-17-

19.4K 1.1K 68
                                    

Birkaç gündür ne varsa biriktirdiği hepsini bırakmıştı ağabeyinin yanında Ayşe. Kendini sıkmaktan sürekli baş ağrısı çekiyordu.

Yiğit hıçkırarak ağlayan kardeşine elini uzatıp kolundan tutarak çekiştirdi yanına. "Gel. Uzan. Ağla. Tamam." Kesik kesik konuşarak ifade etti kendini. Anlaşılan kardeşi ne söz verdiyse tutmuştu. Yanına ağlayarak uzanan Ayşe dikkat ederek sarıldı ağabeyine. Dakikalarca ağladı ikili. En çok Ayşe. Yiğit kardeşine böyle bir durumun içine soktuğuna, Ayşe ise ya kaybetseydim korkusuna. Hamza odanın görüş açısını kapatacak bir yerine geçerek dinlemeye başladı ikiliyi. Bir ara gelen hemşireyi geri gönderdi rahatsız olmasın diye. Belli ki ihtiyaçları vardı böyle bir duruma.

Gözleri kızaran ve burnu akan Ayşe ağabeyinin saçlarını okşaması ile iyice mayıştı. "Anlat bakalım."

Derince nefeslenen Ayşe "haberi Melek teyze verdi. Sağolsunlar bir an olsun ayrılmadı kimse yanımdan. Günlerce burada benimle birlikte beklediler. Arkadaşların da öyle. Allah hepsinden razı olsun." diyerek bir nefeslendi. Yaşlar usul usul akmaya devam ediyordu. Devam etti birkaç saniye sonra.

"Sözlerimi tuttum abicim. Kimseye sorun çıkarmadım. Kimseyi üzmedim. Yani üzmemeye çalıştım. Ağlamadım. Seni bekledim hep. Yemeği mi de düzgünce yedim. Banyo bile yaptım. Sen sözünde durdun. Bende durdum abicim. Ama çok korktum. Çok çok korktum. Yine yaşarım yaşamam bilemem ama seni çok seviyorum ben. İyi ki bırakmadın beni canım abicim." Yine sarılarak döktü incilerini Ayşe. Çok dolmuştu, çok fazla dolmuştu.

"Aferim. Güzelime." O da ağlamaya devam ediyordu. "Güçlü. Benim. Bebeğim." Sustular sonra. Ayşe bir süre sonra uyuya kalınca içeri girdi Hamza da.

"Uyudu mu?"

Hâlâ nemli olan gözleri açıp kapadı Yiğit. "Uyudu."

"Hoşgeldin tekrardan oğlum aramıza. Çok geçmiş olsun. Rabbim şifa versin."

"Sağolun. Komutanım."

"Yorma kendini aslanım. İyi olacaksın inşallah. Duyduklarım. Yani dinledim biliyorsun sende. Yormak istemiyorum seni ama çok güçlü biri olmasını sağlamışsın. Şimdilik bunu bil yeter. Ve özür dilerim Yiğit.. herşey için. Kardeşin için seni koruyamadığım için. Herşey için."

"Estağfu-"

"Öyle öyle. Konuşacağız zaten yorma kendini sen. Dinlen. Dinlenin yani ben kapıdayım."

"Sağolun." Bir boğaz temizleme sesi ile çıktı Hamza dışarı. Yüreği burkulmuştu. Neler neler düşünmüştü kısa süre önce Ayşe için. Şimdi ise durum çok farklıydı. Hele bugün ıslak saçları ile kapıyı açınca nasıl bir hâle sokmuştu ayak üstü Hamza'yı. Kimse o saçları dağınık görmesin istedi. En azından toplasın istiyordu dışarı da.  Hele ıslak bir şekilde asla görmesinler istedi. O kızıl saçlar birde yüzünde serpilmiş çiller ile kimseye benzemiyordu. Kendini birşey sanmazdı Hamza. Kendi hayatında insanlara olan tavırlarından dolayı hep yargılanıyordu. Kadınlardan uzak durması demek kimseye yüz vermemesi demek onu soğuk bir insan mı yapardı. Buz nevalesi mi oluyordu insan kendisine sarkan kadınlara cevap vermeyince. İlla koynuna mı alması gerekiyordu. İnsanlar kendilerine saygı duymayabilirdi. Ama Hamza'nın kendisine saygısı vardı. Hep ilerde ne olur bilemem diye düşünüyordu. Evlenmek elbette aklında yoktu. Ama Elif bir gün yuvadan uçacak annesi Allah gecinden versin bir gün bu dünyadan göçecekti. O gün Hamza Alican'ı tek bırakmak ya da bir bakıcıya emanet etmek istemiyordu. İster üç yaşında olsun ister on üç. Yalnız bir çocuk olsun istemiyordu. Çocukluğa dair ne varsa yaşasın düşsün kalksın ama büyümeden büyüsün istemiyordu. Hamza şu hayattan çok da fazla bir şey istemiyordu. Gündüz vatan sevdasını akşam aile sevdasını yaşasın istiyordu.

