Yıldıza basıp satır arasını yorumlarla süslemeyi unutmayalım.^^
Keyifli Okumalar Dilerim...
Günce Karaca'dan;
Saklandığımız duvarın ardından ışıkları sönmüş ve kapatılmış fabrikaya bakıyorduk Füsun Hanım'la. Ben siyah bir kot, siyah boğazlı crop ve yine siyah deri ceket giymiş başıma da saçlarımı açıp bu yaz havasında siyah bir bere takmışken Füsun Hanım günlük kıyafetlerle duruyordu yanımda ve dikkat çekmemesi adına onu büyük çınar ağacının arkasına saklamıştım. Hem havanın hem de bizim durduğumuz yerin karanlık olması zaten bizi görünmez kılıyordu ama gerilimi ve aksiyonu damarlarımda hissedip konuya daha iyi odaklanabilmeliydim.
Orta yaşlarda, orta kilolu güvenlik görevlisi elindeki el feneriyle tekstil fabrikasının içerisinde dolanıyordu ve ben burada hem onun çıkmasını bekliyorken hem de muhbiri bekliyordum. Aptal adam! Gelme demiştim o kadar. Şimdi gelecek ve benimle birlikte konunun ne olduğunu bilmeden içeriye girecekti ve içeride ikimiz de yakalanırsak ayvayı sapıyla birlikte yiyecektik.
Ama benim karnım toktu!
Sol elimi ağaca, sağ elimi belime yaslayıp gözlerimi bile kırpmadan fabrikaya bakarken, "Neyi bekliyoruz?" diye sordu Füsun Hanım.
Doların düşmesini?
Diyemedim tabii.
"Hem güvenliğin çıkmasını hem de müstakbel sözlümün gelmesini bekliyoruz." dediğimde bomboş, ıssız sokakta bir araba farı dikkatimizi kendisine çekti. Bembeyaz far ışıkları gözümü aldığından geleni göremiyordum. Allah'ım sana geliyorum galiba. Beyaz ışık beni kendine çekiyor.
Araba durduğunda farlar kapandı ve hemen ardından kapılar açıldı. Gelen muhbir ve kardeşiydi. Muhbir durmuş çatık kaşlarla etrafına bakarken beni arıyordu yeşilleri. Elimi kaldırıp kısıkça bağırarak ona seslendiğimde beni görmüş ve yanıma gelmişti. Gözleriyle kısaca üstümü inceledikten sonra, "Sen yine neyin peşindesin?" diyerek direkt olarak hesap sordu. Sanki sürekli başıma bela açıyormuşum gibi konuşuyordu. Ben de evimde oturup kahvemi yudumlamak isterdim ama hayat umduğumuz gibi olmuyordu her zaman, ne yapabilirim? "Sen hiç rahat durmaz mısın? Yalanların başımıza yeterince dert açmışken yine başına nasıl bir bela aldığını gerçekten merak ediyorum ama bir saniye," dedi ve elleri yanaklarımı kavrarken alnıma dudaklarını bastırıp geri çekildi. "Şimdi anlat."
Bu manyak herif, az önce bana kızmış sonra da beni alnımdan mı öpmüştü?
Gerçekten inanılır gibi değil. Bir de bana deli derler! Bu benden önce delirmiş.
Ben yine iki kere ikinin beş ettiğini biliyordum mesela. Sorsam bu onu da bilmezdi.
Ayrıca yalanların deyip duruyordu sanki bir tek ben yalan söylemişim gibi. Kendi söylediği yalanı ne çabuk unutuyor oysa. Unutursa hatırlatırdım ben de. "Sevgili sözlüm," diyerek sevimsizce gülümsediğimde kaşlarını çattı. "Ben de evimde oturup haftaya pazar günü gerçekleşecek olan düğünümüz için gelinlik bakmayı çok isterdim fakat hayat işte. Sen istersin gelinlik o verir sana aksiyon. Her zaman istediğimiz olmuyor, değil mi?"
Tek yalancının ben olmadığımı görsündü bir zahmet. Evleneceğimiz yalanını da mı ben attım ortaya sanki? Benimle konuşurken ayna kullanmalıydı. Kendi hatalarını görmüyor çünkü.
Huysuzca gözlerini kaçırdığında bundan hoşlanmadığını anladım. Kim hatalarının yüzüne vurulmasından hoşlanır ki? "Tamam her neyse," diyerek kestirip attı. "Bu saatte, burada ne işimiz var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAPUSU BENDE (Askıya Alındı!)
General FictionAilesinden kalan eve sahip çıkmaya çalışan, tek başına ayakta duran, dik başlı, cesur bir kız... O kızın ailesinden kalmış olan evi almak için çabalayan, gözü kara, korkusuz bir adam... Dedikodu kazanının kaynamasıyla başlayan bir yalan ve devamında...