"Akşam oldu resmen. Nasıl da gezdik. Ayaklarıma kara sular indi."
Ayşe yanında bütün gününü kendisine ayırmış kıza güldü. Gerçekten çok yorulmuşlardı. O olay üzerinden iki hafta geçmişti. Bu geçen günlerde birbirlerini daha çok tanımışlar ve kaynaşmışlardı. Bugün de gezi planlarını gerçekleştirmişlerdi. Ve Elif'in de dediği gibi çok yorulmuşlardı.
Geçen hafta abisi operasyona gitmişti. Tabi bütün tim ile birlikte. Ne zaman geleceği belli değildi. Onu çok merak etsede bu bir haftada Alican ile çok güzel vakit geçirmişti. Çünkü Hamza yüzbaşı da gitmişti operasyona.
Merdivenleri çıkarken Alican uyanmasın diye dikkat ediyordu. Çocuk bugün çok eğlenmişti. Aslında götürmeyecekti. Ama Melek hanım Hamza birşey demez diyerek ikna etmişti onu. Hala kırgındı Hamza'ya.
"Dur hemen açıyorum kapıyı yatıralım. Kolların ağrıdı seninde. Sanki halası değilim. İnmiyor kucağından."
"Olsun Elif. Seviyorum ben onu. Zaten çok zayıf hiç ağrımadı inan ki kollarım."
Güldü Elif kapıyı açıp içeri girmişti. Ayşe de hemen ayakkabısını çıkarıp içeri geçince sesleri duydu. Eşikten geçmiş ama ilerleyememişti.
"... Ayşe kim anne Ayşe kim. Yeter artık. Gelmiş oğluma anne olmaya çalışıyor kendini öyle kaptırmış ki dışarı çıkarken bile sormuyor bana. Evlenmem ben onunla. Ne olduğu belli bile değil. Nasıl alırım ben onu yatağıma. Yeter artık. Müdahale etme hayatıma. O kendini yamamaya çalışıyor olabilir. Ama istemiyorum ben. Ne oğluma anne ne kendime eş. Hiçbirini istemiyorum. Bir daha gelmeyecek bu eve. Bir daha oğluma yaklaşmayacak. İmalarından yoruldum. Son kez söylüyorum sana. Bir daha bunun konusu açılmayacak."
"Ne biçim konuşuyorsun sen Hamza. Ağzından çıkanı kula-"
Alican'ın çıkan bağırış seslerinden sonra bir anda ağlamaya başlaması hem Melek hanımı susturmuş hem de Elif'in hareket edip Ayşe'ye dönmesine sebep olmuştu. Ne olduğunu anlamadan tutulmuş gibi kalmış ve abisine müdahale edememişti. Neler demişti öyle. Nasıl böyle konuşabilirdi.
Ayşe titremesini durduramıyordu. Eli ayağı zangır zangır titriyordu. Alican'ı düşürecek gibi hissediyordu. Elinin ayağının gücü çekilmişti. Koridorda çoğalan bedenleri hissediyordu. Ama odağı yoktu. Çocuk kucağındaydı ve ağlamaya devam ediyordu. Sonra kulakları uğuldamaya başladı. Gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Sesler daha yakından gelmeye başladı. Sonra kulağında bir çınlama sesi yükseldi, yükseldi ve bir anda ses kesildi. Herşey normale döndü. Nabzı inanılmaz hızlanmıştı. Dibinde Elif'i ve Melek hanımı fark etti. Bir iki adım geride diğer beden. Alican boynuna sarılmış ağlıyordu. Derin bir nefes aldı. Önce çocuk, önce onu sakinleştirmesi gerekiyordu.
"İ-iyiyim ben. T-tamam. Bana biraz m-müsade eder misiniz?" Zorla bitirdi cümlesini.
"Ayşe. Lütfen önce konuşalım. Halacım. Dur dur halacım."
"Ayşe kızım gel otur nolursun içeri geçelim."
"Melek teyze. Gelmesem? Biraz Alican ile konuşacağım. Nolur çok vaktini almam. Susturup çıkarım. Sonra olur mu?"
Kadının içi parçalanmıştı. Elif annesini çekiştirerek içeri götürmeye çalıştı. Arkasını dönüp abisini görünce sinirle baktı ona. Nasıl bu kadar kötü bir insan olabilirdi.
Hamza'nın kendisine doğru adım attığını görünce Ayşe eşikten geri çıktı. Ayakkabılarını giyindi ve kucağında bulunan çocuğa verdi tüm dikkatini. O adamın yüzünü dahi görmek istemiyordu.
"Alican. Yeter bu kadar yakışıklım. Ağlama artık. Bak bakayım bir bana. Dur seni şuraya bir indireyim karşılıklı konuşalım paşam olur mu? Hmm. Hadi bırak ellerini. Aferim benim yakışıklıma."
