🧚🏻♀️
Gözlerim karanlığa alışırken, titrek nefesim düzene girmişti. Korku hâlâ beni esir alsa da burada, Karan'ın kollarında kendimi güvende hissediyordum.
"Daha iyi misin?" sıcak nefesi saç diplerime değdi. Sırtımı okşayan elleri durdu.
Başımı hafif kaldırıp, aşağıdan ona baktım. O da bana baktığı için gözlerimiz buluştu. Karanlıkta bile parlak olan gözlerine derin derin baktım. Bu gözler benim hayatımı süslüyordu.
"Korkuyorum." Başımı tekrar indirdim. "Korktuğum şey bir rüya değil, bilinçsiz bir şekilde kendi gezegenimi yok etmekten korkuyorum." biraz doğrulunca bende onunla birlikte doğruldum. Sırtını tamamen duvara dayadı ve beni koltuk atlarımdan tutup, kucağına çekti. Az önce yan bir şekilde göğsüne yattığım için çok rahatsızdı ama şu kucağına yan bir şekilde oturmuştum. Bir bebeği sarar gibi sardı beni.
"Biz varken bunun gerçekleşme ihtimali yok. İzin vermeyiz." onlara sonsuz güvenim vardı ama onlar hayatımdayken gelip beni kendine esir etmişti. Rüyalarıma girip, kendi yaşamını aktarmıştı. Bu yetmiyormuş gibi beni öpmüştü. Bu gerçek canımı acıttı.
"İlk öpücüğümü aldı." konu arasında direkt bunu söyledim. Kollarımın arasındaki bedeni gerildi. Elimi göğsüne koyup, onun yüzüne baktım. Gözleri koyu bir maviye bürünmüştü. Sonra gözlerim istemsizce dudaklarına kaydı ama hemen geri gözlerine çıktım.
"Samantha." bakışları dudaklarıma kaydı ama o benim gibi hemen çekmemişti. Biraz oyalanmıştı.
"Senin kılığına girmişti. Ben sen sandım." gözleri gözlerime tırmandı. Onu asla öpmezdim ama Karan'ın kılığına girince kendimi kaptırmışım. O an üzerime sinen kötü enerjiyi bile umursamamıştım.
Gözlerini gözlerimden çekti ve başını pencereye çevirdi ardından beni kolay bir şekilde yatağa bırakıp ayağa kalktı.
"Gidiyor musun?" dedim korkuyla. Gitmesini istemiyordum. O yanımdayken kendimi güvende hissediyordum.
"Justin'in yanına git. Orada daha güvende hissedersin." bu bir parça beni kırdı. Dudaklarım düz bir hâlde iken ona baktım. O da bana bir süre bakıp pencereye ilerledi ve kanatlarını çıkarıp odamdan ayrıldı.
Boş boş pencereye baktım. Onun gittiği yer soğukluğu getirmişti. Elim boynuma gitti. Oradan çıkarken kolye kendi kendine boynuma takılmıştı. Ellerimi indirip ayağa kalktım ve pencereye ilerledim. Bir süre dışarıya bakıp, pencereyi kapattım. Justin'in yanına gitmeyecektim.
Kendimi yatağa bırakıp, başımı pencereye çevirdim. Gözlerimden istemsizce yaş akarken derin bir nefes aldım. Ona karşı bir şeyler hissediyordum bu açıkca belliydi ama onun bana neler hissettiğini çözemiyordum. Bu çıkmaza sürüklüyordu.
Kollarına girince huzur buluyordum. O huzuru daha önce kimsede yaşamadım. Hoş ben daha önce kimsenin kollarına da girmedim. Ruhum onun için bekliyor gibiydi. Aşk nedir bilmezdim ama onunla aşk kelimesi şekillenmişti.
Adı dilimde bir şiir gibiydi. Gözleri gözlerime değdiği an dünyam değişiyordu. Karanlık dünyadan çıkıp tamamen umut dolu dünyaya giriyordum. Onun varlığı beni sarsıyordu. Onunla olmak istiyordum. Onun yanından ayrılmak istemiyordum. Peki o? O bunları düşünüyor muydu? Acaba güzel değil miyim ya da gözlerime bakınca normal göz gibi mi geliyor?
"Ahh!" beynimdeki düşünceler beni yiyip bitirirken, yattığım yerden doğruldum. Uyuyamayacaktım. Onun kokusu etrafı sarmıştı. Onun varlığına ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN EFENDİSİ
Science Fiction"Umutsuzluk nedir?" "Umutsuzluk bir şeye olan inancının kaybolmasıdır." "Peki sen kaybolacak mısın?" "Bana olan inancını kaybedersen, kaybolacağım." Elimi bembeyaz olmuş yüzüne götürdüm ve derin bir nefes aldım. Arkamdaki kaosu tamamen unutmuş, şimd...