-15-

19.5K 1K 62
                                    

Dört saat olmuştu oturduğu yerden kalkmayalı Ayşe'nin. Kucağında Alican uyumuştu bir saat sonra ve şu an kıpırdanmaya başlamıştı. Ne yapsalar da inmemişti Ayşe'nin kucağından. Ayşe de zaten inmesi için hiçbir girişimde bulunmamıştı.

Çetin elide bir tepsi çay ve birkaç tane tost ile koridorun başında göründü. Ömer ise köşede bulunan küçük masayı getirip üçlünün önüne bıraktı. Karşılıklı oturuyorlardı erkekli kadınlı. Aralarından koridor da geçiyordu.

Çetin masaya bıraktı tepsidekileri ve Melek hanıma gözleri ile Ayşe'yi işaret etti.

"Hadi kızım bir iki lokma birşey at ağzına. Kaç saattir iki bardak çay ile duruyorsun."

Ayşe kafasını çevirip Melek hanıma baktı sonra masaya çevirdi gözlerini.

"Melek teyzem."

"Hiç Melek teyze felan dinlemem ben. Şimdi bitiyor bu tost hadi bakalım."

Bir cümle daha düştü zihnine tıpkı evde olduğu gibi. "Kimseyi uğraştırma güzelim olur mu? Onların da acısı var sonuçta." Derince yutkundu Ayşe ve kafasını salladı. Kimseyi zor duruma sokmak istemezdi.

"Alican uyanır birazdan Elif. Rica etsem yoğurt tarzı birşey alır mısın kantinden?"

"Ay tabi alırım sen yeter ki iste." Hemen ayaklanıp çıktı.

Ayşe üstünde olan gözleri hissediyordu ama dönüp bakmak istemiyordu. Alican'ın şu anda kendisinde olmasından rahatsızdı biliyordu ama şu anlık bencil olmayı tercih etmişti.

Kucağında ki miniği iyice yasladı göğsüne ve önce bir bardak çay yudumlayıp tostu eline aldı. Zerre canı istemiyordu. Ama ona rağmen bir ısırık aldı. Ağzında çoğalan lokmaları zorlana zorlana yuttu. Geçen on beş dakikanın sonunda bitmişti önünde olan şeyler. Alican da gözlerini aralamış kendisine bakıyordu. Ona bir gülümseme verdi. Hâlâ bir damla yaş düşmemişti gözünden.

Melek hanım ise Ayşe'nin kendini çok sıktığını düşünüyordu. Bu yüzden "Ayşe. Yavrum kendini çok mu sıkıyorsun sen. Biraz hava alalım ister misin?"

"İyiyim Melek teyze. Ağabeyim ameliyattan çıkmadan bir yere gitmek istemiyorum. Ne olur ısrar etme."

"Tamam tamam ama seni iyi görmüyorum bilesin."

"İyi olacağım inşallah. Hele bir ağabeyim çıksın Allah'ın izniyle de."

"İnşallah yavrum inşallah."

Elif elinde orta boy bir meyveli yoğurt ile geldi yanlarına. Şeker oranına dikkat ederek almıştı elbette. "Ben yedireyim canım ver sen Alican'ı."

"Yok yok ben yediririm ver sen. Hem mayışıp kaldı." başını salladı sadece Elif. Ayşe eline aldığı yoğurdu hemen incelemeye başlamıştı. Elif gülümsedi. Biliyordu Ayşe'nin ilk buna bakacağını. Alican sakin şekilde yedi ağzına ne verdiyse Ayşe. Bu süreçte hala haber yoktu Yiğit'ten. Kimse olumsuz düşünmek istemiyordu ama bu kadar saat tek iyi bir haber gelmeyince insan yavaş yavaş kötü düşünmeye başlıyordu.

İçi daralmıştı Ayşe'nin kalkıp elini yüzünü yıkamak istedi. Kucağında bu sefer dik bir şekilde oturan Alican'a eğilip "Alican şimdi halana veriyorum seni ben bir yüzümü yıkayıp geliyorum tamam mı yakışıklım." Sakince onayladı onu küçük beden.

Ayaklanıp Elif'e uzattı miniği. "Elif ben birazdan geliyorum. Bir elimi yüzümü yıkayayım. Bir haber gelirse telefonum yanımda hemen ara olur mu?"

"Seninle geleyim bende Ayşe."

"Yok gelme sen hiç. Hem nereye gideceğim. İyiyim ben merak etmeyin. Gerçekten." Gülümseyip uzaklaştı. Ruhu çekiliyordu sanki bedeninden. Bundan sonra ne olur diye asla düşünmeyecekti. Ağabeyinin olmadığı bir hayata hazır olduğunu düşünmüyordu. Bu yüzden kafasını başka şeylerle oyalamaya çalışıyordu.

Girdiği lavobaya şöyle bir göz gezdirdi. En azından temizdi. Suyu açıp avuçlarını doldurup yüzüne çarptı. Birkaç defa tekrarladıktan sonra eliyle ensesine su ile sertçe ovaladı. Son bir kez daha yüzüne su çarpıp peçete yardımı ile kurulandı. Şu iyi gelmişti. Derin derin nefes aldı. Bu şehre geldikten sonra ne çok iç çekip derince solumaya başlamıştı böyle. Yeni bir hayatı düşleyip ağabeyi ile tamamlamak istiyordu ömrünü. Bir kız bulacak ve evlenmesini sağlayacaktı ağabeyinin. Bir sürü yeğeni olsun istiyordu, kalabalık bir aileye dönüşmek birde. Ama ilk günden beri herşey allak bullak olmuştu.

