Ayşe sabah kalkmış kahvaltı hazırlığına girmişti. Bugün Hülya'yı hastanede ziyarete gideceklerdi. Onun öncesinde evdeki bütün işlerini halletmek istiyordu. Çayın oturduğunu görünce ağabeyini kaldırmak için döndü. Banyodan ses geldiğini duyunca geri dönüp çayları bardaklara doldurdu.
"Ooo mis gibi kokmuş yine ev. Günaydın abicim."
"Günaydın abim. Hadi hiç bekleme daha."
"İşlerimiz var galiba bugün. Ayak altında dolanma tribi mi bu hmm?"
"Aşk olsun abicim o nasıl laf. Başımın üstünde yerin var senin bir kere yakışıklım."
"Çilli bacım benim şaka yapıyorum sadece. Yüreğini biliyorum senin. İşlerini halledip hastaneye gideceksin kesin."
Ayşe derin bir iç çekti. "Aklım Hülya'da sürekli ağabey. Gideceğim ama nasıl teselli vereceğimi de bilmiyorum. Hele teselli işe yarar mı onu hiç bilmiyorum."
"Ve sen bilinmemezlikten nefret edersin bilirim. Yaşayıp göreceğiz Ayşe. Bende geleyim sizinle. Hem seni yalnız bırakmam hemde bir geçmiş olsun da ben derim hmm olur mu?"
Gözlerinin içi gülen Ayşe "Olur tabi ağabeyim. Çok güzel olur hemde." Kahvaltı yaparlarken kendi içinde kıvranıyordu Ayşe. Yanlış anlaşılmak istemiyordu ama yine de sormak daha iyi hissettirecek diye söze girdi.
"Ağabey?"
Ağzındaki zeytin çiğidini çıkaran Yiğit Ayşe'ye dikti gözleri.
"Hmm?"
"Bir şey danışmak istiyorum sana. Yani benim aklımda bir şey var ama sana sormak istedim önce."
Yiğit dikkatli bir şekilde bakıyordu Ayşe'ye. "Ben Alican'ı hastaneye götürmek istiyorum da. Ağabey yanlış anlamanı istemem. Ben sadece en konuşabilme durumu için ve birde sağlıklı kilo aldırmak için."
Yiğit ağzındaki lokmayı yutup yavru kedi bakışı atan kardeşine gülümsedi. Daha farkında değildi Ayşe ama bir anne ne yapıyorsa onu yapıyordu.
"Ayşem. Sen aklı başında birisin. Yaptığın şeyleri de düşünerek yaptığını biliyorum. Bu zamana kadar beni hiç yanıltmadın. Şimdi de eminim yanıltmazsın. Açık konuşacağım seninle. Alican'a anne olmanı çok isterim. Hamza komutanıma eş olmanı çok isterim. Bakma öyle Ayşe. Nasıl sen benim aile kurmamı istiyorsan bende istiyorum güzelim. Mutlu ol istiyorum. Haklısın baştaki tavırları normal değildi. Ama konuşacak seninle. Anlayacaksın onu sen biliyorum ben."
Ayşe kaşları çatık dinliyordu ağabeyini. "Abicim. Bak biliyorum mesleğin yüzünde-"
"Hayır Ayşe. Yani evet bu var ama sana yemin ederim ki sadece bu değil. Mesleğim için değil. Öksüz yetim büyüdük. Allah nasip ederse bende istiyorum artık evlenmek. Bakma şöyle sırıtarak. Bak ya. Neyse konuştu benimle Hamza ağabey. Ben anladım onu. Sende anlayacaksın muhtemelen. Senden bir söz istiyorum. Fevri davranma sakın olur mu? Dinle onu. Korkuyorsun biliyorum. Yaparsın Ayşe. En güzelini yaparsın sen. Yaşamadığın ne varsa yaşatırsın Alican'a."
Ayşe zorla ağzına attığı lokma ile konuşmayı sonlandırdı. Aklında dönüp duran şey Alican'a anne olma düşüncesiydi. Allah biliyor ya çok istiyordu. Nasıl güzel olurdu Alican'ın annesi olmak. Yüreği pır pır ediyordu.
Yiğit kardeşine zaman tanıdı. Aklının dolu olduğunu biliyordu. Biten kahvaltı ile ayaklandılar. Yiğit dinlenmek için odasına çekildi Ayşe de önce mutfaktaki işlerini halletti sonra da bilgisayarına oturdu. Elinde kalan işleri tamamladığında saat on ikiye gelmişti. Alican damarları kabardığı için ayaklanıp karşı dairenin kapısına geldi hemen. Hamza yüzbaşı olmadığı için rahat rahat çaldı kapıyı. Kapının arkasından gelen sesleri duyunca da kocaman gülümsedi.
"Dur dur koşma halacım bak kime diyorum." Sonrasında açılmaya çalışılan bir kapı kolu. Ama açıklamıştı. Hüzünlensede gülümsemesini korudu Ayşe. Yaşında olsaydı gelişimi çok rahat açabilecekti kapıyı.
Bir an sonra Elif açtı kapıyı. Ayşe direk eğilip kollarını açtı. Küçük çocuk mırıl mırıl sarıldı Ayşe'ye. Öyle komik duruyordu ki Alican. Ayaklarını hızlı hızlı yere vuruyor ve daha çok sokuluyordu annesi beklediği kadına.
"Ama kıskanıyorum artık. Bana bile bu kadar içten sarılmıyor sıpa."
"Kıskanıyor bizi bu halan olacak cadı görüyorsun değil mi kuşum."
"Hıh." diyerek içeri girdi Elif güle güle. Ayşe de elinden tuttuğu Alican ile peşinden girdi.
"Hoşgeldin kızım."
"Hoşbuldum Melek teyzem. Hazırsanız çıkalım diyecektim bende on dakikaya. Benim işlerim bitti. Siz ne durumdasınız."
"Bitmek üzere benim işimde. Yemekler pişsin kapatıp çıkalım olur mu?"
"Alican'ı alıyorum izninizle o zaman ben."
İki kadın da gülümsedi. Alıp gitse kimsenin sesi çıkmazdı zaten. "Götür kızım sen götür."
"Yemek yedi mi?"
"Yedi yedi çok şükür. Allah senden razı olsun. Ne versek ağzına yiyor artık sıpa. Sözünü hep dinliyor."
Ayşe gülerek yapıştı Alican'ın yanaklarına. "Ohhh mis kokulum benim söz mü dinliyorsun sen..." Konuşa konuşa çıkan kızın arkasından güldüler yine.
"Anne böyle birşey yok. Resmen çıldırıyorlar birbirlerini görmek için. Manyak bunlar. Allahım tez zamanda evlenseler de artık hep beraber olsalar. Üçünün de buna ihtiyacı var."
"Doğru diyorsun. Torunum ele avuca gelmeye başladı. Gülüyor. Koşuyor. Bıcır bıcır birşey oldu. Sanki yeniden babaanne oldum." Tülbenti ile gözlerini sildi.
"İnsan yoldaş ister kendine kızım. Dua edelim bol bol da Ayşe'nin gönlüne düşsün Hamza. Bizimki çoktan yer yapmış kıza gönlünde. Alican zaten tarafını çoktan seçmiş."
"Doğru diyorsun annem. Ben Ayşe'yi bir ara yoklayayım. Ağabeyim dün akşam en kısa zamanda konuşacağım dedi Ayşe ile. O konuşsun önce. Olmazsa ben el atarım işe. İkna olmazsa karpuz kabuğu sokarım Alican'dan girerek."
"Bizim eşek herif başta adam olsa olur bu iş derdim. Ama bizim malak Hamza hiç sıcak davranmadı ki kıza."
Güldü Elif. "Ay anne hiç güleceğim yoktu. Şu lafların öldürüyor beni. Ben hazırlanmaya gidiyorum."
Melek hanım giden kızına da bol bol dua ediyordu. Kendisini yiğenine adamıştı yıllardır. Onun öncesinde ağabeyine. Gelen kısmetleri düşünmezdi bile. Şimdi istiyordu ki bir yuva kursun. İstediği gibi yaşasın.
Ayşe'nin gelişi bu ailenin hayatını kökten değiştirecekti. Bundan Elif'te en kısa zamanda nasibini alacaktı...