"Ne var mı? Biraz kibarlık Kerim'ciğim." Dedi, Alptuğ gülmemek için kendini zor tutarken. Ben hala şaşkındım.
"Sen miydin!?" Dedi, bağırarak. "Sikeyim!" Kimsenin duymadığını zannediyordu galiba. "Şey, pardon."
"Don sensin lan!" Dedi, yapmacık sinirle.
"Sen," dedim, şaşkınlığımdan çıkarken. "Niye benim telefonumu açmadın! İki kere aradım seni!" Dedim, kızgınlıkla.
Kerim cevap veremeden Alptuğ cevap verdi bana "Belki önemli işleri vardır, ne bu sinir Güneş." Dedi, daha çok ima yaparak.
Galiba bu imayı benim için değil de Kerim için yapmıştı.
"Nerede olduğunu biliyorum, en güvenli yerdesin. Sakın oradan kaçmayı dahi düşünme!" Dedi, ezberden cümle söyler gibi.
Alptuğ ile gözgöze geldik yalandan gülümsedim.
"Seni; burada olduğumu, beni merak etmemen için aramıştım ama görüyorum ki zaten merak etmemişsin. Telefonumu da açmadın, benimle konuşmamak için gitmemi mi bekledin anlayamıyorum." Dedim, delirmenin eşiğindeyken.
Tek arkadaşım vardı ya da var olduğunu zannettiğim diyelim. O da gidiyor. Kimse bana gerçekten gerçek sevgi beslemiyor!
Az önce yattığım koltuğa oturarak ellerimi saçlarımın arasına yerleştirdim, dirseklerimi de dizlerime dayayarak yere baktım boş boş. Gözlerim dolmuştu ama ağlamayacaktım.
"Beynini sikeyim, geri zekalı. Kapat şu telefonu!" Dedikten sonra Alptuğ da yanıma oturdu. "Güneş," dedi. bir şey demedim. Tekrar "Güneş," dedi, önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken.
Derin nefes alarak başımı kaldırdım, ellerimi de saçlarımdan çekerek ayağa kalktım "Odamda telefonumu unutmuşum onu alıp geleyim." Dedi, kimsenin yüzüne bakmadan. İlk adımımı atacaktım ki Alptuğ, önüme geçerek telefonumu elinde salladı. "Burada telefonun." Dedi.
Ah! Doğruya telefonum buradaydı. Ne kadar aptalım!
Telefonuma baktım ardından ne diyeceğimi düşündüm.
Alptuğ benden önce davrandı. "Aramamasını ben söyledim, ona. Üzülmeni gerektirecek bir şey yok. Üzüleceğini bilseydim söylemezdim zaten." Dedi, açıklama yaparak.
Başımı kaldırıp Alptuğ'a baktım. Ciddi miydi? "Niye böyle bir şey yaptın?" Dedim. Ardından daha fazla dayanamadım ve elimle omzundan iterek "Niye!?" Diye bağırdım. Yarım adım geri gitmişti. Kaan yanıma gelmek için adım atmıştı ki Alptuğ, ona bakarak durdurdu.
"Zaten kimse sevmiyor beni tek Kerim seviyor, onu da niye elimden almaya çalışıyorsun!" Dedim, bağırarak. "Tek kalmamı mı istiyorsun!? Tekim zaten!" Ağlamamak için direniyordum. Gözlerim dolmuştu ama ağlamıyordum.
Kimsem yok zaten anlamıyor musun?" Dedim, fısıltıyla. "Ofisimdeyken bile beni sadece Kerim aradı, sordu! Ne annem ne babam aramıştı beni! Beni sadece Kerim aramıştı! Anlıyor musun beni!?" Diye bağırdım, gücümün yettiğince.
"Abi kriz geçiyor." Dedi, Işık. Alptuğ ona baktı ardından bana, "Güneş..." Derken sözünü kestim. "Yeter artık! Fazla bile durdum!" Deyip yanından geçeceğim an kolumdan tuttu. Koluma baktım ardından başımı kaldırıp ona baktım.
"Gidemezsin bir yere!" Dedi, o da bağırarak. Çok bağırmış olacak ki Işık "Abi..." Dedi, uyarıyla.
"Bırak!" Derken kolumu sert bir şekilde kurtardım ondan. Kapıyı açıp çıktım ve demir kapıya geldiğimde kapıyı açamamıştım. Yanımda ki adama dönüp "Aç şunu!" Diye bağırdım. Adam arkama baktı. O bakınca ben de arkamı döndğm. Alptuğ'a bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN GÜNEŞİ
Подростковая литератураÇocuklarla; oyun oynamayı, gençlerin; şikayetlerini dinlemeyi, yetişlinlerin; sorunlarını çözmelerine yardım etmeyi, yaşlılarla; konuşmayı seviyordum... Küçüklükten bu yana insanların sorunlarını onları dinleyerek, çözüme ulaştırmayı severdim. Lised...