
Düşüyormuş gibi bir his yaşayarak gözlerimi açtım, bu ani olmuştu. Odamdaydım, denizde değil. Tektim, Lisa yoktu.
Hepsinin bir rüya olduğunu anlamam bir kaç dakikamı almıştı, o sırada ise Jaehyun dalmıştı odaya. Oturduğum yerde karşı duvara gözümü kırpmaksızın bakıyordum. Kan ter içindeydim ve ağladığımın farkında değildim.
Bir kaç büyük adımda yanıma gelip yatağa oturdu. "İyi misin?" Cevaplayamadım, çok yorgundum. Rüyada ona ulaşmaya çalışmak ama kıpırdayamamak çok büyük bir ağırlık yüklemişti bedenime. "Lisa'yı mı gördün rüyanda, bağırıyordun?"
"Benim kumsala gitmem lazım Jae." Üzerimden yorganı attığım gibi ayaklandım. Omzumdan durdurdu beni. "Gece gece ne kumsalı oğlum? Nereden çıktı? Hayır, yakın bir yer de değil ki. Nasıl gideceksin bu saatte?"
"Lisa'yı bulmam lazım!" Bir şey söylemek adına dudaklarını araladı, sonra vazgeçti, ama tekrar karar değiştirip söylemek istediğini söyledi. "Jungkook Lisa öldü."
"Ama o burada, bana söyledi!" Elinden kurtulduğum gibi hızla evden çıktım. O da peşimdeydi. Arabaya bindik, trafik yoktu. Kumsal neredeyse şehrin dışındaydı.
Jaehyun tüm yol boyunca bir şeyler sormuştu ama asla ilgi odağım olamamıştı. Aklımdan Lisa'nın o görüntüsü, bana söyledikleri, sesi çıkmıyordu. Beynimde tekrar tekrar yaşıyordum sanki o anı.Vardığımızda zaten etrafın bomboş olmasına dayanarak arabayı olduğu yere bıraktım. İçinden çıktığım gibi kumsala koştum. Ne aradığımı bilmesem de bakınıyordum.
Evden çıkarkenki yağan yağmur artmış, sağanak yaşıya dönmüştü. Deniz kıyıya yaklaşmış, dalgalar yükselmişti. Zaman zaman gök gürüldüyordu. Ben var gücümle koşuyordum. Jaehyun önüme geçip durdurdu beni, onu es geçmek istediğimdeyse omuzlarımda tutup sarstı beni. "Jungkook o öldü! Lisa öldü!" Yağmurun sesini bastırmak adına bağırıyordu. "O burada!" dedim, ondan kendimi kurtarmak için çırpınarak ama o da beni durdurmak için sertçe sarsmıştı ve etkili olan oydu. "Onu bulsan bile tanınmayacak halde, vücudu çürüdü. Sadece kemikleri kaldı ve onlarda kıyıdan çok uzakta, denizin yedi kat dibinde. Bulamazsın!"
Durmamış olan gözyaşlarım da aynı yağmur gibi artmış, üstüne bağırışlarım da eklenmişti. Derman kalmayan dizlerim artık bedenimi taşıyamadı. Olduğum yere çöktüm. Jaehyun da bir kaç adım uzaklaştı benden.
Yağmur beni baştan aşağı yıkarken bağıra çağıra ağlıyordum. "Gel beni bul dedin, nerdesin?"
Nefesim daralıyordu.
Belki de yanına gitmek için en doğru zamandı, belki de bunu kastetmişti.
Bana elini uzatmıştı. Onu tutamamıştım.
"Bak hiçbir yerde hiçbir şey yok işte!" Jaehyun kollarını açıp etrafı gösterdi. "Hadi gidelim." Yanıma geldi, kollarımdan tutup kaldırdı beni. Arabaya yürüyorduk ama bir o yana bir bu yana savuruyordu da rüzgar bizi. Zaten bende hiç güç kalmamıştı, Jaehyun almıştı tüm yükümü.
