Kıvrıldığı yatakta beşinci günüydü. İlk üç gün sürekli ağlamış kimseye kapıyı açmamış kimse ile de konuşamamıştı. Canı çok yanmıştı. Hâlâ da yanıyordu. Neydi bu kadar canını yakan duyduğu şeyler mi yoksa duyduklarının bir parça haklılık payının olması mı?
Üç günün ardından yataktan çıkmış ama evden çıkmamıştı. Elif sürekli kapıya geliyordu. Evde hiç ses olmadığı için geri gidiyordu. Telefonunu kapatmıştı. Ama Elif hâlâ eve geliyordu. Dördüncü gün insanlara yaptığı kötülüğü yeni fark etmişti. Kızın kapıya geldiği bir anda hafif aralamış ve biraz zaman istemişti. Arkadaşının da iyi olmadığını biliyordu. Ve bugün beşinci gündü. Abisinin gelmediğini bir mesaj ile öğrenmişti. Yaptıkları operasyonda gözaltına alınanları Hamza yüzbaşı ve Ömer getirmiş geri kalanlar ise takibe devam etmişti.
Ömer aramış tanımadığı numara diye açmamıştı Ayşe. Ardından mesaj atmıştı.
"Ayşe merhaba ben Ömer abinin arkadaşı olan. Ben ve Hamza yüzbaşı döndük bugün. Ama akşam hemen geri gideceğiz. Teslimat için geri geldik. Ağabeyin haber vermemi istedi. Çok iyiyim sadece görev uzadı dememi istedi. Dikkat et kendine olur mu. Allah'a emanet ol."
Yüzbaşının gittiğini öğrenmiş yine de çıkmamıştı. Alican burnunda tütmüştü, Elif kapıya gelmişti, Melek hanım çokça ağlamıştı eşikte. Ve içi çıkmıştı Ayşe'nin. Kaç gündür ağzına koyduğu birkaç lokma ile duruyordu. Ama bugün çıkmıştı artık yataktan. Toparlanıp devam edecekti. İşleri birikmişti ve iki gün sonra Alican'ı görecekti. Dağılmış görünmek istemiyordu.
Önce kalkıp etrafı bir güzel temizledi. Sonra banyoya girip bir duş aldı. Kek çırpıp fırına koydu pişmesi için ve ocağa bir çay suyu koydu. Eline telefonu alıp Elif'e mesaj attı eve gelmesi için yarım saat sonra.
Elif mesajı görünce hemen odasından çıkıp annesinin yanına gitti mutfağa. Alican uyumuştu. Annesi de kuru fasulye ıslıyordu yarın pişirmek için.
"Anne. Annem."
"Kızım. Ne oldu hayırdır."
"Anne Ayşe mesaj attı eve bekliyor. Anne konuşacağız sonunda ama ben ne diyeceğim bu kıza kaç gündür konuşmak için çabalıyorum ama ne diyeceğimi de bilmiyorum ki."
Melek hanımın yine gözleri doldu. Öyle efendi bir kızdı ki. Sıcağı sıcağına konuşmak yerine olayların soğumasını beklemişti. Ve Alican konusu vardı birde. Çocuktan ayrılırken bile onu düşünüyordu. Bu geçen günlerde ne demişse yapmıştı torunu. Yemeği yemiş uslu uslu oynamış düzenli uyumuştu. Ama bir nokta da kapıya olan bakışları vardı ki. Melek hanım en çok bu haline üzülüyordu torununun.
"Ayşe seni zora sokacak bir konuşma yapmaz kızım. Merak etme. Benim çok özür dilediğimi söyle. Hepsi benim yüzümden oldu zaten."
"Annem doldurma yine şu gözlerini nolursun. Hepsi ne seni ne benim yüzünde. Sende biliyorsun ki bu yaşadığımız şey abimin yüzünden başımıza geldi. Oğlunu bir parça düşünse, normal bir gözle baksa Ayşe'nin derdinin kendisi değil Alican olduğunu kavrar. Ama gözüne perde inmiş gibiydi. Ben anlayamıyorum abimi. Sanıyor ki kız onun peşinde. Ama abimin olduğu zamanları koklayıp eve gelmiyor kız. Bir yandan da hak veriyorum. Bu zamana kadar hep değişik tipler takıldı adamın peşine. Tamam yüz vermedi ama hiçbirine ama işte kadınlardan da uzaklaşmaya başladı. Ki karısı olacak o pislikte bunda oldukça etkili. Ama ne yaşarsa yaşasın bunları birine yaşatamaz annem. Olmaz. Kız kimsesiz. Abisi bir var bir yok. Bak benim yanımda sen varsın. Onun yanında kimsesi yok. Öyle içim kaynadı ki. Kız kardeşim gibi oldu şu günlerde. Ne yapıyor kaç gündür evde. Kim bilir ne durumda. Allah biliyor ya gitti sandım. Belki de gitti geldi. Bugün elektrik süpürgesi çalışmasa evde olduğunu bilmeyecektik."
