-23-

11.5K 763 25
                                    

Hamza çıkmak istemediği alandan geri çekti kendisini. Önce Alican'a öpücükler kondurdu.

"Babacığım. Kurban olurum sana. Özledin mi babayı sen. Oğlum benim. Can parçam. İyi bir insan ol sen. Vatana millete hayırlı Allah yolunda ilerleyen birisi ol oğlum. Canım benim."

Tekrar öptü oğlunu. Bir çocuk yetiştirmek her şeyden önemliydi. Bazen ne kadar dikkat edersen et iyiler bile kayıyordu elinden insanın. İnsan olmak ve insan kalabilmek ne zordu şu zamanda. Kötüler hep vardı. Var olacaktı.

Sonra Ayşe'ye döndü. Dolu gözleri ile bakıyordu Hamza'ya.

"Bakma öyle Ayşe. Öpemiyorum seni içimde kalıyor kadın." Taşan gözünü sildi hemen Ayşe.

"Öpemezsin zaten yüzbaşı. Bir daha da sarılma böyle ilk iş ağabeyime derim seni." Boğazını temizledi sonra Ayşe.

"Haberler kötü mü?"

"Kötü Ayşe. Kız yaşıyor çok şükür ama..."

"Ama?" Sesi titremişti sorarken.

"Dokunmuşlar Ayşe." dedi sessizce Hamza. Bunu söylemek bile ne kadar zordu.

"Hhhhhhh." Bu sefer pıtır pıtır dökmeye başladı yaşları Ayşe.

"Ağlama ne olur. Dua edeceğiz Hülya için."

Hamza tekrar sarıldı ikisine de. Bu sefer Ayşe de bıraktı kendisini Hamza'ya doğru. Melek hanım gelmeyen Ayşe ile kapıya döndü. Hamza'nın geldiğini sesten anlamışlardı. Konuşuyorlar diye gelmemişlerdi ama Ayşe'nin tepkisinden sonra Melek hanım herkesi oturtmuş kendisi bakmaya çıkmıştı. Mutfakta çay içiyorlardı. Ama gördüğü şey ile kaldı olduğu yerde. Yüreği pır pır etmişti bir anda. Bir aile gibi duruyorlardı. Bir an sonra Hamza'nın uyarıcı bakışlarına maruz kaldı. Ayşe ağlıyordu. Kaşlarını çattı Melek hanım tam neden ağlatıyorsun diye soracakken Hamza gözü ile içeri geç diyince ağzını açmadan uzaklaştı yaşlı kadın.

"Ne biçim insanlar bunlar. Bu kadar kolay mı yani? Nasıl toparlayacak o kız şimdi. Allahım sen güç ver."

"İnsan değil onlar güzelim. insanlıklarını kaybetmişler. Hadi topla kendini. Bak Alican da üzülüyor sen üzülünce."

Ayşe geri çekildi. Gözlerini silip Alican'a baktı. Sarkık alt dudağı ile kendisine bakıyordu. "Alican. Bebeğim. Hadi gel yüzümüzü yıkayalım." Alican minik parmaklarını Ayşe'nin gözlerine değdirdi. Farkında değildi ama Ayşe de bu hareketten sonra dudağını sarkıtmıştı. Çocuk hissediyor gibi Ayşe'nin boynuna girdi sonra.

"Hadi siz geçin ben izah ederim içeriye." Ayşe kafasını sallayarak ve hâlâ akan yaşları ile banyoya yöneldi. Hamza derin derin nefes alarak mutfağa geçti. Ayaklanmaya çalışan Yiğit'e otur diyerek selamını verip anlatmaya başladı. Herkes yıkılmıştı. Ayşe de gelince bu süreçte kızı yalnız bırakmamak için Elif ile Ayşe söz verdiler birbirlerine. Toparlaması için ellerinden ne geliyorsa fazlasını yapacaklardı.

"Ben gidip bir duş alayım. Sonra gelirim." Ayşe'ye döndü. "Çok acıktım yemek var mı Ayşe?" diye sorunca alev alev yanmaya başlayan yanakları ile Ayşe "var" diyebildi kısıkça. Hiç edilecek laf mıydı yani. Elif buradaydı ona sorsa ne olurdu sanki.

"Tamam ne varsa ısıt sen geliyorum on dakikaya." Sanki çok normal, rutin hayatında olan bir konuşma gibi davranması saçlarını tel tel ediyordu Ayşe'nin. Ne utanmaz bir adamdı. Herkes çaktırmadan gülüyordu ama farkında değildi Ayşe. Zaten hemen sonra çıktı ve yan daireye geçti Hamza.

Melek hanım Elif'e kaş göz yaparak "Ay çocuk burada sandalye üstünde kaldı. Kalk oğlum kalk içeriye otur biraz ya da uzan sen en iyisi."

Yiğit olayı anlayınca dahil oldu hemen oyuna. Ayşe'nin mutluluğu için her şeyi yapardı. Severdi kardeşini. Çok severdi hemde. Öyle kardeşinin mutlu olmasına karşı değildi hiçbir zaman. Zaten Ayşe de sınırını bilir ona göre davranırdı erkeklere karşı. Dünya geçiciydi. Bu sefer sağ kurtulmuştu ama bu diğer sefer tam tersi olacağı anlamına gelmiyordu. Kıskandırdı elbette Ayşe'yi. Ama ne olduğu belirsiz insanlardan kıskandırdı. Hamza gibi birisinin eşi olmasını isterdi. Adamın içini biliyordu. Ve birde rüyalar vardı tabi. Hiçbir şey sebepsiz değildi ona göre.

"Doğru diyorsun Melek teyzem. Geçelim ağrım var biraz."

Ayşe panikle ayaklandı. "Ağabey neden söylemiyorsun ya."

"Dur güzelim dur. Tamam iyiyim çok yok ağrım. Artmasın diye dedim bende. Hemen evham yapma zaten hala dinlenmedin."

"Oğlum sana bizde kal ben bakarım sana diyorum. Neden dinlemiyorsun beni sen. Ayşe de dinlenirdi biraz."

Yiğit mahçup bir şekilde baktı yaşlı kadına. Sanki günlerdir Ayşe ile kendini parçalamıyor gibi birde böyle şeyler diyordu. "Melek teyzem. Sen zaten kaç gündür benimle uğraşıyorsun. Şimdi birde böyle deme. Hadi geçelim artık."

Konuşa konuşa içeri geçmişlerdi. Ayşe Alican ile mutfağa döndü. Çocuğu yere bırakıp eline bir araba verdi. İç çekip ayaklandı. En kısa zamanda eğitici oyuncaklar almalıydı. Özellikle küçük ve büyük kas gelişimini destekleyen şeyler olmalıydı bu. Kilo alması ve gelişim göstermesi içinde bir doktor ile görüşecekti. Tezgaha dönerek ocakta olan yemekleri küçük tavaya koyarak ısıtmaya başladı. Dolaptan çıkardığı içeceği de bardağa boşalttı ve ekmek poşetinde ki ekmekleri de alarak masaya bıraktı. Tezgaha sırtını vererek küçük arabayı yerde süren çocuğu izledi içi huzurla. Arada bakışı kendisine kayan çocuk gülümseyip oyununa devam ediyordu. Ne çok isterdi konuşmasını Ayşe. Bıcır bıcır etrafta koşturan bir Alican görmeyi de. Bunun içinde elinden ne geliyorsa yapacaktı. Kaynama sesi ile tekrar tezgaha dönüp önce terbiyeli tavuk çorbasını kaseye boşalttı. O anda kapı sesi geldi ama Elif açıyorum ben diye seslenince çorbayı alarak masaya koydu. İçeri giren Hamza yemek kokusunu derince içine çekti.

"Ne güzel kokuyor böyle. Ellerine sağlık şimdiden." Hemen masaya oturmuştu. Ayşe kaşık ve çatalı bir peçete ile önüne bırakırken "afiyet olsun." dedi.

Patlıcan musakka da ısınınca altını kapattı ve tabağa koydu. O sırada ilk kaşığı alan Hamza ağzında yayılan tad ile gülümsedi. Çok lezzetli olmuştu. "Mmmm çok lezzetli Ayşe. O ne patlıcanlı türlü mü?"

"Hayır patlıcan musakka. Afiyet olsun."

"Elinde lezzetli demek. Gerçi o gün de anlamıştım elinin lezzetli olduğunu. İdeal gelinsin birde. İyi iyi güzel oldu bu."

"Hamza bey Allah aşkına ya. Ne güzel oldu. Sanki sizin için yaptım."

"O günlerde yakındır yavrum."

Ayşe ağzına gelen lafları yutarak Alican'a eğildi. Adam laftan anlamıyordu. Çocuğu kucaklayıp çıktı mutfaktan.

Hamza ağzı dolu dolu güldü. Hızlı hızlı yedi yemeğini. Ekmek ile patlıcan musakkayı da tabakta bir parça kalmayacak şekilde ekmek ile sildi süpürdü. Bundan sonra en sevdiği yemek patlıcan musakkaydı. Eğilip karnına baktı.

"İyi hoşta bu kadın böyle yemekler yapıyorsa işimiz var. Göbekli babalar gibi olurum vallahi."

Masada gördüğü kürdanı alarak dişlerini karıştırmaya başladı. Hemen sonra da kendine ocaktan bir çay koyup içeri yöneldi. Artık dinlenebilirdi...

ALİCAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin