Ölümün soğukluğu yüzümü okşuyordu. Kanatlarım açılmıyordu ve ölümü sessizce kabullenmiştim. İzzy, düşerken sırt üstü düşüyordu ve yüzündeki tüm korkuyu iliklerime kadar hissediyordum. Yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirdim rahatlaması için; işe de yaradı. Yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirdi.
Birden önümde siyah bir karadelik açıldı ve İzzy, gözlerimin önünde kayboldu. Bedenimi zar zor yukarı döndürdüm. Zach, tüm hızıyla bana geliyordu. Hızla önüme döndüm ve o siyah delikten kaçmaya çalıştım ama yetişememiştim. Kanatlarıyla çok hızlıydı ve bedenimi tuttuğu gibi kendine çekti ve beni delikten içeri geçirdi.
Birden ortam buz gibi oldu ve bilincim yerle bir oldu. Hareketlerim kısıtlandı ve kendimi başka bir evrene girerken, çok güçsüz hissettim.
Zach'in kolları arasına yığılıp kalmıştım. Etraftaki insanları zar zor görebiliyordum ama tepede uçan siyah yaratıkları görebiliyordum.
"Zerius Prensesi değil mi?"
"Kralımız sonunda ele geçirmiş."
"Neden ölü değil de canlı?"
Tüm bu konuşmaları duyuyordum. Bedenimi kaldıramasam da gözlerim ve kulaklarım duyuyordu.
Zach, önce bana baktı ardından önüne döndü. Benim aklımda tek bir düşünce dolanıyordu. İzzy'ye ne olmuştu?
"Zach." onun ismi dilimde dolandı. Zach, başını bana çevirdi. "Nefes alamıyorum." nefesim kesiliyordu. Zerius gezegenine adım attığım an olduğu gibi oluyordu. Nefesim adeta kesiliyordu.
Zach'in yüzü gerildi ve adımlarını hızlandırdı. Önüne çıkan adamlara emirlerini yağdırırken, bir kapıdan girdik. İçerisi bembeyaz duvarla kaplanmıştı. Tavan camdı ve o yaratıklardan vardı. Beni öldürecekler gibi bakıyordu.
Sırtım sert yere değdi ve kendimi tavana dönük bir şekilde buldum. Elleriyle yüzüme bir şeyler yaptı ve nefesim yavaş yavaş yerine geldi. "Sana 72 saat nefes veriyorum. O saat dolduğunda gücünü alacağım. Eğer dediklerimi kabul edersen yaşarsın." bir şey dememi beklemeden yanımdan ayrıldı ve kilit sesi geldi.
Doğrulup etrafa baktım. Buradaki tek pencere yukarıdaki camdı ama orası da yaratıkların yuvası olmuştu.
Pes ederek düzgün oturup, sırtımı duvara yasladım. Buradan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Acaba çocuklar benim yokluğumu fark etmişler miydi? Şimdiden onları çok özledim.
Karan'ın gözleri geldi gözlerimin önüne. Keşke son kez bakabilseydim gözlerine. Belki burada ölüp gidecektim ama yarım olarak gidecektim.
Eğer buradan kurtulursam ona karşı hislerimde açık olacağım. Utanma, çekinme ya da bekleme yok. Direkt her şeyi söyleyeceğim.
Nasıl kurtulacağımı bulmam için 72 saatim vardı. Bu 72 saatte kurtulamazsam tamamen sonsuzluğa gidecektim. Belki de kül olacaktım.
Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı. Herhangi bir hava olayı yoktu. Gündüzde karanlıktı gece de karanlıktı. Burası nasıl bir gezegendi böyle?
Soğuk hava bedenimi okşadı. Üzerimde ki elbise beni hiç ısıtmıyordu. Hem boş odanın soğukluğundan hem de yavaş yavaş nefesimin tükenmesinden dolayı üşüyordum.
Ellerimi kollarıma sarıp, bu üşüme hissini yok etmeye çalıştım. "Lütfen bir an önce beni bulun." dudaklarım zorlukla aralandı. Saatlerce sesimi çıkarmadan burada durmuştum. Su içmek için kıvranıyordum ama Gecenin Efendisi bana yemek veya su götürülmemesine dahi bir duyuru yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN EFENDİSİ
Science Fiction"Umutsuzluk nedir?" "Umutsuzluk bir şeye olan inancının kaybolmasıdır." "Peki sen kaybolacak mısın?" "Bana olan inancını kaybedersen, kaybolacağım." Elimi bembeyaz olmuş yüzüne götürdüm ve derin bir nefes aldım. Arkamdaki kaosu tamamen unutmuş, şimd...