Ayşe bu sabah içinde kıpırtılar ile uyandı. Günlük rutinlerini tamamladı ve çalışma masasına oturdu. Fakat bir türlü kendisini veremedi. Aklı sürekli öğlende gelecek Hamza'daydı. "Ama bu nasıl iş ya. Hep böyle mi olacak düşününce." Heyecanı sürekli artıyordu.
Saat on ikiye kadar vakit sonunda geçince Ayşe hazırlanmak için ayağa kalktığı anda kapı zili duyuldu. Panikledi bir anda. Hiç hazırlık yapmamıştı. Günlük kıyafetleri üstündeydi. Koşup hazırlansa adam ağaç olurdu üzgünce kapıya yöneldi en azından on dakika isteyebilirdi. Yiğit ise izlediği televizyonu kapatıp ayaklandı. Kapı zili çalmaya devam edince Ayşe'nin duymadığını düşünmüştü. Ama koridorda Ayşe kapıyı açmak üzereydi.
Ayşe kapıyı açtığı anda iki tane tanımadığı kadın birde panik halinde olan Melek teyzesini görmüştü kucağında Alican ile. Kaşları havalandı şaşkınlıkla.
"Merhaba kızım."
Ellilerinde olan kadın konuşunca ona döndü Ayşe.
"Merhaba efendim." Sonra Melek hanıma baktı. "Melek teycecim?"
Melek hanım beş dakika önce olanlara müdahale edememişti. Ayşe'nin kapısından önce kendisine gelmişti Songül hanımlar. Ayşe'ye görücü gelmişlerdi. Melek hanım durun erken gitmeyin şimdi diyince Songül hanım dinlememiş ve ayaklanıp buraya kadar gelmişti. Melek hanım ise evde Elif olmadığı için Hamza'yı direk aramış ve "oğlum Ayşe'ye görücü geldi haberin olsun." diye pat kapatmıştı. Aslında Melek hanımda biliyordu idare etmesini ama Hamza dün evin kalabalık halinden Ayşe ile konuşacağını söylememişti evdekilere. İşler hızlansın diye yapmıştı kadın da. Sırıtıp telefonu kapattı ve Songül hanımların peşinden koştu. Kapının açılması ile de yetişmişti onlara. Alican kucakta kımıldanıp aşağı indi ve Ayşe'nin bacaklarına yapıştı. Kadınlara da kötü kötü bakıyordu.
"Kızım müsaitsen içeri geçelim."
"Buyrun lütfen tabi."
Ayşe eğilip Alican'ı kucağına aldı ve kenara çekildi. Yiğit'te hoşgeldin faslında bulunmuş. Ve hep beraber oturma odasına geçmişlerdi.
Songül hanım oturup "kızım kusura bakma böyle habersiz geldik. Hakkını helal et öncelikle. Ama daha fazla beklemek istemedik. Hele bizim çocuk illa bugün diye tutturdu."
"Anlamadım."
"Ben anladım güzelim. Songül hanım keşke önceden bir haber gönderseydiniz."
"Kusura bakma oğlum bizim çocuk da iki ayağımı bir papuça soktu."
"Ben hâlâ birşey anlamıyorum ağabey kötü birşey mi oldu acaba."
"Anlarsın birazdan güzelim." diyerek gülmesini tutuyordu Yiğit. Küçücük Alican'ın bakışlarını görmüştü çünkü. Bunu büyük boyu gelse neler olurdu kim bilir. Sakin hayatı şu aralar hiçte sakin kalmıyordu ki. Eh ona da eğlence çıkıyordu.
Herkes birbirine bakıyordu oturduğu yerde. Ortamın garipliğini dağıtmak ve de Hamza'nın gelmesi için zaman kazanmak isteyen Melek hanım havalardan konu açarak başlattı konuşmayı. Biraz sonra ailelere geldi mesele.
"Allah rahmet eylesin kızım. Mekanları cennet olsun anne babanın."
"Sağolun Efendim. Allah razı olsun."
"Kızım biz böyle pat diye geldik ama keşke daha önce bir hoşgeldine gelip tanıtsaydık kendimizi. Yiğit oğlumun yaralandığını duyunca biraz iyileşsin öyle gelelim dedik ama bizim çocuk başka bir nedenden yolladı buraya bizi."
"Sağolun düşündüğünüz için Songül hanım."
"Kızım. Böyle de garip oluyor farkındayım ama benim oğlum Mehmet. Öğretmen kendisi. Karşı tarafta kalan sitede oturuyoruz bizde. Görmüş beğenmiş seni. Maşallah çokta güzelsin. Demem o ki hayırlı bir iş için geldik buraya biz. Nasip olursa oğlum ile evlenmenizi çok isterim bende. Dan diye de konuya girmiş oldum ama önce bir görüşün siz tabi istersen kızım böyle de sanki görüşmek zorundasın gibi konuştum ama."