Oturduğu koltukta üstünde olan bakışlarla konuşmaya devam etti Ayşe. Alican'ın odasında durmamış çıkmıştı hemen. Adamın bakışları yetiyordu zaten. Ayşe yine istenmediğini anlıyordu.
"Yani demek istediğim kesinlikle yazılımlar ile yüklenmiş. Bilen birisi yapmış. Bu da içinizden birisi olduğunu gösteriyor. Yabancı bir giriş olmamış ya da denemesi yapılmamış. Direk yükleyen kişi de olmayabilir tabi yanında yöresinde onunla sistemi yükleyen varsa o da olabilir tabiki. Ama bunu yapanların kesinlikle alanında iyi olduğu belli. Ben dikkat çekmeyecek bir iki şey yaptım. Ama bunu engelleyebilir de. Tabi fark etmesi bizim için de büyük sıkıntı olur."
"Ulan ben böyle işin anasını av-" Çetin ensesine yediği şaplak ile yuttu geri kalan laflarını.
"Ne vuruyorsun lan."
"Lan yüzbaşı var karşında hadi ondan da geçtim bir bayan var. Şu dilini tut yoksa tutacak bir dilin kalmayacak artık."
Ensesini ovalayan Çetin ters ters baktı Ömer'e. Sanki ne demişti. Yiğit güldü bu haline sonra derince bir iç çekip diken üstünde oturan kardeşine baktı. "Bilmemiz gereken başka birşey varmı abicim."
"Yok ağabey. Zaten yarın öğlenden sonra gelir bakarım. Oynamalar varsa haber ederim. Birde izniniz olursa geniş bir ağ kurup bu casus yazılımın kimden çıktığını bulmak için bir deneme yapacağım. Ama bunun için askeri-"
Hamza hemen söze atlamıştı. Konuşan kızdan uzak durdukça dibinde bitiyordu. Hem bu ne askeriye aşkıydı böyle.
"Askeriye olmaz. Sürekli gelirsen dikkat çeker. Biz başkasına yaptırırız."
Ayşe sertçe sözünü kesen adama bakmak istemiyordu ama abisinin de işkillenmemesi lazımdı. Bu yüzden hafifçe başını çevirip cümlesini tamamladı. İnsan içine çıkmaya zaten meraklı değildi.
"Bunun için askeriyeye gitmeme gerek yok diyecektim yüzbaşı. Tabi siz bilirsiniz. Bunun imkanı var bilginiz olsun da." İlk cümleden sonra çekmişti gözlerini. Adam bakışları ile söylüyordu aslında Ayşe'ye ne demek istediğini. Abisine döndü.
"Abicim bana söylemek istediğiniz birşey yoksa eve geçiyorum ben. Yol yorgunluğunu atamadım henüz."
"Yok abicim geç sen bende gelirim birazdan." Yiğit de odadakiler gibi Hamza'nın tavrının farkındaydı. Bu konuyu açıklığa kavuşturması lazımdı. Hamza yüzbaşı her koşulda hislerini saklardı. Ama nedense kardeşi konusunda kendini o kadar çok sıkıyordu ki çevreye de hissettiriyordu bu durumu. Ayşe hafif bir baş sallamış ve ayaklanıp "herkese hayırlı akşamlar." diyerek çıkmıştı odadan. Mutfağa doğru ilerleyip selam vermek için boğazını temizleyerek içeri girdi. Mutfak masasında oturmuş çay içiyorlardı.
"Gel kızım. Bu haylaz herifler iş konusu oldu mu herşeyi unuturlar. Bir bardak çay içebildin sadece."
"Sağol Melek teyzem. Ben eve geçeceğim. Teşekkür etmek istedim. Ellerine sağlık. Herşey çok güzeldi. Yorgunum biraz. Ama kahvaltı için müsait olduğunuz bir vakit belirleyin olur mu? Mutlaka bekliyorum."
"Ay hiç oldu mu böyle Ayşe. Daha erken arkadaşım. Gel bir bardak çay daha iç."
"Sağol Elifcim. Başka sefere inşallah. Tekrardan teşekkür ederim." Ayşe'yi yolcu etmek için kalktılar oturdukları yerden. Gerçekten yorgun duruyordu.
"Tamam kızım. Git dinlen haklısın yol yorgunusun. Güzelce dinlen. Torunum hakkında konuşmak istiyordum ama sonra konuşuruz. Sadece kendini kötü hissetme olur mu? Herşeyin bir sebebi vardır."
"Sağol Melek teyzem." Gülümsedi Ayşe. Kapıdan çıkıp terliklerini giydi. Anahtar ile kapıyı açıp girmeden önce arkasını dönüp "Hayırlı akşamlar çok memnun oldum sizi tanıdığıma."