120119 | lucky girl

131 15 23
                                    

12 Ocak 2019

O gelmeden belki bir şeyler hazırlamak iyi olur diye düşünüp kalktığım yatağıma telefonu alıp tarif araştırarak geri bırakmıştım kendimi. Her zamanki basit pizza siparişiyle geçirmek istemiyordum onunla olacak olan zamanlarımızı.

Neyse ki market alış verişini yakın bir zamanda yapmıştım ve dolap dolu sayılırdı. Ancak yeteneklerim dahilinde sadece makarna yapabiliyordum, ona göre hazırladım malzemeleri. Suyu ısıtıcıya koyup bir yandan soğan soymaya koyulurken çok mu geç gelir yoksa erken mi gelir düşünceleri zihnimde yer alıyor, ayrıca o buradayken neler yapabileceğimiz ve neler konuşabileceğimizi düşünüyordum.

Bu evime ilk gelişiydi ve yeterince stres yaratıyordu üzerimde ancak o gelince bu stresin tümünün uçup gideceğine emindim çünkü o böyle biriydi, sizi kendi dünyanızdan koparabilen biriydi.

Ben makarna için sebzeleri doğrarken zilin sesiyle hızlıca ellerimi yıkayıp kapıya koştum. Kapıyı açtığım an boynuma dolanan kollarla neye uğradığıma şaşırmış, ellerimi beline yerleştirmiştim. "Hoş geldin."

"Hoş buldum." Benden ayrılıp yanımdan sıyrılarak geçti, ben de kapıyı kapatıp peşinden ilerledim. İçeriyi kaplayan hafif kokuyu takip ederek ilk iş olarak mutfağa geçmiş yaptıklarıma bakıyordu. "Mis gibi kokuyor." Yarım bıraktığım işimin başına geçtiğim gibi o da mutfak masasına geçmişti. Makarnaları süzmüş ve sosunu hazırlamaya başlamıştım.

"Erkekler mutfakta daha bir çekici görünürmüş, öyle diyorlar." Beklemediğim bu iltifata karşılık gülmüştüm. "Kim diyormuş bunu?"

"Birileri."

"Hangi birileri?"

"Lisa diye birileri."

Aldığım cevap da aynı şekilde beni güldürmüştü. Giydiği siyah tayt ve gri tonlarında onun için bol olan sweatshirt rahat olduğunun kanıtıydı. Şıklıktan uzaktı, lakin aksine her haliyle şıktı.

Yemek hazır olunca birlikte mutfak masasını kurmuş ve oturmuştuk. Saçma sapan her konudan sohbet açılıyordu gelişi güzel.

"En çok güldüğüm şey ise senin Sehun'a olan takıntın olabilir sanırım." Ben nefesimi verip göz devirirken o kahkaha atmıştı. "İsmini duyunca bile triplere giriyorsun, aşırı komik."

"O kadar da takıntılı değilim."

"Sarhoş olup bana onu sevmediğini falan söylemiştin Jungkook, sarhoşken bile aklındaki tek kişi Sehun." O gülmeye devam ediyor ve onun bu hali beni de güldürüyordu. "Sadece biraz kıskandım o kadar."

"Biraz mı, sadece biraz mı? Seven adam kıskanır, de tam olsun."

"Sen sanki kıskanmıyorsun, Momo ile konuştum diye engelledin beni, hatırlatırım." Gülmeyi bırakıp ciddileşti. "O ayrı bir konu, Sehun benim eski sevgilim değil."

"Momo'da benim için artık tanıdık bile değil." Arkasına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. "İyi de bunu nereden bilebilirim?"

"Anlatmama izin verseydin bilirdin, sen engelledin!"

"Seven adam kıskanır Jungkook." Gülmüştüm. Elleriyle karnını ovuşturdu. "Çok yedim, göbeğim çıktı."

"Hani?" Karnını bir kaç kez pat patladı. "İşte burada."

"Ben bir şey göremiyorum." Bu sefer sweatini sıyırıp çıplak karnını ortaya çıkarmıştı. "Bak işte burada. El salla babası, bu göbeğin sebebi sensin."

"Ne kadar genç ve yakışıklı bir babayım, e yemeklerimin güzel olduğu da doğrudur." Kendimi övmeden duramazdım, o da benim egoistliğime gülmüştü. "Egoist!"

Masayı birlikte kurduğumuz gibi birlikte kaldırıp içeri geçtik, izlemek için film seçerken milyonlarca izlemediğimiz film arasından ikimizinde 100'lerce kez izlediği favori filmimiz olan Labirent'i seçtik.

Bir paket cips ve kolalarımızı alıp yerleştiğimizde Lisa kalkıp evdeki tüm ışıkları kapattı.

Dakikalar sonra dikkatimi çeken şey artık film değildi, Lisaydı. O filmi izlerken ben kendimi onu izler halde bulmuştum. Televizyon ışığında dahi parlıyor olması imkansız gibi bir şeydi.

Bitmiş cips kasesini sehpanın üzerine bıraktıktan sonra koltuğun kenarındaki battaniyeyi alıp açtı ve üzerimize örttü. Battaniyeye sarılırken ben de kolumu onun omzuna atmış ve onu kendime yaslamıştım. "Üşüdün mü?"

"Biraz." Yaslandığı yere iyice sindi. "Uykum geliyor ama böyle de." Omuz silktim, benlik bir problem yoktu. "Kal burada."

Dikleşti oturduğu yerde. "Yok ya, yanımda hiçbir şeyim yok." Yüzünü buruşturduğunda yanağına bir öpücük bıraktım, bu şirinliğe karşı ısırmam gerekiyordu ama. "Ne lazım sana burada kalman için, söyle?"

"Şarjım yok, cilt ürünlerim yok. Cilt ürünlerim olmadan bu kadar güzel olamam."

Başımı salladım. "Bence çok güzelsindir. Bir günlük rutinlerini ertelesek, benim şarj aletim senin telefonun için de uygun, benimkini kullanırsın." Biraz düşündükten ve biraz da düşünür gibi yaptıktan sonra tekrar arkasına yaslandı. "Madem çok ısrar ettin, kalayım bari."

Film bittikten sonra salonu öylece bıraktık, Lisa ne kadar toplamak için ısrar etse de bu şekilde kalmasını sağladım. Her türlü toplanırdı sonuçta.

Telefonunu dediğim gibi şarja taktıktan sonra zaten üzerindeki kıyafetlerinin rahat olduğu gerekçesiyle olduğu gibi yatağa geçti, ben de kıyafetlerimi değiltirip ona katıldım.

Yatak bir tık küçüktü ama Lisa da o oranda küçüktü zaten. Onu çok sıkmadan sarıldığımda yüzümü saçlarına gömmüştüm.

Mayışık, uykulu sesiyle mırıldandı. "Bu gün güzel bir gündü, Kook."

"Hala güzel olmaya devam ediyor Lis."

Kıkırdadığını duydum. Gözlerim kapalıydı ve bilincimin içime çektiğim kokuyla birlikte kendinde olduğu söylenemezdi, Lisa ilaç etkisi yaratmıştı üzerimde resmen.

"Seni seviyorum Kook, sana çok çabuk bağlandım, doğru mu bilmiyorum ama seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum Lisa, bağlandığımı biliyorum ama kuşkum yok. Beni şu an bırakıp gitsen bile seni sevmeye devam edeceğim."

"O zaman çok şanslı bir kızım, ömrüm kısa mı olacak, ne?"

Benzetmesine gülsem de içten içe rahatsız etmiş, dokunmuştu. "Ne alaka?"

"Çok şanslı insanlar uzun yaşamazlar."

"Bu doğru olsaydı şu an ölmüş olmam gerekirdi, hayatımın şansını kullandım çünkü."

"Sen şanslı değilsin, senin çevrendekiler şanslı." İç çekti, nefesinden dahi uyku akıyordu. "En çokta ben."

Bir kaç hareketinden sonra rahat pozisyonu buldu. "Uykuya dalıyorum sanırım."

"İyi geceler şanslı kız."

"İyi geceler şans çocuk."

cemetery of oceansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin