150622 | Daisies and fortune telling

152 14 3
                                    

15 Haziran 2022

"Bu eğlence olaylarını hala gereksiz buluyorum, insan kalabalık olmadan tek başına da eğlenebilir, hatta çok daha iyi eğlenir." Sabahın köründe kalkmış, festival için hazırlanıp yola çıkmıştık. Kalabalık, gürültü ya da uykusuzluk; bunların hepsini geçmiştim, beni rahatsız eden şey yaşadığım deja vu hissiydi. Ben bu festival için daha önce de hazırlanmış, daha önce de aynı yola çıkmıştım. İçimdeki eksiklik hissini daha ne kadar acı yaşarım diye düşünmüş ve bu festivale katılmaya karar kılmıştık resmen.

Daha önce durduğum duraklarda duracaktık, daha önce geçtiğim kasislerden, yol ayrımlarından geçecektik. En kötüsü de yine o uçurum kenarından gidecektik.

Jennie benim söylememi umursamamıştı. Onu anlayamıyordum, sevgilisini ve en yakın arkadaşını kaybeden tek kişi değildim ben, nasıl o bu kadar adapte olmuştu da ben geçmişin yarasında takılı kalmıştım.

"Ortam değişikliği Jungkook, hepimize iyi gelecek."

"Daha önce gidememiştik ya, eksik kalmasın tamamlayalım." Kendi kendime mırıldanmıştım fakaf o bunu duymuştu. "Şu konuyu açıp durmayı ne zaman bırakırsın, bunun fazla fazla tartışmasını yaşadığımızı düşünüyorum?"

"Senin rahatlığın batıyor çünkü bana." Jaehyun başını yasladığı camdan kaldırıp söylendi. "Tamam be, kesin artık." Jennie kollarını göğüsünde birleştirip kendini arkaya yaslamıştı. Ben de dikiz aynasındaki gözlerimi yola çevirmiştim.

İşte o yola giriyorduk. Bir kaç dakika sonra kazanın yaşandığı yerden geçecektik. Ellerimin titrediğini farkettiğimde direksiyona daha sıkı tutunmaya başladım. Kalbim iflah olmazcasına çarparken gözlerimin önüne onun cansız yüzünün gelmesini engellemeye çalışıyordum.

O köşeye geldiğimizde ani frenle durdum. Kimseye açıklama yapmak zorunda olmamak iyiydi, arabadaki herkes neden durduğumu çok iyi biliyordu.

Ellerim hala titrerken onlarla yüzümü sıvazladım. Başımı çevirdim, uçurum kenarına baktım. Kenara asılı kalmış olan arabamız brlirginleşti. O günün çığlıkları duyulmaya başlandı.

"Ben biraz nefes alacağım." Arabadan indim hışımla, en köşeye kadar indim. Her yıl dönümünde oturdupum yere oturdum. Deniz kokusunu çektim içime, gözlerimi kapattığımda bir damla gözümden firar etmişti. Kardeşimin ve sevgilimin siluetleri görüldü sanki.

Asla toparlayamıyor oluşum Tanrı'nın bana bir cezasıydı. İçimdeki bu acı, ilk günki gibi kanamalıydı sanki. Ne yapmıştım, kimi üzmüştüm bu kadar?

Neden bu denize mahkumdum, neden kaçıp uzaklaşamıyor ya da umursamazlık yapamıyordum? Neden dönüp dolaşsam da kendimi hep bu taşın üzerinde buluyordum?

Omzumda hissettiğim elin sahibi yavaşça yanıma oturmuştu: Jaehyun. "Bazı şeyler takılı kalıyor, bozuk plak gibi kendini devamlı hatırlatıyor."

"Hem de nasıl." Kolunu omzuma attı. Dolu dolu gözlerindeki yaşların akmasına izin verdi o da benim gibi. "Jungkook, bu içimdeki vicdan azabı ne zaman söner? Artık dayanamıyorum." Sesi titremişti, konuşmak için kendini zorluyordu. "Sizi uyarmalıydım. Buranın tehlikeli olduğunu sizden önce geçerken farketmiştim, sizi uyarmalıydım."

"Bu senin suçun değildi Jaehyun, bu Taehyung'un da suçu değildi. Bu sadece bir kazaydı."

"Kafamın içinde birileri var, beni içten içe yiyip bitiren birileri var. Taşıyamıyorum artık."

Onu kendime çekip başını omzuma yaslamasını sağladım ve omzunu sıvazladım. "Senin bir suçun yok." Titreyen sesine hıçkırıklar da eklendiğinde ben de onun gibi ağlamaya başladım. "Neden bu yük bu kadar ağır o zaman? Neden altından kalkamıyorum?" Haykırdı boşluğa doğru, belki birileri duyar diye bağıra bağıra ağladı. Gökyüzünde ruhları bizi izliyorlarsa eğer bu feryatlarımızı duyarlar mıydı?

"En çok da üzüldüğüm daha ikisi de çok gençti, önlerinde uzun bir hayatları vardı, hayalleri vardı. Gelecek planları yapıyorduk."

İki koskaca adam oturmuş bağıra çağıra ağlıyorduk. Küçükken ağladığımızda istediğimiz oluyordu, şimdiyse ağladığımızda daha da çok elimizdekileri alıyorlardı sanki.

Orada ne kadar kaldığımızı bilmiyorduk, Jennie kızarmış burnu ve gözleriyle gelip "Artık gitmeliyiz." diyerek bizi kaldırmıştı.

Arabaya bindiğimde toparlandım biraz daha, yola devam ettim. İçeriden çıt çıkmıyordu. Sessizlik hüküm sürüyordu. Geriye kalan yol iki saat sürmüştü, Jaehyun ve Jennie'yi festival alanına yakın bir yerde bırakıp arabayı otoparka götürdüm. Bagajdan da valizleri alıp arabayı kilitledim.

"Sevdiceğine bir buket çiçek vermek istemez misin yakışıklı?" Arkamı döndüğümde orta yaşlarında, rengarenk kıyafetli, elindeki bir kaç sepet çiçeği bana pazarlamak adına uzatan birini beklemiyordum.

Gülümseyip kadını geçiştireceğim sırada papatyaları görmemle durmuştum. "Olur, papatya istiyorum."

"Sadece papatya mı, karıştırayım istersen, gül de ekleyeyim?"

"Yok, sadece papatya." Sepetleri teker teker yere bıraktı. Dikkatlice papatyaları seçip buket haline getiriyordu. "İsmi ne şanslı kızın?"

"Lalisa."

"Güzel isimmiş. Kendisi de güzel mi?"

"Çok." Buketi hazırlayıp elime verdikten sonra koluma girip beni kaldırımın kenarına oturttu, kendisi de yanıma yerleşti. "El falı bakacağım, bak bunu öyle kolay kolay yapmam kimseye. Sevdim seni, temiz yüzlü bir şeysin."

Sol elimi kendine çekti. Kaşlarını çattı, daha da dikkatini verdi. "Sen çok mu üzüldün?" Başımı salladım, hala üzgündüm. "Hayat çizgin uzun ama, biraz kaldır kafanı etrafa bak. Nereye kadar böyle üzüle üzüle?"

"Ölene kadar, abla. Huzura ancak o zaman varacağım."

"Şşt, düzgün konuş. O ne demek öyle! Papatyaların sahibi burada olsa senin böyle şeyler söylemene izin verir miydi?" Güldüm." Vermezdi."

"Bir gün tanıştırırsın artık." Hevesle elimi bıraktı. "Yapamam."

"Niye?"

Dişlerimi birbirine bastırdım. "Vefat etti." Gözleriyle birlikte açılan ağzını eliyle kapatt. "Hii!" Gülümsemeye çalıştım. "Sen bu yüzden üzgünsün demek ki! Bak, anlamıştım ben. Benim fallarım çıkar." Fırsattan istifade kendini de övmüştü. Kaldırımdan kalkınca ben de kalktım. "Almıyorum papatyaların parasını, benim yerime mezarına koyarsın." Başımı salladım. "Sevinecektir." Omuzlarımdan tutup kendine çekti beni, sarsa sarsa sarıldı. "Canını sıkmamaya çalış, her şey gelir geçer. Hayatın tuzu biberi bunlar."

Baş salladım, otoparktan ayrıldığımda bu kısa ama samimi diyalog kafamda yer etmişti.

Daha insanların toplanmamış olması Jennie ve Jaehyun'u daha kolay bulabileceğimin kanıtıydı. Hızlıca göz gezdirirken nereden çıktığını bile anlayamadığım Jaehyun'un omzuma çarpıp beni umursamadan geçmesinden dolayı sarsılmıştım. Karşımda Jennie'yi görünce ona noldu alamında baş salladım. O da bana arkasını işaret etti.

O yöne baktığımda Chaeyoung'u gördüm.

cemetery of oceansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin