🧚🏻♀️
Justin ile eve geldiğimde, odama girme cesaretini kendimde bulamadım ve direkt Justin'in odasına gittim. Bu kez onun odasında rahat uyumuştum. En azından güvendiğim birinin nefes alışverişleri beni rahatlatıyordu. Bu Karan olsaydı belki daha iyi olacaktı ama Justin'de benim için önemliydi.
Huzurlu uykumdan huzurlu bir şekilde uyanmıştım. Justin hâlâ uyanmamıştı.
Kendimi onun yanından zorla kaldırıp, odama ilerledim. Odama girdiğimde direkt kıyafetlerimi çıkarmış ve rahat kıyafetler giymiştim. Aşağıya indiğimde annemin kahvaltı hazırladığını gördüm.
"Günaydın anne." bir şeylerin eskisi gibi güzel olması beni mutlu ediyordu.
"Günaydın tatlım." Annemin yanağına sulu bir öpücük bırakıp, masaya oturdum. Babam işe gitmiş olmalıydı. Her ne kadar savaşçı olsa da dünya adlı gezegende yaşıyordu ve burada hayatını sürdürebilmesi için çalışması lazımdı.
"Bugün ne yapmayı planlıyorsun?" başımı masadan çekip, anneme çevirdim.
"Bugün planlarım arasında İzzy ile görüşmek var." Eğer bir aksilik çıkmazsa dışarıda buluşmak için sözleşmiştik. Çocuklar sağ olsun dün rahat vermediler. "Poppy'nin mekanına gideceğiz." Poopy burada ki en ünlü kafelerden biriydi. Zaten küçük bir kasabaydı ve en iyi fiyatları ve en iyi ürünleri olan mekan burası oluyordu.
"Kendine dikkat etmen gerektiğini biliyorsun. Gecenin Efendisi gündüz sana saldıramaz belki ama savaşçıları ortalıkta geziyor." haklıydı ama zaten Gecenin Efendisi güçlerimi almaya odaklı değildi. O güçlerimi aileme karşı kullanmaya odaklıydı.
"Tamam anne, dikkat ederim." Yine de dikkat etmek lazımdı. En azından annem için.
Kahvaltı sofrasını hazırlarken, anneme yardım ettim. Bir süre sonra Justin uyanmış ve mutfağa gelmişti. Uykulu gözlerle önce masaya baktı ardından bize. "Günaydın canlarım." Justin'in gerçek annesi olmamasına rağmen benim için bu aile tablosuna devam ettiğini biliyordum.
"Bugün Zerius'a gidiyoruz. Karan ve Alec ile birlikte gidiyoruz." kaşlarım çatılırken, neden gittiklerini merak ettim.
"Neden?" Kapıdan ayrılıp, masaya oturdu ve bana doğru masada biraz yaklaştı.
"Senin bu durumu bir şekilde çözmemiz lazım. Bundan amcamın da haberi olması lazım."
"Ne durumu?"
Annem merakla yanımıza geldi ve aramızda bize doğru eğildi. Bakışlarım Justin'e kaydı. Bir süre bana bakıp, anneme döndü.
"Geceni Efendisi, Sam'in güçlerini istemiyor, direkt kendisini istiyor."
"Nasıl yani?"
"Onu kendine aşık edip, güçlerini bizi yok etmek için kullanmak istiyor."
"Yani içimizden birini bize karşı silah olarak kullanacak."
"Aynen öyle."
"Bu dehşet verici!"
Annemin bunu demesiyle tüylerim diken diken oldu. Bunu onların gözünden düşününce daha kötüydü. Onları yok eden ben olacaktım ama yok olan onlar olacaktı, ben değil.
"Buna izin vermeyeceğim." dedim hemen. İzin vermemeliydim. Böyle bir şeyin gerçekleşme olasılığı bile kalbimi acıtıyordu. Böyle bir şeyi yaparsam bir şekilde kendimi de yok etmiş olacaktım. Bedenim burada olacaktı ama doğduğum yeri, büyüdüğüm yeri, ruhumu yok edecektim.
Kafamdaki düşünceleri yok sayarak bugünün güzel olmasını diledim. Üç kişi güzel bir kahvaltı eşliğinde sohbet etmiştik. Bu az da olsa düşüncelerimi törpülüyordu. Kötü şeyleri düşünmüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN EFENDİSİ
Science Fiction"Umutsuzluk nedir?" "Umutsuzluk bir şeye olan inancının kaybolmasıdır." "Peki sen kaybolacak mısın?" "Bana olan inancını kaybedersen, kaybolacağım." Elimi bembeyaz olmuş yüzüne götürdüm ve derin bir nefes aldım. Arkamdaki kaosu tamamen unutmuş, şimd...