Ağzımın içindeki iğrenç tat ile yüzüm buruştu. Elimi hızla ileriye itip, bardağı ağzımdan uzaklaştırdım.
"İçmek istemiyorum!" diye sitem ettiğim de zorla işitmeye çalışıyordu. Tek elimle olmayacağını anladığım da iki elimle iteledim. "Karan, içmek istemiyorum!" o iğrenç enerji veren şeyi içmek istemiyordum. Bilmem ne kanından yapılan enerji içeceği umurumda değildi.
"Enerjini toplaman lazım." Başımı olumsuz anlamda salladım ve başımı diğer tarafa çevirdim. İçmek istemiyordum.
"Midem bulanıyor." Gerçekten de midem bulanıyordu. Hoş midem bulanmasa bile o şeyi içmezdim.
Karan bana doğru yaklaştı. Elindeki bardağı kenara koydu ve benim başımı kendine çekti. Eğilip başıma bir öpücük bırakınca yüzümde bir gülümseme oluştu.
Ona doğru iyice sokuldum ve kendimi onun kollarına bıraktım. Yanıma oturup, kollarını bana sardı. Başıma defalarca öpücük kondurdu. Bu beni mayıştırdı.
"Benim bütün enerjim toplandı." dedim kısık sesle. Güldüğünü hissettim. Başımdaki çenesi hareket etti.
"O zaman ben hep böyle enerji vereyim sana." Başımı biraz ayırıp, alttan ona baktım. Başını eğdiğin de gözlerimiz birbirine değdi. Yüzlerimizin arasında az bir mesafe vardı. Ona rağmen gözlerinden gözlerimi alamadım.
"Çok güzel gözlerin var." dedim gözlerine derin bir şekilde bakarken. Güldü. Gülüşü bulaşıcıydı.
"Dedi okyanus gözlü kız." suratımda çarpık bir gülümseme oluştu.
"Ayrılın bakalım." diyerek araya girdi Justin. Bakışlarım ona kaydı. Hızlı bir şekilde yanımıza gelip, Karan'a en ters bakışını atarak bana sarıldı. Karan onun sarılması ile çekilmek zorunda kaldı. Justin ve Karan birbirinden hoşlanmıyordu. Aslında sadece Justin hoşlanmıyordu ama Karan'da yavaş yavaş bundan gıcık oluyordu.
"Benim güzelim nasılmış." mızmız bir bebek gibi mırıldandım ve Justin'e alttan baktım.
"Midem bulanıyor. Bu iğrenç enerji içeceğini içmek istemiyorum." dedim. Ses tonum bir bebek gibiydi.
"İçmek zorundasın ama güzelim." benden yarım bir şekilde ayrılıp, Karan'ın bıraktığı bardağı alıp bana yaklaştırdı. Başımı olumsuz anlamda sallayıp uzaklaştım.
"Değilim." ağzımı sıkı sıkı kapatıp, Justin'e baktım. Başını yana yatırarak bana baktı. Ben de omuz silktim ve başımı ondan başka yöne çevirdim.
"Hadi ama." dedi Justin biraz daha bardağı yaklaştırdı ama içmemekte kararlıydım. O iğrenç seyi içmeyecektim.
Justin, en son pes ederek bardağı kenara bıraktı. Bu beni mutlu etti çünkü o şeyi içmeyecektim.
"Tom ve Maria, seni çok özlemiş." Bunu söyleyince suratım asıldı. Onları özlemiştim. Sadece onları değil, İzzy'yi de özlemiştim. Şimdi ne acılar çekiyordur canım arkadaşım. Benim yüzümden neler yaşadı.
"İzzy peki?"
"O iyi. Rick, onunla ilgileniyor." Başımı olumlu anlamda salladım. Rick, benim şeklim de onun karşısına çıkıyordu ve İzzy bunu gerçek sanıyordu. Onları görmek istiyordum ama dünyayı görecek ayna sadece babamın odasında ve Karan'ın babasının odasında vardı. Oraya da girmek onlar istemediği sürece yasaktı. Daha doğrusu evlatlara yasak değildi ama ben buradan çıkıp giremiyorum.
Birden yüzümde iki el hissettim ve yüzüm ikiye katlandı. Dudaklarım öne çıkarken, şaşı gözlerle Justin'e baktım.
"Şu tipe bak tam yemelik." yüzümü bir o yana bir bu yana sallayınca ellerine vurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN EFENDİSİ
Science Fiction"Umutsuzluk nedir?" "Umutsuzluk bir şeye olan inancının kaybolmasıdır." "Peki sen kaybolacak mısın?" "Bana olan inancını kaybedersen, kaybolacağım." Elimi bembeyaz olmuş yüzüne götürdüm ve derin bir nefes aldım. Arkamdaki kaosu tamamen unutmuş, şimd...