💙
Günce Karaca Çamdeviren'den;
"İncinme değil bu. Öfke değil. Ah değil. Ötesi... Çok ötesi... Tam bir yürek çöküntüsü. Ruhun taşa dönmesi. Aklın büyük yalnızlığı. İnsana olan inancını yitirme!"
Otların Uğultusu Altında - Şükrü Erbaş
Evimin önündeyim.
Bir elimde ekmek poşeti, diğer elimde de anahtar var. Kapıyı açmak için bir adım atmıştım ki biri, "Hey!" diye bağırdı. Sesi bomboş sokakta yankı yaptı. Arkamı döndüğümde tam karşımda, üç adımlık mesafede baştan sona siyahlara bürünmüş birini gördüm. Bana bakıyordu. Üzerindeki siyah kapüşonlunun şapkası gözlerini ve burnunu gizlese de ince dudaklarının şeytanî bir tavırla kıvrıldığını görmüştüm.
Hem çok tanıdık, hem de bir o kadar da yabancıydı bu kişi.
Ona bakarken daha ben konuşamadan elini kaldırdı ve tam o anda fark ettim avucundaki ceviz büyüklüğünde olan taşı. Elini kaldırdı ve güçlü bir savurmayla avucundaki taşı kafama fırlattı. Havada süzülen taş sadece iki saniye içinde, daha ben durduramadan ya da kendimi koruyamadan şakağıma çarptı. Taşın şakağıma olan teması o kadar sertti ki derinden, acıyla inledim ama sesim çıkmadı. Şakağımı yaran taşla birlikte elimdeki ekmek poşeti ve anahtar da yeri boyladı. Elim şakağıma gitti. Kanıyor ve bir o kadar da acıyordu.
Elim şakağımda ona baktığımda sırıttığını gördüm. Beni yaralamak, bana zarar vermek onu mutlu etmişe benziyordu. Fakat bu defa sessiz kalmayacağım!
Onu tanıdım.
Küçükken sürekli bana zarar veren o çocuktu.Tibet... Evet, ismi buydu ama bu yüz... Bu yüz ona ait değildi sanki.
Etrafıma bakındığımda elime geçen ve onun attığı taşın iki katı büyüklüğünde bir taşı aldım. Duruşunu ve gülüşünü bozmadı. Taşı atamayacağımı sanıyorsa büyük yanılıyordu! Elimi havaya kaldırdım, tam taşı atacağım sıra, "Günce dur!" diye bağırdı bir ses.
Bu ses... Babamın sesiydi. Donakaldığımda başımı oynatıp etrafa bakındım ama onu göremedim. Sesi arkamdan, çok yakınımdan geliyordu ama kendisi yoktu.
"Baba?" diye fısıldadım deli gibi onu görmek için etrafa bakınırken. Taşı tutan elim titredi, taş düştü, düşecekti elimden. "Baba neredesin?"
Soruma cevap vermedi.
"Yanlışa yanlışla gitme, kızım." dedi sadece. "Onun sana yaptığını sende ona yaparsan, ondan ne farkın kalır?"
Ne demek istediğini anlayamadım çünkü ben babamın sesini uzun zaman sonra ilk kez bu kadar net duymuştum ve şu an odaklandığım tek şey; sözleri değil sesiydi. Sesi, kokusu, gülüşü hafızamdan silinmişken şimdi sesini bu kadar canlı ve gerçek duymak beni şaşırttığı kadar mutlu da etti ve elimdeki taş yere düşerken etrafa bakınarak onu bulmaya çalıştım.
Yoktu.
Bomboş, ıssız sokakta sadece ben ve o vardık fakat babam yoktu.
"Baba?" diye sızlanarak mırıldandığımda düştüm.
Başıma aldığım darbeyle birlikte o ıssız mahalle, taş atan serseri ve babamın sesi bir sis bulutu gibi dağıldı, gitti. Gözlerim açıldığında kendimi yerde buldum. Yataktan düşmüş ve başımı çarpmıştım. Sağ şakağıma giren acı ve ağrı yüzünden avucumu şakağıma bastırarak güç bela doğruldum ve kendimi yatağa attım. Başımın ağrısını umursamadan yorganı üzerime çekip gözlerimi kapattım. Uykum tamamen açılmadan eğer yine aynı rüyayı görebilirsem babamın sesini duyabilirdim. Şu zor zamanlarımda ilaç gibi gelmişti sesi. Tekrar duymaya ihtiyacım vardı fakat ne kadar dönüp durduysam da yatakta bir türlü uykuya dalamadım. En sonunda sinirle yorganı attım üzerimden ve bir hışımla yataktan kalktım. Saat kaçtı hiçbir fikrim yoktu ama sessizliğe bakılırsa gece yarısı olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAPUSU BENDE (Askıya Alındı!)
General FictionAilesinden kalan eve sahip çıkmaya çalışan, tek başına ayakta duran, dik başlı, cesur bir kız... O kızın ailesinden kalmış olan evi almak için çabalayan, gözü kara, korkusuz bir adam... Dedikodu kazanının kaynamasıyla başlayan bir yalan ve devamında...