Bazen bir rüyada olursunuz. Rüyanın için de kocaman bir gölet ve yemyeşil doğa olurdu. Kuşların sesi, suyun hışıltısı ve hafif esen rüzgarla sallanan yaprak seslerinden başka bir şey olmazdı. Cennete mi düştüm derdiniz. Tam o anın içindeydim. Yine bir rüyadaydım. Yine yemyeşil ormandaydım.
Etrafımda bir iki tur attım ve birilerini aradım. Belki de aradığım şey ya da kişi Karan'dı. Onunla burada olmak isterdim. Sadece o ve ben, her şeyden uzak olmayı çok isterdim.
Karan. Onu nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Deniz Mavisi gözlerinde hayat vardı. Onun gözlerine bakınca kendimi hem yer yüzün de hem de gökyüzünde hissediyordum. Gözlerinde deniz vardı ama denizin yansımasında da gökyüzü vardı. Gözlerine baktığınız da ya da baktığım da kendimi özgür hissediyordum. İlk defa bir erkekte bunları yaşamıştım.
Karan. Kumral tenine rağmen tamamen kusursuzdu. Kumral tenleri sevmezdim ama onda harika duruyordu. Simsiyah saçlarıysa tam bir olağanüstüydü. Gözlerine de bu yakışırdı. Sarışınlar ilgimi çekmezdi. Aslında Karan sarışın olsa onu yine de severdim düşüncesi vardı. Onu yine severdim ve onu asla sevmekten vazgeçmezdim.
Karan. Benim hayatıma yeni anlam katmıştı. Siyah beyaz olan hayatıma renk kazandırmıştı. Belki de bunu en başından yapmıştı. Hayatıma girmeden önce mesela. Onu gördüğümü hatırlamıyordum ama sanki hep gözü üzerimdeymiş gibi hissediyordum. O zamanlar garip hissediyordum. Sürekli arkama bakar, biri takip ediyor mu diye kontrol ederdim. Belki de o hep benim yakınımdaydı. Belki de bir yerlerden beni hep izliyordu. Hep yanımdaydı.
"Samantha." dedi aşık olduğum ses. Kocaman gülümseme ile arkamı döndüm ve az ilerideki Karan'ı gördüm. Üzerinde beyaz bir lakoz vardı. Beyaz lakozunun arkasında bir kanat çıkmıştı. Karşıma kolay kolay böyle çıkmazdı. Gözlerim kanatlarında gezindi ardından ona bir adım attım. Ben ona bir adım attıkça o daha da geriye gitti. Hareket etmiyordu. Ben yerimden ilerleyemiyordum.
"Karan," dedim ayaklarıma bakarken. Yürüyordum ama sanki yerime çivilenmiştim. "Ne oluyor?" Bakışlarımı ona çevirdim. Orada yoktu. Etrafıma baktım ve onu aradım. Ne oluyordu?
"Samantha." Tekrar sese döndüm ve yine Karan'ı gördüm. Bu kez üzerinde mavi bir gömlek vardı. Kanatları yoktu. Kaşlarım çatıldı. "Ne oluyor?" Bir rüyadaydım biliyorum ama rüyam da bunları görmem doğru muydu?
"Samantha." dedi yine ve önümde olan Karan'a bakmayı bırakıp, sağa döndüm. Birden etrafım farklı giyimlere sahip, Karan ile dolmuştu. Hep bir ağızdan adımı söylüyorlardı. Kulaklarımı kapattım. Sesler hâlâ bana ulaşıyordu. Şiddetle çığlık attım ve birden bütün Karanlar toza dönüştü. Dehşetle onlara baktım. Hepsi tek tek önümde toz olmuşlardı. Tek bir tane kişi...
Takım elbiseli Karan. Elinde biz buz parçacığı vardı. Üzeri kandı. Gözlerimin içine derin bir şekilde bakıyordu. Ona doğru ilerlemeye çalıştım ve bu kez başardım.
Buz parçacığı eridi ve ve kendimi birden kanıyormuş gibi hissettim. Anlam veremedim. Bakışlarım üzerime gitti ve göğsümden başlayıp, üzerimdeki beyaz elbiseyi kırmızıya boyadığını gördüm. Korkuyla bakışlarımı Karan'a çevirdim.
"Ölmeni istemiyorum." dediğin de başımı olumsuz anlamda salladım. Ne olduğunu anlamıyordum. "Sam, lütfen gitme." Gözümden yaş akmıyordu. Şaşkındım ve korkuyordum.
"Ölmek istemiyorum." dedim ona dokunarak ama sanki o bir ruhtu ve elim onun içinden geçmişti. Belki de ruh olan bendim. "Karan, lütfen yardım et." dedim. Karan, bana hüzünle baktı. Belki de uzaktaydı. Belki de yaşama son veriyordu. Ya o ya ben bu hikayeden silinecektik. Belki de benim silinmem onun elinden olacaktı. O buzulun üzerinde kan vardı. Kan onun üzerine de sinmişti. Beni sevdiğim adam mı öldürecekti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN EFENDİSİ
Science Fiction"Umutsuzluk nedir?" "Umutsuzluk bir şeye olan inancının kaybolmasıdır." "Peki sen kaybolacak mısın?" "Bana olan inancını kaybedersen, kaybolacağım." Elimi bembeyaz olmuş yüzüne götürdüm ve derin bir nefes aldım. Arkamdaki kaosu tamamen unutmuş, şimd...