Aynı saatlerde hastane girişinde bir koşuşturma yaşanıyordu. Acılı bir ses yükseldi arabadan inenler arasından.
"Çabuk olun. Çabuk olun lan. Kurtarın kardeşimi."
"Çetin sakin ol oğlum birşey olmayacak lan Yiğit'e. Daha çok operasyona çıkacağız biz onunla. Dur oğlum lan dur artık."
Ömer Çetin'i sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Nasıl sakin olurum Ömer. Dört kurşun yedi lan. Nasıl sakin olurum. Nolur birşey olmasın ona."
"Tamam. Tamam kardeşim. Birşey olmayacak oğlum Yiğit'e. Uyanacak ne zorluyorsun diyecek sana yine."
Çetin Yeni aklına gelmiş gibi "Ömer kardeşi. Ayşe'ye ne diyeceğiz. Kim söyleyecek."
"Sen söyleyeceksin Çetin. Şimdi bize gidiyorsunuz. Önce anneme anlatın durumu. Sonra Ayşe'ye. Annem olmadan Ayşe'nin yanına direk gitmeyin. Birşey olur Allah esirgesin. Anladınız mı beni. Durumu anlatıp geliyorsunuz. Ben ayrılamam buradan. Hadi Ömer al Çetin'i gidin oğlum."
"Komutanım ben yapamam. Nasıl derim o kıza. Bir ağabeyi var. Nasıl derim koruyamadık ağabeyini diye."
Hamza yüzünü sıvazladı sertçe. Kendisi yapması gerekiyordu. Ama Ayşe'yi daha fazla üzmek istemiyordu artık. Yeterince canına okumuştu zaten. Günlerdir aklından çıkmıyordu kadın.
"Çetin. Aslanım emir değil bu dediğim. Rica ediyorum senden. Elimde olsa ben gideceğim. Haydi beklemeyin daha fazla."
Çetin omuzlarını düşürerek kafasını aşağı yukarı salladı. Yapmak istemiyordu ama yapmak zorundaydı. Ömer ile bakışıp yola çıktılar. Hamza arkalarından kısa süre bakıp içeri yöneldi. Ayşe kim bilir ne duruma gelecekti. Düşünmeden duramıyordu. İçeri de Yiğit canıyla uğraşıyordu. Ellerini sertçe kafasına vurdu. Bir can daha kaybetmek istemiyordu. Ameliyat hanenin önüne ne zaman geldi. Ne zaman çöktü duvarın dibine bilmiyordu. Elbette şehadet her askerin dilediği bir mertebeydi. Ama daha erken demekten de geri durmuyordu. İnsanoğlu ne değişik bir varlık diye düşündü. Bazen çok istediğimiz bir şey gerçekleşme aşamasına gelince insanın kalbi kararıyor ve bu düşünceden hemen baz geçiyordu. Ellerini kaldırıp dua etti Hamza.
"Rabbim. Sen her şeyi bilensin, duyansın. Bir kolaylık bir ferahlık ver bize. Eğer şehit olacaksa kardeşim kardeşine ve bizlere sabır ver. Eğer varsa ömrü biraz daha bir an önce şifa ver kardeşime. Amin."
...
Diğer tarafta Ömer ve Çetin Melek hanıma durumu hemen anlatmış ve kadın ağlamaya başlayınca kendisini toparlaması için bekliyorlardı. Elif kucağında ağlayan Alican'ı daha bir bastırdı o an göğsüne. Sanki Ayşe'nin yaşayacağı acıyı hissetmiş gibi sessiz sessiz ağlamaya başlamıştı.
"Annem hadi kalk. Bir an önce haber verelim kıza. Topla kendini lazımsın sen bize. Hadi annecim."
Yine tülbent ile gözlerini sildi Melek hanım. Başını salladı ve kalkıp elini yüzünü yıkadı. Güçlü olmalılardı ki Ayşe ayakta kalabilsindi.
"Tamam. İyiyim hadi gidelim. Yavrum nasıl kaldıracak bilmiyorum ama bir an önce söyleyip hastaneye gidelim."
Hep birlikte ayaklandılar. Elif Alican ile birlikte geride kaldı ama yinede onlarla ilerledi. Çantaları hazırlamıştı annesi kendine gelene kadar. İhtiyaç olabilecek herşeyi hazırlamış sırtına takmıştı çantayı.
Ayakkabıları giyinip karşı dairenin önüne geldiler Melek hanım önde, yanında ise Çetin ve Ömer vardı. Elif arkada hemen kapıyı kilitlemiş ve onlara dönmüştü. Kapının ziline basıp bekledi dörtlü.