46 11 3
                                    

7 Mart
Salı

" Eve gidip, bir köşede kıvrılıp ölme isteği uyandıran yanlızca sen varsın." **




Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Sevgili günlük;

Sağ üst köşede yazdığım tarihten de anladığın üzere bugün pazartesi değil. Bugün salı. Biliyorum, niçin pazartesi geleneğimizi bozup salı gününde sana yazdığımı merak ediyorsun.

Dün yaşadığım pişmanlıktan sonra bu sabah da içimde son derece ağır bir pişmanlıkla durağa gittim. Her zamanki durağıma. Çünkü Taehyung zaten sadece pazartesileri bu durağın yanından geçiyordu.

Neyse

Dün gece hiç uyuyamadım. Bu yüzden gözlerim şiş, yüzüm ise kireç gibiydi. Öylece ölü gibi durağın önünde, kaldırımda dikiliyordum. Hep ağır olan çantam bugün bana daha ağır geliyordu. Çünkü yorgunluktan kendi bedenimi bile zor taşıyordum. Ama yine de durakta oturmak istemiyorum.

Artık yerde hiç kar kalmadı. Belki sadece hep gölge olan yerlerde ve dağların en yüksek yerlerinde biraz kalmıştır. Kış bitti ama hala da soğuk.

Yağmur yağıyordu. Yine kırmızı şemsiyemi üzerime tutmuş, öbür elim cebimde, yağmur damlalarıyla dalgalanıp duran su birikintisine bakıyordum.

Birden büyükçe bir ayak dalgınca baktığım su birikintisine basarak geçince irkildim. Sular sıçrayıp tekrar durgunlaştı. Başımı kaldırıp baktım. Bu Taehyung'dan başkası değildi. Öyle şaşırmıştım ki uzunca bir süre şapşal gibi ona baktım. Şapşaldım çünkü yağmur yağıyordu, onun şemsiyesi yoktu çünkü şemsiyesi benim evimdeydi. Ona hala geri vermedim. Keşke sabah çıkarken yanıma alsaydım. Ama ben onun salı günü burada olacağını nereden bilebilirdim ki?

Bugün uzun ve siyah paltosunu giymişti. Ve yine yüzünü çirkin mavi atkısına gömmüştü. Her iki elini de ceplerine sokuşturmuş, ıslak kaldırım taşlarına bakıyordu. Saçları şimdiden hafifçe ıslanmıştı. Niye durağın şaçağının altına geçmiyordu ki, en azından orada kuru kalabilirdi? Ah, keşke şemsiyeyi getirseydim! Diye içim içimi kemiriyordu. Suçlu hissediyordum.

Ona doğru küçük birkaç adım attım ve kırmızı şemsiyemin ikimizi de yağmurdan koruyabileceği kadar ona yaklaşıp şemsiyeyi üzerimize tuttum. Düşüncelerinden sıyrılıp irkilerek bana döndü. O bana tuhafça bakarken bir açıklama yapma gereği duydum.

"Şemsiyenizi getirmeyi unuttum." Dedim şaşkın yüzüne bakıp gülümsemeye çalışırken.

Çok aptalım,çok aptalım,çok aptalım!

Aramızda yanlızca üç karışlık bir uzaklık vardı. Kırmızı şemsiyem üzerimizdeydi. Yağmur damlaları şemsiyeye çarpıp tok sesler çıkarıyordu.

Taehyung, dediğim şeyden sonra biraz düşünür gibi oldu. Bir süre kaşlarını çatıp bir şeyler hatırlamaya çalışarak etrafına bakındı. Sonra da bana bakıp burukça gülümsedi. "Ah, sorun değil." Dedi ve tekrar başını önüne eğip yüzünü iyice atkısına gömdü. Gülümsemem soldu. Bana şemsiyesini bir hafta önce verdi, hatırlamaması çok doğal diye düşünerek kendimi avutmaya çalıştım. Ama olmadı. O beni hiçbir zaman fark etmedi. Bana şemsiyesini verdiğini unutmuştu bile.

Burnu kızarmıştı. İki eli de ceplerinde, kaşlarını hafifçe çatmış, dalgınca bir yerlere bakıyordu. Benden epey uzun olduğu için şemsiyeyi tutan kolumu biraz daha kaldırdım. Biraz sonra otobüs yolun başında göründü. Taehyung da başını kaldırıp benim gibi otobüse bakmaya başladı. Otobüs önümüzde durduğunda kırmızı şemsiyemi kapatıp silkeledim. Şemsiye için hafif bir tebessüm ederek "Teşekkür ederim. " Dedi. Sadece gülümsemkle yetindim.

Elini hafifçe kaldırıp tebessüm ederek otobüsün açık kapısını gösterdi. Ben de bindim. O da hemen arkamdan bindi. Kalbim çıldırmak üzereydi. Karşıma çıkan ilk boş koltuğa oturduğumda Taehyung, arka taraftaki koltuklardan birine oturmuştu. Keşke yan yana oturabilseydik. Arkamda kaldığı için onu göremedim. Tüm bir yolculuk boyunca!

Sadece inmek üzereyken gözüm onun oturduğu tarafa kaydı. Ama orada yoktu. Hayal kırıklığına uğramış gibiydim. Ben sabah sabah kalbimin uğradığı sıkışıklığı dindirmeye çabalarken Taehyung otobüs, duraklardan birinde durduğunda öbür kapıdan inmiş olmalıydı. Öyle dalgın olmalıyım ki inenler arasında onun da olduğunu fark edemedim.

Dün geceden kalma yorgunluğum geri geldi. Üzerime ansızın bir ağırlık çökmüş gibi hissettim. Hâlâ da öyle hissediyorum. Bu yüzden normalde çok beğenilen yazım şimdi kargacık burgacık harflerle yazılmış bir doktor yazısını anımsatıyor. Umarım ilerde bir gün bu sayfayı tekrar okumak istediğimde okumakta zorlanmam.

İşte her şeyi sana anlattım. Belki yine aptal olduğumu düşünüyorsun.

Evet, evet haklısın.

Ama aptal olmamak elimde değil.

Şimdi uykum var. Gidip uyuyacağım. Taehyung'un şemsiyesini gardrobun üstünden alıp kendi şemsiyemin yanına bıraktım. Yarın ona vereceğim. Yarın çarşamba. Ama belki yine de gelir.

Çok uykum var.

İyi geceler sevgili günlük.



Curl Up & Die Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin