¹⁹

29 6 3
                                    

22 Mayıs
Pazartesi






" Birden karışmış gördüm
otobüs duraklarıyla reklam levhalarının
tutunduğum bir sarmaşık değildi
bir kayıştı otobüste"





" Birden karışmış gördümotobüs duraklarıyla reklam levhalarınıntutunduğum bir sarmaşık değildibir kayıştı otobüste"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Sevgili günlük;

Öyle büyük bir üzüntü içerisindeyim ki keşke bunu anlatmaya şu aciz kelimeler yetebilse de dile getirebilsem!

İlkyaz beni terk etmek üzere. Hangi ara zamanı bu kadar hızlı tüketebildim anlamadım. Herhalde kendimde değildim. Bir de bakmışım ki o soğuk günler tüm anılarımı da önüne katarak kaybolup gitmiş. İlkyaz da yavaş yavaş kayboluyor. O güzel ılık hava, yeşil yapraķlar, taze otlar, çiçekler, yumuşak topraklar, kokular yok olmaya yüz tutuyor. Artık çiçekler mumla aranıyor. O uzun ve sığ yabanıl otlar yavaş yavaş kuruyup sararıyor. Ağaçlar yeniden yaşlanmaya başlıyor, yapraklar canlı yeşilini kaybediyor. Yaz yaklaşıyor, bahar yağmurları tükeniyor, buğdaylar sararıyor, kargalar bağlara, bahçelere dadanıyor. Toprak kuruyup çatlıyor. Derelerdeki taşkın sular azalıp küçük, yavaş bir akıntı halini alıyor, taşlar koyu yeşil bir yosun tutuyor. Çocukların çıplak ayakları pek de derin olmayan suyun dibindeki yosun tutmuş küçük taşlara basıp kayıyor. Kurbağaların sesi geceyi bölüyor. Yaz geceleri teraslarda oturmuş kısık sesle sohbet eden insanlarla uzayıp gidiyor. İncecik bir şal geceyi ısıtmaya yetiyor, yıldızlar daha bir parlak oluyor. Kuzeydeki insanlar göğe bakarken kutup yıldızını görebildikleri için şanslı hissediyor. Yaz milyonlarca yüreği ısıtmak için hazırlanıyor.

Yaz mevsimini severim. Ben yazın doğdum. Yazın tam ortasında, sıcak bir yaz günün tam ortasında, öğle vakti ve bir pazartesi günü doğdum. Yazı severim çünkü yazın hiç yalnız hissetmem. O hep yanımda yürür, güneşin doğumundan batışına kadar. Her şeyi birlikte yaparız. Güneş tepemizde parlar, alnımızdan boncuk boncuk terler akar, tişörtümüz sırtımıza yapışır, saçlarımız ise ensemize. Ufak bir rüzgar esti mi gözlerimizi kapatıp keyifle gülü.mseriz. Daha çok serinlemek isteriz. Altında uyuduğumuz ağacın yaprakları hışırdar, sırtımıza değen toprak biraz soğuktur. Her yerde kuru, sarı otlar. Ayakkabımızın tabanına kuru bir diken saplanır kalır. Bunların hepsini hissederken o hep yanımda olur. Diğer mevsimlerde de yanımda olur. Ama en çok yazın yanımda olur.

Gölgem yazın hep yanımda olur. Beni hiç yalnız bırakmaz.

Yaz daha gelmedi. Herhalde gelmesini istediğimden böyleyim. Başka nelerin gelmesini bekliyorum? Ah, Taehyung! Onu sana en son yazdığımdan bu yana görmedim. Bir kez bile. Acaba nerede, ne yapıyordur? Bu soruyu her gün soruyorum. Bir başkasına değil, kendime de değil boşluğa soruyorum. Durakta tek başıma beklerken etrafına ümitle bakan gözlerimle soruyorum bu soruyu

"Nerelerdesin?"

"Nereye kayboldun böyle?"

"Dönecek misin?"

"Seni bir kez daha görmeme izin verir misin?"

Uzunca bir süre bakışlarım kaldırımda gezindi. Hoş, başka bakacak yerim var mı ki zaten?

Montaigne Denemeler'inde insanlara kendi evlerinde gizli bir odalarının olmasını salık veriyor : "Kendimize dükkânın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün baş başa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini kaybetmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın."**

Montaigne 'nin gizli oda fikri ister işe yarasın ister yaramasın bize gösteriyor ki bir insan asla başka insanlar olmadan yapamaz. Bu güncelere yazdığım ilk satırdan beri her oturup kalemimi elime alışımda hep kendimle baş başa bırakılıyorum. Sadece ben ve kalemimin ucundan dökülecek sırlarım var ve başka kimse yok. Tıpkı pek değerli Montaigne 'nin tavsiye ettiği gibi hayatımdaki insanları kapı dışarı edip orada kendi saklı gerçeklerimle yalnız kalıyor, kendimle konuşup kendimi dinliyorum. Kendi kendime gülüyorum. Ama sanırım bu gizli oda yöntemi bende işe yaramıyor. Birilerini kaybetmek benim için hala yeni bir şey. Kendimle yalnız kalmaya ne kadar alışırsam alışayım yine de hayatımdaki insanlardan kopamıyorum.

En basitinden hayatıma birden dahil olup bir kuyruklu yıldızın çabukluğuyla parlayıp sonra kaybolup giden Taehyung'un bu uzun yokluğuna henüz alışamamış olmam gibi. Hala onu görebileceğimi ümit ederek etrafıma bakıyorum. Ve nihayetinde hayal kırıklığıyla bezenmiş bir kederle doluyor içim. Daha başka nasıl tasvir edebilirim?

Curl Up & Die Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin