150622 | just accident

130 13 24
                                    

"Niye gelmiş?"

"Ne bileyim?"

"Hani ayrılmışlardı?"

"İnan Jungkook, sen ne biliyorsan ben de onu biliyorum."

Fısıldamayı kestim, Jennie de susmuştu benimle birlikte.

"Chaeng, hoş geldin!" Sehun yaklaşıp Chaeyoung'u oturduğu armuttan kaldırıp sarıldı. Gözlerimi devirdim, kazadan sonra aramız pek iyi olmamıştı Sehun'la.

Kazanın sebebinin biz olduğumuzu düşünüyordu, bir vakte kadar ben de öyle düşünmüştüm. Tek fark; ona Lisa'yı kendi ellerimle öldürmeyeceğimi anlatamamıştım. Bunu asla yapmazdım, nasıl yapardım, yapabilir miydim? Öldürmek şöyle dursun, onun saçının tek bir teline zarar gelmesine izin veremezdim. Hem o benim hayatımdı, canımdı, bu bir intihardı benim için. Benim nefesim onunla kesilmemiş miydi, hayatım sonlanmamış mıydı? Anlatamadım bunu ona, beni suçladı, suçlamaya devam da ediyor.

"Selam Jen." Beni es geçip Jennie'ye gülümsediğinde ayağa kalktım oturduğum armuttan. Ortam zaten bozuktu, iyice bozulmuştu. Artık burada bulunmanın tadı kalmamıştı.

Hem Jaehyun'a baksam iyi olurdu, gideli baya olmuştu.

İlk olarak kalacağımız tek odalı ahşap yazlığa bakmış, tahmin ettiğim gibi de bulmuştum. İki kişilik yatağın kenarında bir başına oturuyordu. Ben de gidip yanına oturdum.

Beni görmese de gelenin ben olduğumu biliyordu. "Niye gelmiş?" Omuz silktim, bir kelime dahi konuşmamıştık. "Senin için herhalde." Burnundan gülmüştü. "Benim için? Sen bunu söylerken inandın mı Kook?"

Arada dalga geçmek adına bana böyle seslenirdi. Bu ismi Lisa takmıştı bana. Hoş, onu hala yad ediyorduk, bir çeşit onu anıyorduk.

"Başka niye gelsin ki?" Kendi kendine mırıldanmasına rağmen duydum onu. "Bir bilsem."

İkna edemeyeceğimi bile bile fikir yürüttüm. "Dayanamamıştır."

"Şimdiye kadar nasıl dayandıysa öyle dayanırdı."

Kendimi sırt üstü yatağa bıraktım. "Jae, hayat kısa, fazlasıyla hem de. İnsanlarla küs kalacak kadar vakit yok. Seviyorsun, o da seviyor ki gelmiş."

Evet, hayat çok kısaydı. Bunu genç yaşımda sevgilimi ve canımdan yakın arkadaşımı bir avuç suda kaybederken fazlasıyla acı bir şekilde öğrenmiştim. Hayat başıma vura vura bana bunu öğretmişti.

Hayat kısaydı, hayat sen plan yaparken önüne çıkanlardı. Bir vardınız ve bir yoktunuz. Bir yaşam yeşerirken bambaşka bir yerde bir yaşam son buluyordu. Geriye kalanlardı hayat, arkadaki anılar, hisler, yarım kalmış duygular...

Bana dönmeden konuştu. "Ne yapayım Jungkook, yine kulu köpeği olayım da gitsin mi?" Gözlerimi tavana diktiğimde aklıma gelen duru gülümseyişiyle ben de gülümsemiştim. "Keşke Lisa da yaşasaydı da uzakta olsaydı." O da benim gibi yattı yatağa. "Uzakta zaten. Taehyung'la birlikte çok uzaktalar."

"Bayağı uzaktalar, Avustralya kadar değil yani." Güldü. Biraz keyfini yerine getirmek istedim. "Jaehyun ya, çift kişilik yatak koymuşlar, biz birlikte mi yatacağız?"

Bana doğru dönüp dirseğinin üzerinde yükseldi. "Ne güzel işte, sarıla sarıla uyuruz." Biraz yana kayıp ondan uzaklaştım. "Hoşt ulan! Sen benim ayak ucuma kıvrılırsın."

"Aman, şuna bak! Bizi de beğenmiyor."

"Senden çok şüpheliyim, Chae'den de ayrıldın falan?"

Ciddi bir yüz ifadesi takındı. "Jungkook aslında ben sana çok aşığım."

cemetery of oceansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin