Saat dört buçuğa yaklaşıyor, asla beklemediğim bir mesajla karşı karşıyayım.
Arkadaşlarımla olmam ne kadar alkol de alsak uyumama engel olmuştu. Buna şükrettim. Mesajı gördüğüm gibi hiçbir şey düşünmeden fırladım evden, korkudan vücudumun deli gibi titrediğini biliyordum.
Gecenin bu saati her şey olmuş olabilirdi. Kısaltmalardan, ara sokaklardan geçtim. Geçen her saniye ömrümden bir ömür koparıyordu sanki.
Evi görüş alanıma girdiği gibi Lalisa'yı da görmüştüm, bina kapısının önündeki merdivenlerde oturmuş, yüzünü kendine çekip bedenine yaklaştırdığı dizlerine gömmüş oracıkta oturuyordu.
Etrafta kimse yoktu, tekti. Ağlıyordu ve bu benim ruhumun vücudumu terk edişine yetiyordu.
Aramızdaki tüm mesafeyi koştum, tıpkı evden çıkıp buraya koşarak geldiğim gibi. Yanına oturup onu kendime çektiğimde sorgulamamış, ben olduğumu anlamış ve başını göğsüme gömmüştü. "Ne oldu, bir yerine bir şey mi oldu?"
"Kabus gördüm." Hışkırıkları konuşmasını zorlaştırsada onu anladım. İçime su serpilmişti, buraya gelene kadar aklımdan bin türlü senaryo geçmiş lakin bu aklıma gelmemişti. Saçlarını okşadım, kokladım, öptüm. "Geçti."
"Ölüyordum, Jungkook. Sen de vardın. Çok korkunçtu." Onu kendimden ayırdım, korkunç olduğu belli oluyordu zaten. Yatmadan önce temizlemediği makyajı, çenesine kadar akmıştı. Parmaklarımla ıslak yanaklarındaki göz yaşlarını sildim, buna rağmen tekrar ıslanması uzun sürmemişti.
"Yaşıyorsun Lisa'm, sadece bir rüyaydı."
"Sadece bir rüya değildi, çok gerçekti, şu andan bile daha gerçekti. Orada olduğuma yemin edebilirim." Yüzünün etrafına dökülen saçlarını geriye ittim. Tekrar sildim yanaklarını. "Ne olduğunu anlatmak ister misin?"
Başını salladı, derin bir nefes alıp ağlayışını durdurmaya çalıştı, nitekim durmasa da yavaşladı denilebilirdi.
"Nasıl olduğunu bilmiyorum. Bir suyun içindeydik, denizdi galiba. Bir araba vardı. Batıyordum, nefes alamıyordum, boğuluyordum. Gerçekten nefes alamadım, uyandığımda nefes alabildim sadece." Gerçek olduğuna ikna etmeye çalışıyordu. "Uyku felci geçiriyordum sanırım, üzerimde ağırlık hissediyordum." İşte bu cümlesi benim için bir uçurumdu. Bu demek oluyordu ki ciddi ciddi ölümün eşiğinden dönmüştü.
"Sen bana ulaşmak için yüzüyordun ama kolunu ne kadar uzatsan da elimi tutamıyordun Jungkook, gözlerindeki korkuyu, dehşeti gördüm. Sanki bağırıyordun ama sesin çıkmıyordu. Ben ise hiçbir şey yapamıyordum, nefes alamıyordum zaten. Sonra bir anda uyandım."
Onu tekrar kendime çektim, ben de arkamdaki duvara yaslandım. "Gerçekçi de olsa rüyaydı Lalisa, geçti şimdi." Sadece bir rüya olmadığını biliyordum, onu sakinleştirmem gerektiğini de aynı şekilde.
"Jungkook, anlamıyorsun. Sadece rüya değildi diyorum, değildi. Ben gerçekten az kalsın ölüyordum." Biliyorum sevgilim, az kalsın ölüyordun ve az kalsın seni ve kendimi kaybediyordum.
Onu kollarımla biraz daha sardım, onu kendime biraz daha çektim, biraz daha bastırdım. "Lalisa eğer sen ölürsen ben de ölürüm. Yaşayamam."
Göz yaşları tekrar akmaya başlamış ve t-shirt'ümü ıslatıyorlardı. "Sensiz yapamam, saçma belki ama gerçek. Anlamıyor değilim, anlamak istemiyorum. Ben sana her şeyimle bağlıyım, bağlandım Lalisa. Sen gidersen ben biterim." Bu sözlerim şu anımı tamamen özetliyordu, eğer o giderse ben biterdim.
Ne kadar zaman geçtiğini tanımlayamadım, baya bir süre daha orada öylece yarı oturur yarı uzanır halde durduk. Hava soğuktu ve ne kadar sarılırsam sarılayım üşüyordu. "Kalkalım, üşüyorsun. Eve çık, rahatla biraz, uyumaya çalış."
"Uyumaktan korkuyorum."
"Hasta olacaksın Lalisa, eve çık bari?" Omuz silkti. "Benimle gel."
Reddedemedim, reddedemezdim zaten. Onu böylece bırakıp gidemezdim. Onunla eve çıktım. Yatağında uyanık ama sessizce yatıyorduk. Konuşmuyorduk ama ikimizinde aklı aynı şeydeydi.
Bana tam şu anda dank etmişti bazı şeyler; bir sabah uyandığımda artık o yaşamıyor olabilirdi. Bir sonraki ziyaretim cenazesi olabilirdi.
Lisa'nın biraz daldığını farkettiğimde sevinmiştim, bu onun biraz da olsa rahatladığını gösterirdi.
Tüm gece gözüme bir damla uyku girmedi. Kafamın içinde sadece 'O ölebilirdi.' cümlesi geçiyor ve bu beni içten içe yiyip bitiriyordu.
Tavanla bakıştım gece boyu, asla gözümü kırpmadan. Lisa bir kaç kez uyanıp geri uyumuştu, dediği gibi, uyumaktan korkuyordu.
Güneşin doğuşuna o kollarım arasında içimde acı bir korku varken tanık oldum ve bu asla romantik değildi. Bir kaç saatin sonunda tamamen uyandı.
"Nasıl hissediyorsun kendini?"
"Geceye nazaran daha iyi." Bunu duyduğuma sevinmiştim.
Kalktık yataktan, Jennie içeride bağıra çağıra şarkı söylerken bir yandan da muhtemelen kahvaltı hazırlıyordu. Benim burada olduğuöu bilmiyordu ve görünce muhtemelen şok olacaktı.
Nitekim öyle de oldu, odadan Lisa'yla birlikte çıktığımda gözleri beni bulunca söylediği şarkı yarıda kesilmişti. "Senin ne işin var burada?"
"Uzun hikaye Jen." Lisa resmen mırıldanırcasına konuştuğunda Jennie tabii ki tatmin olmamıştı bu cevapla. "Ne ara geldin, niye geldin?"
Onun sorgusu karşısında gerilemiştim, çünkü gerçekten öldürecekmiş gibi bakıyordu. "Dün gece Lalisa uyku felci geçirince geldim." Asıl şok burdan vurmuştu onu. Evi inletecek derecede 'Ne?' diye bağırmıştı. "Lalisa, neden beni uyandırmadın?"
"Ne yapacağımı bilemedim Jennie, aklıma ilk Jungkook geldi." Gidip tezgahın üzerindeki hazır kupalardan birini alıp sahiplenmiş ve kahvemi yudumlamıştım.
"İyi misin şu an? Nasıl beni uyandırmazsın aklım almıyor!"
"İyiyim Jennie, endişelenecek bir şey yok." Sandalyelerden birine yerleşti Lalisa. Jennie ona bin ton soru sormuş, gördüğü kabusu, bina önünde korkudan hıçkıra hıçkıra ağlayışını, beni çağırışını ve biraz orada oturduktan sonra yukarı çıkışımızı anlattırmıştı zorla.
"Ve sen de dün gece koşa koşa buraya geldin?" Başımı salladım. "Sağ ol, yani, iyi ki varmışsın Jungkook." Buna ise omuz silktim. "Gelmeyip ne yapacaktım. Eğer birilerine teşekkür edilecekse oblar Jaehyun ve Taehyung'dur, onlar sayesinde o saatte uyanıktım."
"Onları gördüğümde onlara da teşekkür ederim."
Lisa sessizdi, ona soru sorulduğunda kısaca cevaplıyor sorulmadığında konuşmuyordu, tepki vermiyordu, dinlemiyordu, tek bir noktaya odaklanmış öylece bakıyordu. Beti benzi atmıştı, ölü gibiydi. Gördüğü görüntüler mutlaka çıkmıyordu aklından, kendini tekrar edip duruyordu sürekli. Onu öyle gördükçe canım acıyordu. Hop oturup hop kalkan, etrafına neşe saçan kızdan eser yoktu, bir anda değişmişti. İçimden bir şeyler kopup gidiyordu. Onu böyle görmek bana bu kadar ağır geliyorken o ise bunları yaşamıştı. Altından kalkamaması çok normal değil miydi?
Lalisa, benim güzel sevgilim. Eğer sana bir şey olursa, bu dünya'yı geç bu sonsuz evren bana dar gelecektir. Ben ihtimaline dahi dayanamıyorken, yaşanmışlığına nasıl dayanırım. Senin herbir göz yaşın benim herbir nefesimi sonlandırır. Sen başını hüzünle eğdikçe ben kayar giderim. Yaşamıyor olman söz konusu bile değil, toprağa giren sen olursun ama ölen kişi ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cemetery of oceans
Fanfiction"Arkanda bıraktığın kokunla yetinemiyorum sevgilim." Lalisa Manoban Üniversite son sınıf öğrencisiyken bahar şenliğinde yaşanan kaza sonucu hayatını kaybeder.