🧚🏻♀️
Yelkovan ve akrep birbirini kovalarken, ellerimle onları yakalamaya çalışıyordum. Zamanı yakalayamazdık. Zaman bizi peşinden koştururdu. Bu döngü hep böyle devam ederdi.
"Sıkılmadın mı yatmaktan?" Alec'in sesi ile gözlerimi saatten çekip, ona çevirdim. Üzerine giydiği takım elbisesi ile kaşlarımı çattım. Nereye gidiyordu?
"Nereye gidiyorsun?" Koltuktan doğrulup, onu inceledim. Yakışıklı olmuştu. Altın sarısı saçlarını havaya kaldırmıştı ve bu onu güzel bir görüntüye ulaştırmıştı. Yakışıklı abim vardı.
"Gidiyoruz. Yani seni eve bıraktıktan sonra gidiyoruz." O an öylece ona boş boş baktım. Ne demek gidiyorlardı?
O sırada içeriye giren Karl'a baktım. O da takım elbise giymişti. Ardından içeri Rick ve Dylan girdi ve onlarda da takım elbise vardı. Ve en son Karan girmişti. Ona diğerlerinden daha çok baktım. Giydiği takım elbise üzerine oturmuş ve yapılı vücudu, takım elbisenin içinden kurtulmak için savaş veriyordu. Saçlarını havaya kaldırmıştı. Boynuna kravat yerine papyon takmıştı. Bu yutkunmama neden oldu ve bakışlarımı zar zor Alec'e çevirdim.
"Ne oluyor?" Nereye gittiklerini merak ediyordum. Beni bırakıp gidiyorlardı birde.
"Zerius'da bir balo var ona katılmamız lazım." Beni bırakıp gidiyorlardı. Bu gerçekti. Bir balo için bırakıp gidiyorlardı. Dudaklarımı bükerek ayağa kalktım.
"İyi ben gideyim." onlara yan yan bakıp, yanlarından geçtim. Ama Alec'in kolumu tutması ile durmak zorunda kaldım.
"Biz bırakırız." Başımı olumsuz anlamda salladım ve iyileşen sırtımı gösterdim.
"Eve uçabilirim." Birkaç gündür sırtımın iyileşmesini bekliyordum ve sonunda iyileşmişti.
"Hayır," dedi keskin bir sesle. Alec'e, dudağımı büzerek baktım. "Çok tehlikeli. Ya arabayla bırakalım ya da Karan, evine ışınlansın." Başımı Karan'a çevirdiğimde düz bir şekilde durduğunu gördüm. Onunla gitmek şu an için iyi değildi. O günkü gibi bana soğuktu. Sebebini anlamamıştım. Bir yandanda sebebinin Izzy ile olanlar olduğunu düşünüyordum. Ona gerçekleri anlattığım için buna kızmış olabilirdi.
"Arabayla gidelim." Hiçbirine bakmadan yanlarından geçip, dışarıya çıktım. Dışarıda yağmur vardı. Bu kez benden kaynaklı değildi. Dün gece başlamıştı ve hâlâ devam ediyordu.
"Senin canın bir şeye mi sıkıldı?" Karl, kolunu omzuma attınca ona yandan baktım. "Asma yüzünü." Bu kadar mı belli oluyordu. Belli oluyorsa anlasınlar istedim.
Bir şey demedim ve arabaya ilerledim. Beni Karl bırakacaktı anlaşılan. Buna sesimi çıkarmadım ve kilidi açılan arabaya bindim. Kemerimi bağlayıp, başımı eve çevirdim. Hepsi kapıda durmuş bana bakıyordu. Hiçbirine görüşürüz dememiştim. Geri geleceklerdi bunu hissediyordum. Ne zaman olacağını bilmiyordum. Abartmamak lazımdı. Altı üstü baloya gidiyorlardı. O sırada aklıma gelen gerçek ile gözlerim kocaman açıldı ve hızla Rick'e baktım.
"Lütfen ona sahip çık. Bir kıza yaklaşma olmasın." Bu kadar uzaktan zihnimi okuyabiliyor muydu bilmiyordum. Umarım okuyordur diye düşündüm. Rick'in yüzünde herhangi bir minik olmadı ama yine de zihnimi okudu diye düşündüm. En azından bu beni rahatlattı.
Araba harekete geçince başımı önüme çevirdim ve önümde akıp giden yola baktım. Sadece bir süre diye düşündüm. Bir süre yoklardı.
Eve vardığımızda hemen arabadan inmedim. Karl, inmem için beni zorlamadı. "Sizi özleyeceğim." Sessizliği ben bölünce başını bana çevirdi ve bende ona döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN EFENDİSİ
Science Fiction"Umutsuzluk nedir?" "Umutsuzluk bir şeye olan inancının kaybolmasıdır." "Peki sen kaybolacak mısın?" "Bana olan inancını kaybedersen, kaybolacağım." Elimi bembeyaz olmuş yüzüne götürdüm ve derin bir nefes aldım. Arkamdaki kaosu tamamen unutmuş, şimd...