GE🕯️1.Bölüm

335 45 74
                                    


"Sam hadi süslenmeyi bırak artık!" rujumu ve parfümümü çantama hızlıca atıp, şarjda ki telefonumu aldım. Şarjım çok dolmamıştı. Yapacak bir şey yoktu o yüzden onu da çantama atıp aşağıya indim. Benim küçük minik ailem kahvaltı masasındaydı.

"Günaydın." babamın yanına gidip yanağını öptüm. Annemin de aynı şekilde yanağını öptüm. Abime gelince düzenlediği saçlarını karıştırdım.

"Yapma şunu!" hızla ondan kaçtım ve sandalyeye oturdum. Bana sinirlenip ayağa kalktı ve mutfağın kapısının hemen yanındaki aynanın önüne geçti. Saçlarını düzenlerken ona alttan alttan güldüm.

Ağzıma bir zeytin attım. Bana sinirli bakışlar atarak abim masaya oturdu. O sırada bacağımda hissettiğim acı ile zeytin boğazımda kaldı. Bacağımı tutarak, öksürmeye başladım. Annem hızla sırtıma vurdu.

"Tom su ver kız ölüyor." babamın verdiği su ile boğazımdaki zeytin zorla aşağı doğru düştü. Abime kötü bakışlarımı yolladım.

"Annem birden boğazıma kaçtı bir şey yok." abim bana bakarak gülünce ona gözlerimi kısarak baktım. İntikam soğuk yenen bir yemektir. Masaya baktım ne yapabilirim diye o sırada abimin önündeki vişne suyu dikkatimi çekti.

"Abi üzerindeki tişört yeni mi?" abim üstüne baktı. Başını bana çevirdi ve gözlerini kısarak baktı. Başını tereddütte kalarak olumlu anlamda salladı. Ona sinsi gülümsememi attım ve kahvaltıma döndüm. Göz ucuyla ona bakıyordum. Bana anlamaz bakışlarla bakıyordu. Her an bir şey yapacağım diye hazırda bekliyordu. Bekle sen ve yapacağımı izle.

Bir süre sonra abimin bakmadığından emin olduktan sonra yerimden doğrulup, abimin orada duran tuzu aldım ve o sırada elim bardağa değdi. Tabi ki elim yanlışlıkla değdi.

"Ayy!" bardaktaki vişne suyu abimin üzerine dökülünce hızla ayağa kalktı ve üzerini silmeye çalıştı.

"Sam bilerek yaptın!" başımı olumsuz anlamda sallayıp, üzgün bakışlarımı suratıma yerleştirdim.

"Yenisini almak zorundasın sanırım." hepimizin bildiği üzere vişne lekesi zor geçen bir lekeydi. "Neyse benim yemeğim bitti, birazdan servis gelir." hızla ayağa kalkıp, çantamı astığım yerden aldım ve evden kaçtım. Arkamdan abim söylene söylene odasına çıkıyordu. Yüzümdeki mutluluk gülümsemesi ile yolun kenarında servisi bekledim.

"Sam!" arkamdan abimin bağırması ile sese döndüm. Abimin benim odamda ne işi vardı? Elindeki şeye gözlerimi kısarak baktım. "Sanırım yenisini almak zorundasın!" en sevdiğim elbisemin üzerine elindeki vişne suyunu dökerken, gözlerimi kocaman açtım. Hayır bunu yapmış olamazdı. Sinirlerim gerilince kendimi kontrol etmeye çalıştım. Mümkün olsa kulaklarımdan ateş çıkacaktı.

"Justin!" avazım çıktığı kadar adını bağırdım ve o an gökten bir şimşek çaktı. Yumruklarımı sıktım. Kendimi kontrol etmeye çalışıyordum. Yüzüme bir kaç damla su düşünce başımı gökyüzüne çevirdim. Güneşli havada yağmurun yağması ne kadar doğruydu? Düzleştirdiğim saçlarım anında bozulurken, derin bir nefes aldım.

Başımı Justin'e çevirdim. O da gökyüzüne baktı ardından şaşkınca bana baktı. Sonra birden kahkaha atmaya başladı. Arkamdaki korna ile Justin'e baktım.

"Eve geldiğinde bambaşka şeyle karşılaşabilirsin." son sözümü söyleyip, servise bindim. Arkalara doğru giderken insanlar şaşkındı.

"Güneşli günde birden yağmurun yağması normal mi?"

"Meteorolojinin uyarıların da gözükmüyor."

"Meteorolojiye inanmamak lazım."

Bunları duymazdan gelip, en arkaya oturdum. Zaten Justin'e sinirliydim birde üstüne yağmur yağmıştı. Uğraştığım saçlarım bozulunca daha çok sinirlenmiştim. Servis ilerlerken az ilerideki bahçenin önünde birini gördüm ama varla yok arasında bir şeydi. Sanırım yine hayal görüyordum. Başımı önüme çevirip saçlarımı karıştırdım. Güne yine berbat başlamıştım.

GECENİN EFENDİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin