Aldığı duş ile oldukça rahatlamıştı Ayşe. Ağabeyi hâlâ uyanmamıştı. Melek hanım da Ayşe'yi alıp eve getirmişti banyo yapması için. Şimdi de hızlı bir şekilde üstünü giyiniyordu bir an önce hastaneye gitmek için.
Çalan kapıyı duyunca hemen pantolonun düğmesini ilikledi ve saçlarını kurulamadan kapıya yöneldi. Melek hanım gelmiş olmalıydı. Bu yüzden rahat bir şekilde kapıyı açmıştı. Ama kim o demediği için ilk saniyeden pişman olmuştu. Hamza komutan öylece durmuş kendisine bakıyordu. Daha çok saçlarına.
Derince yutkundu Ayşe. Gözlerini çekti ve beklemeye başladı. Acele etmek istiyordu ama adam gıkını bile çıkarmadan kendisine bakıyordu. Boğazını temizdi sonra ve "Birşey mi oldu?" diye sordu.
"Yok. Yok birşey. Yani olmadı. Saçını kurut. Çıkacağız." Kaşlarını çatmış sinirli bir şekilde konuşuyordu şimdi de. Dengesiz herif diye içinden söyleniyordu Ayşe de. Başını salladı ve kapıyı örtmek üzereyken Hamza bir kez daha konuştu.
"Millete saçını başını açık açma bir daha kapıyı."
"Siz!" diye sinirle tısladı Ayşe. Zaten başı ağrıyordu birde böyle fütursuzca konuşması deli ediyordu Ayşe'yi. O sinirle sertçe suratına kapıyı çarptı ve doğruca odasına gitti. Birkaç parça kıyafet alıp saçlarını kurutmak için de banyoya geri döndü. Bir kaşık suda boğmak istiyordu artık komutanı. Ama ona istediğini vermeyecekti. Yok saymaya devam edecekti. Çünkü görmezden gelinmek bir insana yapılan en büyük cezaydı Ayşe'ye göre.
Hamza ise suratına çarpan kapı sonrasında sırıtmaya başladı. Bazen delirdiğini düşünüyordu. Yoksa suratına çat diye kapanan kapı sonrasında böyle sırıtıp durmayacağını biliyordu. Arkasında kapının açılan sesini duyunca suratını sabit haline geri aldı ve annesine döndü. Elinde ki bir iki parça eşyayı hemen aldı.
"Hazır mı Ayşe çalmadın mı kapıyı?"
"Çıkar birazdan."
"Yavrum hala aynı tek damla dökmedi yaş. Biraz korkuyorum açıkçası."
"Bilmiyorum anne bende birşey ki. Zaten böyle tavra ilk defa şahit oluyorum."
"Hep istediğin gibi değil mi? Vakur bir duruş. Sabırlı bekleyiş. İsyan etmemek. Ahh ahhh Hamza. Sen daha çok sürünürsün be oğlum. Ama ne var biliyor musun? Annen bile olsam umrumda değilsin. Çek çekebildiğin kadar. Got kafalı seni."
Melek hanım oğlunu itekleyip tekrar zile bastı. Ayşe bu sefer hazır bir şekilde açtı kapıyı. Melek hanımı görünce de rahatladı. Hamza komutan ise arkası dönük duruyordu şimdi.
İkili merdivenlerden inerken Hamza kendine gelmişti nihayet. Annesi dumur etmişti iki dakika da. Sağlı sollu vuruyordu resmen. Bozukebir surat ile indi ve arabanın önünde bekleyen ikiliye kilitli kapıyı açarak binmeleri için zaman verdi. Annesi öne otururken Ayşe kendi arkasına oturmuştu. Köşeye sinip görünmeyecek şekilde duruyordu. Annesinin bakışlarını üzerinde hissetse de ses etmeden arabayı çalıştırıp hastaneye doğru sürmeye başladı. Yiğiti görüp askeriyeye geçmesi gerekiyordu. Akşam yine gelecekti.
Araba hastanenin önünde durunca Ayşe ağzının içinde bir teşekkür ederek indi hemen arabadan. Melek hanım da gözünü aynadan kıza dikmiş kıza bakan oğluna gülerek indi arabadan.
"Sağolasın oğlum işin gücün rast gitsin."
"Sağol anne. Birşey lazım olursa ya da sorun olursa haber et mutlaka olur mu?"
"Aklın kalmasın oğlum. Allah'a emanet ol."
Kafa sallama ile yola koyulan oğluna iç çekerek baktı. Yönünü hastaneye çevirdi ve girişte kendini bekleyen kıza gülümseyip koluna girerek yoğun bakıma çekiştirdi.