Kapıyı açtığı gibi karşısında bulunan iri beden ile göz göze geldi. Sırtını duvara vermiş kollarını birbirine dolamış bekliyordu. Ayşe iki saniyeyi geçmeyen göz temasını hemen sonlandırdı. Çok düşünmüştü. Kimse kendisini sevmek ya da anlamak zorunda değildi. Bu yüzden yönünü ameliyathaneye çevirdi. Ama Hamza onun gibi düşünmüyor olacak ki hemen sırtını duvardan ayırdı ve önüne geldi.

"Zamanı değil biliyorum."

Ayşe durmadı diğer taraftan geçmeye çalışınca Hamza işi uzatmamak için üstüne doğru yürüyüp duvarla arasında kalmasını sağladı.

"Dinle. Şimdi konuşmayacağım zamanı değil zaten. Ama Yiğit iyileşsin konuşacağız seninle. O gün hakkında. Ve Alican konusunda da istediğin zaman gel gör. Şimdi de için rahat olsun."

Ayşe üstüne doğru yürüyüp kendisini köşeye sıkıştıran adam ile ne yapacağını bilemedi. Ne yapıyor bu adam diye düşünmüştü. Sonra dedikleri ile aklına yeniden o anların doluşması bir olmuştu. Neden yapıyordu bunu. Konuşmak istemiyordu. Alican konusunda da istediği zaman görecekti artık zaten. Çünkü şu an yaşadığı durum bir kez daha yüzüne çarpmış ve ne zaman ne olacağını bilmemek hele ölümün böyle zamansız kendini hatırlatması düşündürmüştü kendisini.

"Çekilir misiniz?"

Hamza biraz daha baktı önünde ki bedene. Asla bakmıyordu kendisine. Ve biliyordu ki ileride konuşmak isteyince de böyle davranacaktı. Kendimi çok mu yüksekte gördüm acaba diye düşünüyordu. Sanki kız peşinde koşuyormuş gibi davranmıştı. Hâlbuki yüzüne bakmıyordu. Zaten bu yüzden de oğlumdan yürüyor diye düşünmüştü ya. Ama yedirdiği yoğurda bile bakıyordu ne var içinde diye. Hele bir Yiğit iyileşip ayaklansın hemen konuşacaktı. İster seve seve ister zorla. Böyle giderse zorla olacak gibi duruyordu ya.

Geri çekildi. Ayşe hemen çıktı aradan. Ne diye bu kadar yaklaşmıştı ki zaten koca cüssesiyle. Korkuyordu kız kendinden. Zaten hemen sonra döndü Ayşe diğerlerinin yanına. Hamza biraz daha kalmıştı geride. Kendine gelince oda aynı yöne ilerledi. Doktorun bilgi verdiğini de görünce adımlarını serileştirdi ve tam Ayşe'nin arkasında durdu.

"... Elbette tehlike her hastada olduğu kadar var. Ama işin zor kısmını atlattı. Şimdi tek yapmamız gereken şey uyanmasını beklemek olacak. Dua edelim bizlerde. Dirençliydi zaten hastamız. Savaşı hiç bırakmadı."

"Teşekkür ederim doktor bey." Doktor şöyle bir süzdü Ayşe'yi. Orada olanların hele arkasında zebellah gibi dikilen Hamza'nın gözünden elbette bu durum kaçmamıştı.

"Kardeşiyim demiştiniz değil mi Ayşe hanım."

"İsim de hemen öğrenilmiş." Hamza'nın ağzının içinden homurdanması duyulmuş fakat anlaşılmamıştı.

"Evet?" Sorgulayıcı tavra karşı boğazını temizledi doktor hemen. Dikkat çekici bir güzelliği vardı önünde bulunan kadının.

"Bir şey olursa bana gelebilirsiniz diyecektim. Çok geçmiş olsun."

"Geliriz doktor. Bir şey olursa bizzat geliriz elbet." Hamza'nın tok sesini ve altına yatan imalı tınıyı sadece hemcinsleri anlamıştı o an. Ve Yiğit'in de iyi olmasından kaynaklı saklanmaya çalışılan sırıtmalar belirmişti yüzlerde hemen.

"Peki. İyi günler."

"Tekrardan teşekkür ederim." Doktor son kez Ayşe'ye bakıp uzaklaştı Hamza'nın ters bakışları arasında.

Ayşe'nin ise içindeki kurak toprakları yeşermişti. Günlerdir güneş görmemişte aniden bulutların arasından süzülen ışık huzmesi gibi aydınlanmıştı içi. Yüreği ferahlamıştı resmen. Sadaka vermeyi hemen not etti aklına.

Herkesin yüzünde güller açmıştı elbette. Birbirlerine sarılıyor şükrediyorladı. Şimdi sıra uyanmasını beklemekteydi. Çok dolmuştu o zaman diliminde Ayşe. Hâlâ da doluyordu. İçinde ki zehri akıtması ve gerçek anlamda ferahlaması için ağabeyinin uyanması gerekiyordu. Az kalmıştı, çok az...

ALİCAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin