Sabahtan beri kendini kötü hissettirdiği adamın kucağında gördüğü beden ile önce şaşırmış sonra da korkmuştu Ayşe. Tam üç yıldır karşısında olan bu çocuğu rüyasında görüyordu. Ve şu anda karşısında görmek Ayşe'yi oldukça ürkütmüştü.
Başına giren ağrı ile göz kontağını indirdi. Çocuk kendisine o kadar dikkatli bakıyordu ki sanki yıllardır yaşadığı şeyi biliyor gibiydi. Ellerini başına koyan Ayşe ortamda iyice dikkat çekerken Melek hanım kıza yaklaşıp "Ayşe kızım. İyimisin yavrum. Bir sıkıntı mı oldu?"
Gözleri kapalı başını iki yana sallayan Ayşe ellerini indirip gözlerini açarak yanında olan kadına döndü. "Ben. Melek teyze ben bir elimi yüzümü yıkayıp geleyim. Ne tarafta acaba banyo."
"Ayy kız bembeyaz oldu. Dur bir bardak su iç önce çaprazda kalan kapı banyo kızım. Ama şunu sen iç bakalım önce." diyen Melek hanım rengi atan kıza birkaç yudum su içirdi ayakta.
"Teşekkür ederim. Ben bir banyoya gideyim." diyerek Alican'a bir daha bakmadan hemen çıktı mutfaktan. Eli ayağı boşalmıştı birden.
"Allah Allah ne oldu kıza şimdi Hamza. Fark ettin mi Alican'a nasıl baktığını. Ay çocuk da put gibi kıza bakıyordu. Bak hala arkasından bakıyor. Tövbe tövbe yarabbim ayy çorba. Taştı çorba." Melek hanım ocağa yönelince Hamza Alican ile çıktı mutfaktan. Banyonun dibine girerek içeriyi dinlemeye başladı.
"Allah'ım. Allah'ım nasıl olur. Sen bana yardım et yarabbim. Çıkamıyorum işin içinden."
Sadece bu kelimeler çıkmıştı kızın ağzından. Hamza bir anlam veremedi duyduklarına. Sadece Alican'a bu şekilde bakması çok rahatsız etmişti kendisini.
Elif'in sonunda odadan çıkması ile Hamza sanki oradan geçiyormuş gibi "neredesin Elif'im. Anneme baksana bir sana zahmet."
"Ağabey kusura bakma hemen hazırlıyorum şimdi sofrayı."
"Dur dur onun için demedim kardeşim. Annem işte evham yapıyor böyle zamanlarda. Tanıyorsun."
Güldü Elif. "Biliyorum abicim. Sorun yok. Geldi mi herkes zil çalmıştı."
"Geldiler geldiler."
"Tamam beş dakikaya hazır herşey."
"Sağol abicim helal et hakkını."
"O nasıl söz ağabey."
"Öyle öyle." diyerek eğilip bir öpücük bıraktı Elif'in alnına. Kızın hayatı Alican üzerine kurulmuştu. Kendini parçalıyordu oğlu için .
Ayşe sonunda kendine gelip çıkmıştı banyodan. Akıl erdiremiyordu. Mutfağa geçince gördüğü diğer beden ile "merhaba." diye seslendi.
Elif tabakaları indirirken merhaba diyen sese dönüp baktı. Saçlarının rengi ve beyaz teni ile oldukça dikkat çekiyordu.
"Merhaba. Hoşgeldin sen Ayşe olmalısın annem az önce senden bahsediyordu ne güzel kız diye. çok haklıymış. Ben Elif çok memnun oldum. Ayrıca bana arkadaş geldiği için de çok mutluyum şu an."
Ayşe duydukları ile gülümsedi. "Çok memnun oldum bende Elif. Ben salatayı tamamlayayım."
Dikkatli bir şekilde Ayşe'ye baka Melek hanım hala biraz solgun olduğunu fark edince "Ayşe kızım bir sorun yok değil mi? Ben tamamlarım sen gel otur bakalım şöyle."
"Yok iyiyim Melek teyzem. Sorun yok merak etme. Hemen hallediyorum şimdi."
Gülümseyip salatayı tamamladı. Elif ile konuşa konuşa halletmişti. Birlikte sofrayı kurmak için ellerinde malzemeler ile içeri girdiler. Ayşe ellerinde ki tabakları masaya bırakmadan Hamza yüzbaşı ve kucağında olan çocuğu bakmasa da fark ediyordu.
"Ayşe sen masayı yerleştir ben diğer şeyleri getireyim."
Hamza kaşlarını çattı. "Kalkın lan sizde getirin birşeyler. Tek derdiniz boğaz. Hadi çabuk."
"Ya komutanım iyi ki birşey istedik ağzımızdan burnumuzdan getirdin he..." Konuşa konuşa mutfağa gitti üçlü grup. Ayşe bir anda boşalan oda ile hızlı hızlı kaşık çatal ve tabakları yerleştirmeye başladı.
Hamza gönderdiği çocuklar ile hemen gözünü Ayşe'ye dikti ve izlemeye başladı. İçeri girdiğinden beri bakmıyordu kendisine ve Alican'a. Şimdi de işini hızlı hızlı yapıp kaçmak için yer arıyordu resmen. Gözlerini oğluna indirince sadece Ayşe'ye baktığını fark edince kaşları yukarı kalktı. Yabancıları istemezdi genelde hayatında. Çocuklara bile hala alışamamıştı. Şimdi neden bu şekilde bakıyordu bu kıza anlamıyordu Hamza.
Çocukların tekrar içeri girmesi ile Ayşe'nin çabası boşa çıkınca yine hafif kıvrılmıştı dudakları.
Hep beraber geçtikleri sofrada başa Melek hanım oturmuştu. Onun yanına Hamza Hamza'nın yanına da Elif oturmuştu. Elif'in yanına da Ayşe geçmişti. Diğer üçlü grup ise karşıya oturmuştu. Servis edilen yemekler ile Çetin kıtlıktan çıkmış gibi yemeğe başlayınca Ömer söze girdi hemen "Lan oğlum yavaş ye biraz ya. Çiğnemeden yutuyorsun resmen. Melek teyzem sen birşey de bari. Akşam olunca başlıyor midem midem diye."
"Oğlum kaç kere dedim dinlemiyor ki sıpa."
"Yav Melek teyzem boşver sen onu. Lokmalarımı sayıyor resmen. Köpek herif aklı yediklerimde resmen."
Güle oynaya yenilen yemek aslında evdekilerin birşey anlamasın diye yüzlerine taktıkları bir maskeydi sadece.
Tüm bunlar olurken Alican ağzına uzatılan tek lokmayı almıyordu. Kimse birşey yediremezse Hamza muhakkak birşeyler yedirirdi. Ama yemeğin başından beri gözünü Ayşe'den alamayan Alican herkesin dikkatini çekmişti. Ayşe dışında tâbi. Hâlâ ısrarla bakmıyordu Alican'a. Sonunda dayanamayan Alican yerinde bir iki hareket edip önce halasının kucağına geçti. Ayşe dibine gelen çocuk ile diken üstünde oturmaya başlamışken sessizliğe bürünen masa ile Ayşe başını kaldırdı önce ağabeyine baktı. Yiğit şaşkınca kendisine bakıyordu. Sonra gözü yan tarafa kayınca kendisi de döndü.
Alican bacaklarını Elif'in yanından sallayarak kafasını kaldırmış kendisine bakıyordu. Ayşe daha fazla dayanamadı. Çocuğu gördüğünden beri yüreği kaynıyordu. Hafifçe gülümsedi. Alican sanki sonunda beklediği tepki gelmiş gibi minik kollarını Ayşe'ye uzatınca şaşkınlık nidaları havada uçuştu.
Dayanamayan Ayşe titreyen kollarını uzatıp aldı hemen Alican'ı kucağına. Alican öyle bir sarılmıştı ki kendisine Ayşe'nin bir anda gözleri dolmuş ve taşmıştı. Yiğit hemen ayaklanıp kardeşinin dibine oturdu.
"Ayşe güzelim sen neden ağlıyorsun."
Konuşamıyordu Ayşe. Kendisine sarılan çocuğu daha fazla yapıştırdı kendisine ve ağlamaya devam etti. Üç yıldır rüyasına giren çocuk bugün kucağındaydı...