Ayşe yüzünde olan dokunuşlar ile zorla araladı gözlerini. Burnunun dibine girmiş olan Alican küçük parmaklarını yüzünde gezdiriyordu. İçine ılık ılık birşeyler akmaya başladı birden. Uykusundan tamamen arındı. Oysa gece yatarken akşama kadar uyanamayacağını düşünüyordu. "Napiyorsun sen Alican'ım. Uyandın da benimle mı oynuyorsun sen bebeğim. Hmm. Yakışıklım. Oyy yerim seni paşam." Alican denilen herşeyi anlamış gibi çırpınarak boynuna sokuldu saklanırcasına. Cıvıl cıvıl sesler çıkarmış Ayşe'nin gönlünü de hoş etmişti.
Ayşe Alican'ı sarmalayıp ayaklandı. Çocuğun karnı acıkmıştı muhtemelen. Telefonunu eline alıp saate baktığında yedi buçuk olduğunu gördü. Abisi çıkmadan kahvaltı hazır olsun diye hızlıca banyoya yöneldi kucağında Alican ile. Önce Alican'ın yüzünü yıkadı güzelce. Çocuk aynadan onu izliyordu. İşi bitince makinenin üstüne bıraktı. "Bende yüzümü yıkayacağım Alican'ım. Bekle hareket etme tamam mı?" Çocuk masumca başını sallayınca Ayşe dişlerini sıktı bu sevimlilik karşısında. Eğilip burnundan öptü. Her yerini ısırmak istiyordu. Lavobaya dönüp kendi yüzünü yıkadı ve bir havlu alarak Alican'a yöneldi. Yavaş yavaş kuruladı yüzünü. Havluyu asıp Alican'ı kucakladı yine. Mutfağa yönelip ilk iş çay koydu ocağa. Kahvaltılıkları hazırlamak için Alican'ı tezgaha oturttu. Evde süt yoktu bugün almayı aklına not etti. Taze bulsa daha iyi olurdu. Çevreye bir sorup soruşturmak lazımdı. Alican'ın acil kilo alması lazımdı. Bunun için de bol bol yemesi gerekiyordu. Öncelik süt yoğurt peynir yumurta gibi besinlerdi. Buralarda mutlaka bunları günlük satacak birisi olmalıydı. Muhtemelen Melek teyzeler de bunları alıyordu onlara sorsa daha iyi olurdu.
"Alican. Şimdi beraber kahvaltı hazırlayacağız ama önce Yiğit abimizi uyandıralım ki ekmek alsın bize değil mi kuşum. Kafa mı sallıyorsun sen birde. Ama bak yiyeceğim artık seni."
"Ooo sabah şeriflerin hayrolsun."
"Abicim günaydın bende seni kaldıracaktım. Ekmek alır mısın bende hemen kahvaltı hazırlayayım."
Yiğit gelip kardeşinin saçlarına bir öpücük bıraktı. Alican ise yine çekinerek bakıyordu kendisine "günaydın Alican paşa." diyerek gülümsedi ona da Yiğit. Karşılığında kırmızı yanaklar ile eğik bir baş aldı.
"Ben hemen gidip alırım güzelim. Sen çok uğraşma bir iki lokma atar çıkarım ben."
"Tamamdır abicim merak etme sen."
Yiğit odaya üstünü değiştirmeye gittiğin de Ayşe hemen kahvaltılıkları hazırlamaya başladı. Yumurtaları kasede çırpıp biraz kaşar hazırladı. Birkaç mantarı ince ince kıyıp tereyağı ile tavaya attı. Onlar kavrulurken Yiğit "ben çıkıyorum güzelim." diyerek kapıyı açarken karşısına Hamza yüzbaşı çıkmıştı.
"Günaydın Yiğit bende Alican'ı almaya geliyordum. Uyanmadıysa sana zahmet getirir misin?"
"Komutanı-"
"Ulan kaç kere diyeceğim sivilde ağabey de diye."
Yiğit bir kendisine bir Hamza'nın üstüne baktı. İkiside üniforma ile duruyordu. "Komutanım bence şu an pekte müsait değiliz ama."
"Ulan ne laf anlamaz bir insansın. Getir çocuğu bakayım ne durumda."
"Gel kendin gör ağabey. Mutfakta. Ben ekmek alıp geliyorum." Yiğit kız kardeşini severdi. Öyle çok severdi ki gerekirse paylaşacak kadar. Kıskanç bir ağabeydi. Ama kardeşinin mutluluğunu değil. Bu yüzden Hamza'nın onu gerçekten tanıması için hiçbir engelde bulunmayacaktı. Tabiki bu çabalayacağı anlamına da gelmiyordu. Herşeye rağmen biricik kardeşini tepsi ile sunmayacaktı Hamza'ya. Hamza'nın dili ağırdı. Üzecekti kardeşini biliyordu. Ama en çok da Hamza severdi Ayşe'yi. Temizdi kardeşi. Kendisi gibi temiz bir insanla olsun isterdi. Bu yüzden Hamza'ya ses etmeyecekti. Bir kez olsun kız muhabbeti yapmazdı. Bel altı konuşmazdı. Evden işe işten eve giderdi. Koynuna bir karısını almıştı bilirdi hikayesini Yiğit az çok. Edepli adamdı. Dış kapıdan çıkarken bu yüzden rahattı işte.