Alptuğ'un gidişi üzerinden 2 saat geçmişti. Dışarıdan sesler gelince ayağa kalkıp camdan baktım. Demir kapının ardında bir polis arabası vardı. Arabanın içindeki polis kapıda olan görevliyle konuşuyordu. Fakat görevli izin vermemiş olacak ki polis arabadan indi.
Kapıyı açtığımda herkes bana baktı fakat umursamadan dışarıya çıkıp onların yanına yürüdüm.
Bir koruma arkamdan bana seslenerek "güneş hanım lütfen içeri geçer misiniz?" Dedi.
Ona dönerek "beni bir polisten mi koruyacaksınız? Gerçekten mi?" Dedim. Önüme dönüp devam ettim.
Kapıya yaklaştığımda polise "buyrun?" Dedim.
"Güneş kara siz misiniz?"
"Evet benim?"
"Hanımefendi zorla tutuluyormuşsunuz bu yüzden sizi ailenizin yanına götüreceğiz. Bizimle gelin." Dedi.
Kaşlarımı çatarak "bana sordunuz mu?"
"Neyi?" Dedi polis şaşırarak.
"Zorla tutulup tutulmadığımı, olmayan ailemin yanına gitmek isteyip istemediğimi, sizinle gelmek isteyip istemediğimi. Sordunuz mu?" Kaşlarımı havaya kaldırarak "bir sorun, ona göre davranın." Dedim.
"Zorla tutulduğunuz söyleniyor?" Dedi.
"Hayır zorla tutulmuyorum. Kendi isteğimle kalıyorum ayrıca size bunu kim dedi bilmiyorum ama böyle araştırıp etmeden kapıma dayanmanız hiç hoş değil." Dedim.
Tam konuşacaktı ki polis arabasının arkasından biri çıkarak bağırdı. "Yalan söylüyor! O benim kızım! Yalan söylüyor, inanmayın!" Diyerek bana doğru yaklaştı ve kalın olan demir parmaklıkların arasından elini uzatarak koluma dokundu.
"Dokunma!" Diye bağırdım. "Sen hangi hakla buraya kadar gelirsin!?"
Zorla tutulduğumu polislere o söylemişti çünkü başka türlü beni burdan alamazlardı. Fakat şunu unutmuşlardı ki polislerde beni buradan, Alptuğdan koparıp alamazlardı.
"Ben senin babanım," dedi hüzün dolu sesiyle fakat o kadar yapmacıktı ki belki bunu sadece ben anlamışımdır.
"Hangi baba? İskele babası? Akbaba? Ya da şey mi; şu, çocuklarına merhamet, sevgi gösteren. Çocukları her ağladığında onları sakinleştiren baba mı? Hangisi sence?" Duygusuz konuşmaya çalışıyordum.
Cevabını beklemeden polise döndüm. "Tekrar ve tekrar söylüyorum, ben zorla tutulmuyorum. Eğer tutulsaydım emin olun şuan burada değil karakolda ifademi verir olurdum."
"Ne oluyor burada?" Diye aramıza dalan Alptuğ'u görmemle rahatladım.
Onu görünce gülümsedim. Bana baktı ve be oluyor anlamında başını salladı.
"Zorla tutuluyormuşum," elimle önümdeki Ahme beyi göstererek "Ahmet bey öyle söylemiş polis beylere."
"Kızım babanım ben senin? Böyle bahsetme benden." Rolüne o kadar bürünmüştü ki dokunsam ağlayacacaktı.
Gözlerimi devirdim.
Alptuğ polise döndü. "Duydunuz, zorla tutulmuyor."
"İyi günler." Diyerek diğer adamı da arkaya doğru çekiştirip arabaya bindiler fakat adam hala içerden "o benim kızım onu ordan almalıyız!" Diye bağırıyordu.
Alptuğ yanıma geldiğin de "korumalar aramasa böyle bir şeyden haberim olmayacak." Dedi.
Cevap vermeden önüne geçtiğim de gözlerim doldu. Herkesin gözü önünde ağlamamak için hızlı hızlı yürürken Alptuğ kolumu tutup durdurdu beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN GÜNEŞİ
Teen FictionÇocuklarla; oyun oynamayı, gençlerin; şikayetlerini dinlemeyi, yetişlinlerin; sorunlarını çözmelerine yardım etmeyi, yaşlılarla; konuşmayı seviyordum... Küçüklükten bu yana insanların sorunlarını onları dinleyerek, çözüme ulaştırmayı severdim. Lised...