Zar zor bindik arabaya. Arabayı çalıştırırken bana gördüklerimi sordu, ben de anlattım.
"Bu sadece bir rüya." Bana inanmıyordu, bana neden inanmıyordu? Ben yalan söylemiyordum. Onu kandırmıyordum. Bu sadece bir rüya değildi. O bana ulaşmıştı.
"Jaehyun anlamıyorsun, çok gerçekti, onu gördüm, sesini duydum. Beni çağırdı, üşüyorum dedi. Elini uzattı, yanındayım dedi, bul beni dedi."
Bana hayalkırıklığı ile baktı. Belki de deliriyor olmamdan, aklımı kaybediyor olmamdan şüpheleniyordu. "Jungkook," Söyleyeceğini ondan önce tahmin ettim. Öldü, diyecekti. Başımı iki yana salladım. Bunu söylemesine o kadar zaman geçmesine rağmen dayanamıyordum. "Biliyorum, söyleme."
İç çekti, benden ümidini kesti muhtemelen. Daha fazla beni ikna etmeye çalışmadı. Ben de onu ikna etmeye çalışmadım. Yol uzun olsa da hiç konuşmadan eve geldik.
İkimizde de uyuyacak hal kalmamıştı, artı olarak Jaehyun yapacaklarımdan korkuyordu o yüzden ikimizde salonda boş boş oturmuş ses çıkarmadan bekliyorduk. Neyi bekliyorduk bilmiyorduk ama bekliyorduk.
Bir kaç saatin sonunda zaten hava aydınlandı. Televizyonda rastgele bir kanal sabah haberlerini sunuyordu. Jaehyun telefonla oynuyor, bense yine bir şey yapmıyordum. O aklımdan çıkmıyordu ve herhangi bir şey yapmama izin vermiyordu. Kendime gelemiyordum.
Kapı çaldı, Jaehyun kalktı. Jennie ile birlikte içeri geldiler. "Günaydın, size kahve getirdim. Bu saatte uyanık olmanız çok şaşırtıcı. Umarım başımıza taş yağmaz." Karton poşetteki kahve bardaklarını sehpaya koyuyordu. "Hiç uyduk mu ki?"
Jen hiçbir iey anlamadığı belli olan ifadesiyle Jaehyun'a baktı.
Yanımda konuşmak istemediği çok belliydi, karton poşeti çöpe atma niyetiyle kalkıp mutfağa gittiler. Sanki ev çok büyükmüş ve duyamazmışım gibi orada konuşuyorlardı. Umursamadım onları.
"Jungkook dün gece Lisa'yı sayıklaya sayıklaya uyandı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu rüyasında."
"Hep rüyasında Lisa'yı görüyor, bilmiyor musun?"
"Bu sefer başkaydı ama. Gece gece kalkıp sahile gittik."
"Neden, ne görmüş ki?"
"Lisa ona ben yanına geldim, yanındayım, bul beni falan demiş."
Bir sondakika haberiyle dikkatim dağıldı, televizyonun sesini açtım, ayaklandım. Dün gittiğimiz sahile dair bir kaç fotoğraf ekrana gelmişti. "Bu sabah saat 5-6 sıralarında, Seul'den 60 km uzakta bir sahile dalmaya giden bir grup genç dalgıç kıyıya vurmuş insan iskeletinden kemik parçaları buldular. Kemiklerin polis tarafından incelenmesi üzerine kimliğinin bir kadın olduğu ortaya çıktı."
Jaehyun'la Jennie içeri koştu.
Sendeledim, Jennie beni koltuğa oturttu omuzlarımdan iterek.
Gelmişti işte. Yanındayım demişti, kıyıyı göstermişti.
'Sana geldim ama beni görmüyorsun. Beni hiç özlemedin mi?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cemetery of oceans
Fanfiction"Arkanda bıraktığın kokunla yetinemiyorum sevgilim." Lalisa Manoban Üniversite son sınıf öğrencisiyken bahar şenliğinde yaşanan kaza sonucu hayatını kaybeder.