³³

21 5 1
                                    




"Çok uzun süre uyanık kalma, ama yatağa da gitme. Başın için bir fincan kahve yapacağım
Seni uyandıracak ve yataktan kaldıracak"


(ölüm döşeği )






Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




' uykuya dalmak
istemiyorum '











Sevgili günlük;

Saat gece yarısını çoktan geçti. Yine evde tek başınayım. Bu sefer Turuncu da yok. Annem onu bir veteriner arkadaşına göstermeye gitti. Bir şeyi yokmuş. Sadece çok fazla yaş mama yemiş. Ve annem iki saat önce arayıp arkadaşının çok ısrar ettiğini ve bu gece eve dönmeyeceğini söyledi. Turuncu burada olsaydı en azından yalnız hissetmezdim. Sana geçenlerde artık korkmadığımı söylemiştim ya aslında hâlâ korkuyorum. Bu korkunun sebebi şimdi üzerine bağdaş kurmuş sana bir şeyler yazmaya çalıştığım yatağımın altındaki canavar  ya da perdenin kapatamadığı pencerenin bir tarafından görünen karanlıktaki gölgeler, evin önünden geçen arabaların salona vuran farlarının  kapının altındaki boşluktan görünüp kaybolması da  değil. Ama korkuyorum. Bu korkunun sebebini bilmiyorum. Sadece korkuyorum.

Her neyse.

Sana anlattıktan sonra battaniyeyi başıma kadar çekip kıvrılıp uyumayı bekleyeceğim. Belki de sabaha kadar. Ama öncesine anlatmak istediğim çok şey var.

Bu sabah her zamanki gibi yine okula gittim, derslere girdim, bir şeyler yazdım, bir şeyler sildim, bir şeyler düşündüm ve bir şeyleri düşünmenin dışına çıkardım. Ve eve dönmek üzere durakta beklerken birden bire kendimi kötü hissetim.

Sabah okula gitmek üzere yine bu durakta Taehyung ile birlikte otobüsü beklerken saat yedi buçuğu gösteriyordu. Taehyung, hiç olmadığı kadar bitkin görünüyordu. Elinde bir peçete tutuyordu ve ikide bir bu peçeteyle burnunu silip duruyordu. Gözleri kızarmış ve birazcık nemliydi. Sanırım üşütmüştü. Pek konuşmadık. Başı ağrıyor olsa gerek ki kaşları hep çatıktı. "Üşüttünüz mü?" Diye sordum. Bana "Evet." Dedi. Sesi pek boğuk, pek kalın çıkmıştı.
Sonra da bir şey demedim. Çünkü soruma cevap verirken "Bana bir şey sorma!" der gibi bir hali vardı. Ben de başka şey söylemeye çekindim.

Sonra biraz önce bu durağa doğru yürürken çalıştığı kafenin önünden geçtiğimde camdan yine onu gördüm. Elinde bir koliyle merdivenlerden iniyordu. Yürüyüşü öyle ağır ve güçsüzdü ki sanki dokunsan oracıkta yığılıverecekti. Saçları  ıslanıp azıcık terli alnına yapışmıştı. Ağır gibi görünen koliyi nihayet yavaşça tezgaha bıraktığında ellerini tezgaha yaslayıp başını eğerek bir süre öylece durdu. Yolun öbür tarafındaydım. Aradan arabalar gelip geçti. Biraz durduysam da sonra yine yoluma devam ettim. Ve en nihayetinde şimdi buradaydım.

Curl Up & Die Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin