"Güneş!" Dedi biri naifçe.
"Kusura bakma, dalmışım." Dedim, Alptuğ'a dönerek.
Ne ara yanıma gelip oturmuştu.
Saate baktığımda çok geç olmadığını gördüm.
"Dışarı çıkalım mı?" Dedim; bütün acılarımın, yaralarımın üstüne bir örtü çekerek.
Dikkatle bana bakarak, muhtemelen az önce ki halimden nasıl bu halime döndüğümü sorguluyordu.
"Bana öyle bakmayı kes, iyiyim ben." Dedim ve meraklı gözlerle ona baktım.
"Tamam. Tamam gidelim." Dedi.
Sevinçle ayağa kalktım ve "Tamamdır o zaman, ben hemencecik üstümü değiştirip geliyorum." Dedim ve odama doğru yürümeye başladım.
Odama girerken seslendim. "Sakın bir yere kaybolma!"
Kaybolmak mı? Ne diyorum ben!?
Üzerime tişört ve dar kot pantolon giyip, makyaj dahi yapmadan Alptuğ'un yanına koştum.
"Hadi, gidelim!" Dedim, neşeyle.
"Ne bu neşe?" Dedi, merakla.
Hakikaten neydi bu neşe! Ne oluyordu bana? İyi miydim ben?
Elimi kaldırıp alnıma tuttum ve "Ateşim yok," dedim, elimi indirdim. "Hadi gidelim!"
Aynı neşeyle kapıya adeta koşar adımlarla yürüdüm.
Spor ayakkabılarımı giyerken Alptuğ'un hala gelmediğini gördüm. "Ne bekliyorsun!?" Dedim, duyması için bağırarak.
Bir şey demeden yanıma geldi. İşim bitince ayağa kalktım ve yürümeye başladım, o da ardımdan geliyordu.
Aşağı indiğimizde Alptuğ elini kaldırdı ve adamlarından birini yanına çağırdı.
"Buyur abi." Dedi, adını bilmediğim fakat koyu kahverengi saçlı, açık kahverengi gözlü, benden uzun ama Alptuğ dan kısa olan adam.
"4 kişi benim eve dönsün, 2 kişi bizimle gelsin!" Dedi, emir vererek.
Alptuğ benimle birlikte arkaya binerken yanımızda gelen adamlarda biri şoför koltuğuna, biri onun yanında ki koltuğa bindiler.
Şoför en sonunda yarım saattir beklediğim o soruyu sormuştu fakat bana değil Alptuğ'a!
"Abi nereye gidiyoruz?"
Alptuğ'u dışarı çıkaran bendim niye bana sormuyordu!
Sorduğu soruyla Alptuğ'a döndüm. Toparlanmak için hafifçe başını iki yana salladı, gözlerini 7 saniye kapalı tutup açtı ve bana döndü.
Cevabı benden bekliyordu.
Biraz fazla düşünmüş olacağım ki benim yerime Alptuğ cevap verdi.
"Sahile sür." Dedi.
"Heh işte, bir türlü dilimin ucuna gelmedi ki söyleyeyim! Sahile sür!" Dedim, onun gibi emir vererek.
Alptuğ kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Ne!? Gerçekten dilimin ucuna gelmedi! Yalan mı söyleyeceğim!? A a!" Dedim, sondaki 'a' tı uzatarak.
Bir şey demeden önüne dönüp yolu izlemeye başladı. Ben de aynısını yaptım.
Sahile geldiğimizde arabadan ilk inen ben olmuştum. Alptuğ isimlerini bilmediğim iki korumaya bir şeyler dedi ardından yanıma geldi.
Denize yakın olan taşlara oturmak için bir taştan diğer taşa atlarken. Alptuğ'un sesini duydum.
"Yavaş biraz! Düşeceksin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN GÜNEŞİ
Fiksi RemajaÇocuklarla; oyun oynamayı, gençlerin; şikayetlerini dinlemeyi, yetişlinlerin; sorunlarını çözmelerine yardım etmeyi, yaşlılarla; konuşmayı seviyordum... Küçüklükten bu yana insanların sorunlarını onları dinleyerek, çözüme ulaştırmayı severdim. Lised...