Yaşlı gözleri ile kafasını kaldırmış kendisine bakıyordu ama teması hiçbir şekilde bırakmıyordu. Ayşe de çökmüştü onunla birlikte. Nasıl konuşacağını ne konuşacağını bilmiyordu. Ama bugün şu anda aldığı karar ile bir daha bu eve girmeyecekti. İçini çekti ağır ağır. Nasıl bırakacaktı bu çocuğu bilmiyordu. Hamza'nın kapı dibinde ona görünmeden ne söyleyeceğini dinlediğini de bilmiyordu.
"Alican. Ben şimdi evime gidiyorum. Biraz görüşmeyeceğiz. Ama sonra sen bize geleceksin halan ile tamam mı? Ağlama ama artık. Söz veriyorum geleceksin tamam mı. Ama sonra yine ayrılacağız. Ve yine yan yana geleceğiz. Sen yemeğini yiyeceksin. Bakma bana öyle Alican. Anlıyorsun beni biliyorum yakışıklım. Sen çok akıllı bir çocuksun. Babanneni, halanı ve babanı üzme tamam mı? Güzel güzel oyun oyna. Yemeğini ye ve çabuk büyü ki hemen kavuşalım anlaştık mı? Anlıyorsun beni değil mi? Aferim benim paşama. Uslu duruyoruz ve bir araya gelene kadar ağlamıyoruz tamam mı?"
Alican anlıyordu. Onlar bilmese bile anlıyordu. Bu yüzden ağlaya ağlaya başını salladı. Üç yaşındaydı. Asla Ayşe'den uzak kalmak istemiyordu. O annesini seçmişti. Şimdi de annesinin sözünü dinleyecekti.
"Şimdi sarılalım mı?"
Kollarını açıp bekledi Ayşe. Zaten Alican da hemen yerleşti açık kollara. Öyle sıkıyordu ki kendisini ağlamamak için. Az kalmıştı. Evine girdiği gibi dökecekti içinde ne varsa. Ama biraz daha dayanması gerekiyordu. Sımsıkı sarıldılar. Ayşe'nin en çok gücendiği şey annelik kısmıydı. Çünkü geçen bu haftalarda gerçekten annesi gibi hissediyordu. Bu yüzden mi bu kadar üzülmüştü bilmiyordu. Ama oğlu gibi görünüyordu Alican'ı. Kendi canından gibi.
Ne kadar süre geçti bilmiyordu ama artık ayrılması gerekiyordu. Geri çekildi. Yaşlı gözleri ile çipil çipil bakıyordu kendisine minik. Gözlerine birer öpücük bıraktı.
"Hadi yakışıklım. Halanın yanına git. Uslu bir çocuk oluyorsun ve ne derlerse yapıyorsun. Çok seviyorum seni Alican. Güveniyorum da sana. Hadi bakalım. Yine göreceğiz birbirimizi." Tane tane konuştu yeniden. Anladığını biliyordu.
"Hadi. Hadi gir içeri." El salladılar birbirlerine. Çöktüğü yerden kalkamadı bir an Ayşe. Çocuk kapıdan görünmez olduğu anda gözleri öyle bir hızda doldu ki. Kalkamadı bir an. Çok sıkmıştı kendisini. Duvara tutunarak ayağa kalkarken önünde ki gölgeyi hissetti.
Hamza bütün konuşmayı kapı kenarında görünmeden dinlemişti. Alican'ın içeri girip dolu gözleri ile ona bakması ile eli ayağı birbirine girmişti. Yavaşça odaya gidiyordu şimdi çocuk. Hamza daha fazla durmadı kapı kenarında ve dışarı çıkmak için kapıya dönünce yerden zorla kalkan bedeni de fark etti. Bir an duraksamış sonra daha hızlı hareket ederek ayaklanmış ve elini çantasına atarak dönmüştü. Çokta büyük olmayan çantayı karıştırıp anahtarı aradı. Hamza çıplak ayakları ile arkasından ilerledi ama ne diyeceğini bilmiyordu. Zaten birkaç saniye sonra da Ayşe anahtarı bulmuş ve kapıya zorda olsa yerleştirmişti. Aynı zamanda ayakkabılarını çıkarıyordu. Açıp içeri gireceği zaman Hamza dayanamayıp koluna yapıştı. İçeri girmek için hareket eden Ayşe kolundaki baskı ile bütün bedenine yayılan titremeyi engelleyemedi. Ama dönmedi arkasını.
"Konuşa-" sertçe çekti kolunu. Kapıyı kapatırken bile bakmadı yüzüne. Ama Hamza görmüştü gözünden sessizce akan yaşları. Yüzüne kapanan kapı ile bir eli yukarıda kala kaldı. Haketmişti. Sonuna kadar haketmişti...