5 Ocak 2019
"Seok Jin hyung ısmarlıyorsa buradaki her çeşit içkinin tadına bakabilirim." Taehyung rahatlıkla arkasına yaslanırken abimin gözünü korkutmuştu, korkmalıydı da, bize söz verirken sonuçlarını düşünmeliydi. "Ben para babası değilim, sınırı geçerseniz sizi burada bırakırım. İçtiklerinizin borcunu bulaşıkçı olarak ödersiniz." Jaehyun aklına gelenle kahlaha atmış ama kahkahasını Taehyung'un ensesine yapıştırdığı eli ile durdurmak zorunda kalmıştı. "Taehyung bir direk dansı yapsa mekanı satın alırız gibi geliyor."
"Tae okulu bırak, gel burada işe başla. Bizi de geçindir kanka." Abim benim Taehyung'a attığım lafa karşılık daha Tae kendini savunmaya bile geçmeden bana laf atmıştı. "Bence sen okulu bırak direk dansına başla, benden kaçıncı para isteyişin lan. Sana çalışıyorum mübarek." Tae de abime uzanıp omzunu pat patlamıştı. "Konuş hyung, konuş. Hiç geçim nedir bilmiyor, sana güvenerek yaşıyor."
Bense herkesten arsızdım, kimsenin altında kalamazdım. "Tabii oğlum, benden önce doğmayacaktı, madem benden önce doğdu masraflarıma katlanacak. Abisin lan sen."
"Lalisa'nın bunu reddetmesi iyi olmuş, evlenir mevlenir yine arar beni 'abi faturalara param yetmedi' diye, kıza yazık olurdu. Kızlara hava atmak kolay tabii arabamla, seni bir tanısalar neyine bakarlar?"
"Lalisa'yı da arabayla tavladı zaten." Jaehyun'un özgüvenle söylediği, onun dizine indirdiğim tokatla son bulmuş, daha sonra dizinin acısıyla feryat etmeye başlamıştı, çünkü gerçekten sert vurmuştum. "Ya ben ikinizin arasında resmen meydan dayağı yiyorum ya!" Taehyung ile aramızdan kalkıp abimin yanına oturmuştu. "Seok Jin hyung, koru beni bu hayvanlardan."
Gürültülü müzikte dans eden insanları izliyordum, Lisa da burada olsa o da hemen kendini piste atardı. Sınırsız denilebilecek alkolümüzle köşeye geçip oturmaksa daha benlik bir aktiviteydi.
Abim araba kullanacağı için içmiyordu ama biz onun da acısını çıkaracaktık.
Bilmem kaçıncı kadehimde kafam hafif hafif giderken sanki biriyle göz göze geldiğimi hissetmiştim ancak üzerinde durmadım. Lakin bu izleniyormuş hisleri arttıkça rahatsız olup etrafımı göz ucuyla süzdüğümde gözlerim tek bir kişi de takılı kaldı. Benim ona baktığımın çok net farkındaydı.
Arkadaş grubundan ayrıldığında buraya geldiğini anladım ve gözlerimi kaçırdım. Taehyung gerilmiş yüzümü farketmiş ve bana ne olduğunu sormuştu, cevap vermedim. Çünkü ne olduğunu bir kaç dakika sonra anlamıştı.
Masadakilere gerginlikle gülümseyip baş selamı verdi, onlarda da aynı stres mevcuttu. Bense yüzüne dahi bakmıyordum, yokmuş gibi davranmaya çalışıyordum. "Jungkook, seni tekrar görmek güzel."
"Seni değil." Sert yanıtımı umursamamıştı. "Konuşabilir miyiz biraz?"
"Hayır, konuşmayalım." Yanımda tepkisiz dikilirken istifimi bozmadım, alkolümü yudumladım. Kulağıma eğildi yavaşça, önüne sarkan saçlarını omzunun arkasına gönderdi. "Sadece bir kaç saniye?" Elimden tutup beni çekiştirdiğinde sadece bu anın bir an önce bitmesini istemiştim. "Söyle."
"Jungkook," Bir anda bedenime sarılmasıyla ellerim belini tutmuş ve onu kendimden itmiştim ama o daha da sıkı sarılmış ve beni bırakmamıştı. "Seni özledim."
"Momo keser misin?" Yavaşça benden ayrıldığında gözlerinin dolduğunu gördüm, şimdi de timsah göz yaşlarına mı gelmişti sıra. Göz devirdim ona karşı. "Bir de ağlayacak mısın? Oradan çocuğa mı benziyorum, yer miyim ben?"
"Jungkook-" Lafını kesmiştim, çünkü zırvalamalarını dinlemektense kulaklarımı kesip atmak daha cazip geliyordu. "Amerika'ya gidip yediğin haltları gelip de burada iki göz yaşı, seni özledimlerle düzeltemezsin."
"Her şey geride kaldı." Başımı salladım. "Evet, o yüzden beni rahat bırak."
"Tekrar-"
İşaret parmağımı ona tehdikkarca salladım. "Sakın kendi kendine hayal kurmaya kalkma. Biz tekrar olmayacağız, ben tekrar seninle olur muyum be!"
"Ağır konuşuyorsun."
"Hakediyorsun."
İçerideki gürültü ve kalabalıktan rahatsız olunca beni yine çekiştirerek bardan çıkardı. Derin bir nefes aldı. "Kötü de ayrılmış olsak birbirimize karşı yine de yumuşak olmalıyız. Bizim gençlik yıllarımız birlikte geçti. Benim sende senin de bende hatrın var."
"Yok, kalmadı. Amerika'ya sessiz sedasız gidip Jackson'la yeni hayatını kurduğunda arkanda hatır bırakmadın Momo."
Gözlerini irileştirip sesini yükseltti. "Herkes hata yapar, Jackson bir hataydı. Bak ben yine buradayım işte, dönüp dolaşıp yine evime geldim Jungkook, benim evim sensin." Güldüm, ne sanıyordu bu kendini, vazgeçilmez biri mi; beni ne sanıyordu, gece gündüz onu beklediğimi mi? "Jackson'dan istediğin ilgiyi mi göremedin, sıkıldın mı, seni buraya getiren ne Momo?"
"Sensin, bebeğim." Gözlerimi yumdum sıkıca, başımı iki yana salladım. "Bana böyle seslenme."
"Sen de beni özledin, biliyorum. Senin bu kuyruğu dik tutma hallerini bilirim, iyi tanıyorum seni, bunu sen de biliyorsun." Onaylamazca başımı salladım gözlerimi açarken. "Ben değiştim, lise son sınıftaki çocuk değilim."
O da kendine güvenle başını salladı. "Ne kadar değişmiş olsan da," Bir kaç adım yaklaştı ve elini kalbimin üzerine yasladı. "burayı değiştiremezsin." Göz devirdim. Sıkkınlıkla iç çektim. "Hala burada olduğumu biliyorum." Cilveli hareketleri, her bir kelimesi başımı delip geçiyordu sanki. Aramızdaki mesafeyi kısaltıp yüzüne yaklaştım ve kulağına fısıldadım. Aynı onun gibi konuştum. "Orası dolu bebeğim, artık sen yoksun." Yüzüne bakıp karışmış kahküllerini düzeltip gülümsedim ve onu burada bir başına bıraktım, aynı onun beni yıllar önce terkedip ülke değiştirirken yaptığı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cemetery of oceans
Fanfiction"Arkanda bıraktığın kokunla yetinemiyorum sevgilim." Lalisa Manoban Üniversite son sınıf öğrencisiyken bahar şenliğinde yaşanan kaza sonucu hayatını kaybeder.