Eve girdiğimizde oyuna devam etmiştik. Herkes birkaç kadeh içerken ben sadece bir kadeh içebilmiştim. Onu da şuan içiyordum.
Emir bana Alptuğ'u işaret ederek "onu seviyor musun?" Diye sormuştu. Ve ben bunu cevaplamak yerine içmeyi tercih etmiştim çünkü daha kendi içimde kendime açıklayamamışken onlara hiç açıklayamazdım.
Alptuğ sehpadaki şişeye uzanırken koluma çarpmıştı ve ben de elimde olmadan şarabın yarısı beyaz tişörtüme dökülmüştü.
"Off!" Dedim. "Özür dilerim." Dedi, Alptuğ.
"Önemli değil. Üstümü değiştirip geleyim." Dedim.
"Ne gerek var? Değiştirme." Dedi Alptuğ.
"Rahat edemem öyle bekleyin beni geleceğim." Diyerek merdivenlere doğru yöneldim, odama girdim.
Dolabı açıp tişört seçerken odamın kapısı açıldı. "Ne yapıyorsun Alptuğ!?"
"Manyak mısın? Arkadaşların aşağıda, aiağıya insene." Dedim.
"Arkadaşlarım gitti." Dedi.
"Niye gittiler?" Dedim, üzüntüyle.
"Bilmem." Diyerek bana yaklaşmaya başladı.
"Ee tamam o zaman üstümü değiştirip aşağıyı temizleyelim." Dedim.
"Dudağının kenarındaki şarap lekesiyle seni ciddiye alamıyorum." Deyip güldü ve tekrar bana yaklaştı. Aramızda bir adımlık mesafe kalmıştı. "Bence onu silelim sonra konuş." Tekrar adım atınca aramızdaki mesafe kapandı. Elimi yukarı kaldırıp dudağımı silecekken elimi tutup yavaşça indirdi.
Gözlerime bakıp kahverengi gözlerini dudaklarıma indirdi. "Silelim." Dedi ve anında dudaklarımı öpmeye başladı. Şaşkınlıkla kalakalmışken dudaklarımdan ayrılıp bana baktı. Gözlerim de ne gördüyse dudaklarını tekrar dudaklarıma kapadı. Şaşkınlığımı bir kenara atıp ben de ona karşılık vermeye başladım.
Ellerini belimin iki yanına yerleştirdi ve beni daha çok kendine çekti. Ben de ellerimi ensesinin arkasında birleştirdim.
Sırtım dolaba değiyordu. Ne ara dolaba yaslanmıştım. Umursamayıp öpüşmeye devam ettik. Aramızda hiç mesafe kalmamasını ister gibi beni kendine daha çok çekti, ki öyle de oldu artık aramızda hiç mesafe yoktu.
Birkaç saniye sonra ayrılıp hızlıca nefes alıp vermeye başladık. "Silindi." Dedi.
"Ne?" Şu an her şeyi unutmuştum. Ne dediğini anlamıyordum.
"Şarap lekesi diyorum silindi. Mükemmel dudaklarım bunu da halletti."
Şimdi hatırlamıştım! Şarap lekesi!
Sol elimi kullanarak önüme düşen saçı kulağımın arkasına sıkıştırırken başımı hafif öne eğmiştim. Utanmıştım ne yapabilirim!?
"Utanma," dedi.
Başımı yavaşça kaldırıp ona baktığım da hafiften gülümsedim. "Böyle gülersen seni yine öpebilirim." Dedi. Gözlerimi kaçırdım.
"Sarılabilir miyim?" Diye sordum.
"Sorma, sarıl." Dedi. Tebessüm ederek kollarımı açıp sıkıca sarıldım, o da bana sarıldı.
"Bana hayır diyemeyeceğini biliyordum." Dedi.
Göğsündeki başımı hafif yukarı kaldırarak ters ters baktım. "Egolusun."
"Haklıyım." Dedi.
"Egolusun"
"Zekiyim"
"Egolusun"
"Seninim" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN GÜNEŞİ
Teen FictionÇocuklarla; oyun oynamayı, gençlerin; şikayetlerini dinlemeyi, yetişlinlerin; sorunlarını çözmelerine yardım etmeyi, yaşlılarla; konuşmayı seviyordum... Küçüklükten bu yana insanların sorunlarını onları dinleyerek, çözüme ulaştırmayı severdim. Lised...