Yenen yemekler sonrasında daha sakin bir yere geçmeyi teklif etmişti Hamza. Konuşurken bölünmek istemiyordu. Bu yüzden bir kamelya tercih edip Ayşe'yi de karşısına aldı.
Ayşe Alican'ı masaya bırakarak önüne boyama kitabı ve renkli boyalar bıraktı. Çıkmadan hızlıca atmıştı çantasına. Daha neler vardı çantada Alican için. Hamza görse paranoyak dermi bana acaba diye düşünüyordu.
"Ayşe. Öncelikle bu konuşmayı yapmadan önce oğluma olan tavrın için değil kendim için de yapıyorum bunu sakın aklından çıkarma olur mu? Elbette Alican'a olan tavrın çok hoşuma gidiyor. Ama senin varlığın bile benim için şükür sebebi sakın unutma bunu. Seninle Alican için evlenmek istemiyorum demek istediğim bu aslında yanlış düşünmeni kesinlikle istemiyorum güzelim." derince nefeslendi. Dağda bile bu kadar zorlandığını hatırlamıyordu. Elbette kendini ifade edebiliyordu ama Ayşe'yi kırmadan dökmeden ve yanlış anlamasını sağlamadan konuşmak zordu Hamza'ya göre. Hele bu zamana kadar hayatına kimseleri almadan yaşaması zorluyordu Hamza'yı sakin bir adam olma konusunda.
Elbette iyi ki kimse olmamış diyordu ama bazen Ayşe'ye kaba davrandığının farkındaydı. Yaşadıkları ve mesleği bu durumu körüklüyordu ama bunlar bahane olmamalıydı artık. Kendisine çeki düzen verecekti kesinlikle.
"Yanlış anlamıyorum. Öyle düşünme. Hem kafama birşey takılırsa söz veriyorum söyleyeceğim."
Ayşe sakince dinliyordu Hamza'yı. Adam bir iç daha çekip başladı içinin yangınını anlatmaya.
"Ayşe ben çok küçük yaşta istedim bu mesleği. Hep hayalimdi. Hani herkesin bir hayali vardır. Biri öğretmen olmak ister birisi mühendis. Ben hiç böyle düşünmedim. Hocalarıma cevabım hep aynı oluyordu. Asker olacağım ben diyordum. Hiç değişmedi bu. Çok şükür vazifemi de elime aldım. Sonra birgün annem geldi. Artık evleneceksin dedi. Kabul etmedim. Babam gibi geride bırakmak istemedim çünkü kimseyi. Babam da böyle olsun istemezdi elbette ama annemin iki çocukla ne kadar zorlandığını gördüm ben Ayşe. Allah var birgün olsun isyan etmedi anacım."
"Allah razı olsun Melek teyzem eli öpülesi kadın."
"Öyle. Ama annem durmadı analık hakkından vurunca karşı gelemedim Ayşe. Allah şahidim öncesinde bir kızın elini tutmadım. Kimseye dokunmadım. Bunları bil ki ne kadar etkilendiğimi anla yaşadıklarımdan diye söylüyorum. Allah'tan korkarım ben en başta. Sürmedim harama el. Sonra o kadın girdi aramıza. Adını bile anmak istemiyorum. Neyse işte ısrar kıyamet evlendik biz. Daha ilk geceden başladı kavgalarımız. Özür dilerim bunu söylediğim için ama temiz gelmedi bana Alican'ın annesi. Çocuk var diye konuşamıyorum anla ne demek istediğimi."
Ayşe kendi utanmıştı duyduklarından. Ses çıkarmadı yine de. Herşey konuşulmalıydı ki daha sonra bir sorun olmasın. Dinlemeye devam etti. Soluklanan Hamza tekrar başladı.
"Pişmanım dedi. Önceden dedi ama benim inancıma ters Ayşe. Yediremedim başta. Ama kabul etmek durumunda kaldım. Buraya gelmek istemedi benimle. Ayrı ev istemişti hepsine bir şekilde tamam dedim. Birkaç ay geçti böyle. Annem, kardeşim evime bakıma gelmemeye başladı. Kavga kıyamet ne zaman gelse. Ama birgün görev dönüşü oldu ne olduysa. Bir haftalıktı ama beş günde bitti işimiz. Eve geldim ben Ayşe. Ne olursa olsun aynı yastığa baş koydum ben o kadınla ama o yastığa başkaları ile baş koymuş. Çıldırdım tabi. Döve döve konuşturdum adamı. İlk değilmiş. Midem bulandı Ayşe. Yıkıldım. Diyemedim annemlere ama. İyice uzaklaştılar benden. Yalvardı yakardı ama benim için taşan son damlaydı bu. Ama olmadı. Bir belge ile geldim yanıma. O günden sonra girmemiştim bir daha o eve."
Dolan gözlerini yumdu ve Alican'a yaklaştı. Hırkanın şapkasını geçirdi kafasına ve kapanan kulaklarına elini bastırmadan "Bir dakika babacığım rüzgar esiyor üşümesin kulakların." diyerek ellerini kulaklarına kapattı Alican'ın Hamza. Canını yakmadan ama duymasını da engelleyecek şekilde bastırdı avuçlarını. Güzel oğlu gülümseyerek baktı kendisine ve boyamasına devam etti. Dolan gözleri taştı adamın. Ayşe bu görüntü ile dayanamadı daha fazla. Oda dökmeye başladı incilerini.