Evliliği döneminde komşulardan gelen ikazlara kulak vermeyi ne çok isterdi. Ama kızını kendisi ile evlendirmek isteyen bir kadın bunları söyleyince çokta dikkate almamıştı Hamza. Çünkü karısı bir hata demişti. Olmayacak bir daha demişti kendinden öncekiler için. Ama Hamza her göreve çıkmasında ya eve birileri geliyor ya da dışarı da buluşuyordu kadın. Tabi çok sonra dank ediyordu herşey. Mesela kendi bornozunun arada yıkanması, uçuk harcamalar, alınan ve verilmeyen çekmecede gördüğü hediyeler, arada saç baş dağınık kapı açmaları, akrabam diye tanıttığı dayımın oğlu veya büyük amcamın torunu olan erkekler. Hamza uyanık olduğunu düşünürdü hep. Ama konu özel hayatı olunca bir yıkım yaşamış ve toplayamamıştı bir türlü kendini. Üstelik bunlar yaşanırken Alican hayat buluyordu kadının içinde.

İlla başka kadınlara mı gitmek gerekiyordu değer görmek için. İnsanın sevdiğinin kendine has olmasını istemek, özelini kendi görsün sadece istemek çok mu abes bir duyguydu ki insanlar Hamza'ya bu kadar garip bakıyordu. Düşünceleri yüzünden insanların haketti başına geleni diye düşünmesi ve bunu çekinmeden yüzüne karşı göstermesi temiz bir zihniyet miydi de eleştiriliyordu Hamza. Bazen düşünüyordu Hamza aldatsam demek ki baksam başka kadınlara daha farklı bir durum ile mı karşılaşacağım diye. Yok muydu sanki. Çok kadın dolanmıştı peşinden. Hem normal hayatında hemde askeriyede olan erler, komutanlar arasında. Ama yapmamıştı Hamza. Hâlâ da yapmazdı. Allah'tan korkardı. Kul hakkına girmek en çok sakındığı şeyler arasındaydı. Bu yüzden kimsenin dediğini umursamazdı. Varsın soğuk desinler, kütük, odun desinler. Değişik adam diye düşünsünler. Umrumda değildi. Bildiği yoldan şaşmayacaktı. Kim ne derse desin, arkasından nasıl konuşurlarsa konuşsunlar. Allah büyüktü sonuçta. Büyük konuşmamak lazımdı hayatın içinde. Çünkü zaman geliyor yine insanın ayağına dolanıyordu kınadığı ya da büyük konuştuğu ne varsa.

Şimdi Hamza çöktüğü bu hastane odasının dibinde kendine bir söz, bir yemin vermişti. Kendine ve oğluna güzel bir hayat kuracak hayat ile barışacaktı. Ve bunları yaşarken aynı zamanda içeride gönlü kırık olan kadını da kendine yâr edecekti. Gönlünü onarıp içine kendini yerleştimeyi de unutmadan elbette. Zorla elbette birşey yapmazdı. Gönül rızasını alacaktı. Yakışıklı bir adam olduğunu biliyordu. Kendine bakar mesleği gereği vücut yapısını bozmazdı. Uzun boyluydu. Fakat iri olması Ayşe'yi korkutuyordu farkındaydı. Birde bakışları tabi. Daha yumuşak bakmaya çalışacaktı. Kendi içinde çırpınan kelebeklerin onda da olmasını sağlayacaktı. Verdiği karar yüzünde bir tebessüme sebep oldu. Dizlerini kendine çekmiş ve kollarını dizlerin üstüne doğru uzatmış gülümsüyordu resmen. Rahatlamıştı.

Bir süre daha oturdu orada. Sonra duyduğu fısıldama ile kaşlarını çatarak kendine geldi.

"Noluyor lan. Gülüyor mu bana mı öyle geliyor."

"Yok lan Çetin harbiden gülüyor bu sefer bana da öyle geliyor."

"Anaaa şimdi de kaş çatıyor. Noluyor yav. Bunu da mı gördün."

"Lan sus bir ya. Kulağımın dibinde fısır fısır konuştuğunu sanıyorsan duydu adam ona kaş çatıyor. Manyak herif bütün tükürüklerin kulağıma doldu defol şuradan."

"Kesin sesinizi doktoru çağırın uyandı bizim Yiğit."

Çetin sevinçle Ömer'e bakıp kollarını doladı arkadaşına. Ömer sabit dursada evire çevire sarılmaya çalışıyordu Çetin. "Lan lan uyanmış Yiğidimiz. Oy yaradana kurban olurum
Allah be. Allaaaahhh."

"Lan gitti kulak gitti..."

Karşısında bulunan ikiliye gözlerini devirerek baktı Hamza. Çocuk gibiydiler...

ALİCAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin