Keyifli okumalarr
Hala nefesimi tutarken yalandan hafiften tebessüm ederek nefes alıp verdim. "Ben... ben gideyim de yemek hazırlayayım."Aramızda o kadar az mesafe vardı ki neredeyse burunlarınız birbirine deyecekti. Gitmek için yana doğru adım atacaktım ki elini yüzümün hizasından duvara yapıştırdı. Böylelikle kolu önümü kesti. Diğer kolunu da aynı şekilde diğer tarafıma koydu.
Sahteden tekrar hafiften gülümseyip "eğilebilirim biliyorsun değil mi" dedim. Güldü.
Biraz daha bana yaklaştı ve burunlarımız birbirine değdi. Gözlermi kapattım. Kalbim çok hızlı atıyordu. Derhal buna son vermeliydi.
Birkaç saniye sonra gülüşünün sesini duyunca gözlerimi açtım. Kapıyı açıp çıkıyordu. O çıkınca olduğum duvarın dibine çöktüm ve tavana bakarak sakinleşmeye çalıştım.
"Sakin ol, sakin ol güneş. İyisin, bir şey yok." Elimi kalbimin üzerine koydum. Hayır iyi falan
değildim! Kalbim deli gibi atıyordu."Sakin olsana salak şey!" Diye kızdım.
Kafamı dağıtmak için mutfağa inip yemek yapmaya karar verdim. Belki kafam dağılırdı.
Ne yapsam diye düşünürken aklıma en basitinden patates kızartması geldi, bir de çayın yanına da browni yapacaktım.
İlk olarak browni için gerekli olan ürünleri dolaptan çıkardım ve geniş bir kap aldım, tezgahın üzerine koydum.
...
Browni bitmişti ve şuan patatesleri kesiyordum. Öncelikle hepsini sudan geçirdim sonra tek tek hepsinin kabuklarını keserek başka bir kaba aktardım. Patesleri alıp son dokunuşu yapmak için kesmeye başladım o sırada birinin beni izlediğini hissettim. Evde kimse olmadığına göre kapının eşiğin de durup beni izleyen Alptuğ'dan başka kimse olamazdı.
Elim ayağım dolandı, nedensizce içimde başımı kaldırıp ona bakma isteği vardı. Bakamamaya çalıştım. Elim ayağım dolandı, patatesleri eğri kesmeye başladım.
Sadece birkaç saniye dayanabildim. Ona baktım, gözlermi kaçırdım. Ardında tekrar ona bakıp sahte gülümsememle "merhaba" dedim.
Merhaba neydi ya!? Rezillik!
O da bana yaklaşırken "merhaba." Dedi, gülerek.
Bir dakika ne!? Bana mı yaklaşıyordu!?
Aramızda iki adım varken "sen bize yemek mi hazırlıyorsun?" dedi. Bir adım daha atınca aramızdaki mesafe artık çok azdı.
Telefonum çalmaya başladı. Gerçekten şuan kim arıyorsa teşekkür edecektim. Alptuğ geriye doğru bir adım attı ve bana baktı.
Telefonumu cebimden çıkarıp ekrana baktım kaydedilmemiş numaraydı. Normal bir şeydi çünkü ofisime gelen çoğu hastama kartımı veriyordum. Fakat bu saatte yani gece 11 e gelirken araması garipti.
Telefonu hemen açıp kulağıma götürdüm. Alo dememe kalmadan karşıdan bağırış sesi geldi. "Ben sana boşuna mı para ödüyorum lan! Bu hafta 2 kere seansımız vardı ve sen ofiste değildin! Oyun mu oynuyorsun benimle!"
"Beyefendi öncelikle bağırmanıza gerek yok. Sakince konuşarakta halledebiliriz bence. Ve mesafemizi koruyalım lütfen." Dedim, sesimi en yumuşak ses tonunda çıkararak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN GÜNEŞİ
Teen FictionÇocuklarla; oyun oynamayı, gençlerin; şikayetlerini dinlemeyi, yetişlinlerin; sorunlarını çözmelerine yardım etmeyi, yaşlılarla; konuşmayı seviyordum... Küçüklükten bu yana insanların sorunlarını onları dinleyerek, çözüme ulaştırmayı severdim. Lised...