"Elif. Ben bu kızı gelin istiyorum bu eve. Hamza ister kabul etsin ister etmesin. Torunum kabul etmiş ona mı kaldı kabul etmemek. Bana bak -tülbenti ile gözünden akan yaşları siliyordu bir yandan- bu olaylar bir durulsun alacağım Yiğit oğlumu karşıma diyeceğim ver bu kızı bana gelin. O Hamza da kudursun. Ben bilmiyorum mu kızı süzdüğünü. Geldiğinden beri gözü üstünde. Onun derdi bu. Sevmekten korkuyor. Ama Ayşe gönlüne daha ilk andan düştü biliyorum ben. Nasılını sorma zamanı gelince anlatırım." Rüyalardan bahsediyordu.
"Şu oğlum olacak tapir suratlı bir gelsin eve soracağım ben ona. O gün gitmesi gerekmese ağzından gidip burnundan çıkacaktım. Ama benim de adım Melek ise bu kızı kendime gelin yapmazsam iki gözüm açık gitsin."
"Tövbe estağfurullah. Annem ne biçim konuşuyorsun sen ya."
"Öyle kızım öyle. Yaptığına nasıl pişman oldu köpek. Giderken suratı sirke satıyordu. Ama şu andan itibaren gelen görücülerin artık önünü kesmeyeceğim. Şu geçen iki hafta da kaç kişi talip oldu biliyor musun? Hepsine gönlünde birisi var dedim kıza demeden. Allah biliyor ya acaba kızın kaderi ile mı oynuyorum diye gözüme uyku girmedi kaç kez. Ama doğru söylüyorum sonuçta. Gönlünde torunum var."
Güldüler karşılıklı. "Ayy. Hadi bekletme Ayşe kızımı. Yavrum helak olmuştur şimdi. Söyle ona Pazar günü kahvaltıya geleceğiz Alican ile. Madem bir hafta demiş benim torunuma o zaman bir hafta sonunda sabahtan akşama kadar torunumu yar edeyim ona."
"Ne dedi başka o gün abim anne. Ben sinirden odadan çıkamadım. Allah'a emanet edip geçtim odama hemen. Yoksa ağzımdan kötü şeyler çıkacaktı. Göreve giderken kırgın küskün olmak istemedim."
"Ne diyecek anne gelince konuşuruz inşallah dedi. Hemen gitmesi gerekiyormuş. Sadece ben gelemezsem bir hafta sonra Alican'ı Ayşe'ye bırakın dedi. Bir günlüğüne. Alican ağlarsa hemen götürün dedi eşşolu babası hariç."
Elif anlamıyordu neden bir hafta diye. Abisi ne zaman gelecek bilmiyordu. O da normal gitmemişti ki aklı da sürekli ondaydı. Dua etmekten başka bir şey gelmemişti elinden şu günlerde.
"Ay annem. Bende çok istiyorum Ayşe'yi. Abime ne güzel eş olur. Yüreği yumuşar. Alican'ı zaten görüyoruz. Ne güzel bakıyor çocuğa. O gün görseydin dışarıda nasıl davrandığını, sanki kendisi doğurmuş. Gözünden sakınıyordu. Arkadaşlığını sana saygısını zaten gördük. Benimde sürekli dualarımda bu inşallah hayırlı bir şekilde sonuçlanır. Zaten görücüler bir gelmeye başlasın ben o zaman göreceğim abimi. Tutuşur kesin." Gülüştüler.
"Hadi git bekletme yavrumu."
"Tamam annem. Birşey olursa söyle olur mu? Zaten Alican sıkıntı çıkarmaz. Ne söyledi Ayşe bilmiyorum ama çocuk ağzına ne versek yiyor."
"Düşünceli kızım benim. Kendi derdi arasında çocuğu düşündü hemen. Mendebur oğlum kabul etmedi daha ama Alican annesini çoktan seçti farkında değil. O rüyalar boşuna değil kızım. Rabbim yıllar önce yazmış alınlarına yazılarını."
"Hâlâ çok garip ve ürkütücü geliyor annem. Böyle bir şey nasıl mümkün oluyor hâlâ anlamış değilim doğrusu."
"Rabbimin işi işte kızım. Kimin gücü yetebilir."
"Öyle... Neyse hadi ben gittim. Gece gelmezsen merak etme. Dertleşiriz arkadaşımla. Sana da mesaj atarım anahtarı alıyorum yat uyu sen annem. Bir şey olursa ara bende ararım bir şey olursa. Hadi hayırlı geceler."
"Tamam kızım."
Elif evin anahtarını alıp karşı direnin kapısını tıklattı. Kısa süre sonra açılan kapıda gördüğü solmuş beden ile ne yapacağını şaşırdı. Göz altları morarmış sanki şu beş günde zayıflamıştı.
"Ayşe!"
"Gelsene arkadaşım."
İçeri girdi Elif. Kapı kapanır kapanmaz da hemen sarıldı. "Özür dilerim arkadaşım çok özür dilerim."
Ayşe ses etmedi ama sıkı sıkı sarıldı Elif'e. "Solmuşsun. Zayıflamışsın. Annem seni böyle görse şu yaşında ağabeyimi terlikle döver yemin ederim."
Ayşe ağabeyim lafını duyduğu anda vücudunu öyle bir kastı ki bunu Elif'te fark etmişti. Geri çekilerek tekrar Ayşe'nin yüzüne baktı. Ağabeyim geri geldiğinde sandığından daha fazla kırık bir kalp bulacaktı. Ve tamir etmesi içinde oldukça uğraşacağa benziyordu...