Hiç durmadan koştum. Kasabanın bilmediğim yollarına girmiştim. Beynim beni buraya yönlendirmişti. Acaba onda beynime girme gücümü vardı. Buralar benim asla gelmeyeceğim yerlerdi. Sağ tarafta bir yol gördüğümde hızla oraya saptım ve o an hayal kırıklığına uğradım. Çıkmaz sokağa girmiştim ve yolun sonuna gelmiştim. En sona kadar gidip, yola baktım. Tam yolun başında gölgesi ile birlikte duruyordu.
"Çok yordun beni bence artık yolun sonuna geldin." ses tonu içimi titretti. Korkunç bir sesi vardı. Ses gibi görünüşüde korkunçtu.
"Yaklaşma bana!" korku ve sinir birbirine karıştı. Vücudumdan elektrik akımlarının çıktığını hissediyordum. Buna engel olamıyordum. Henüz duygularımı kontrol edemiyordum o yüzden bu tür şeyler olabiliyordu.
"Sinirlendin mi?" o iğrenç sesiyle konuşurken ona gözlerimi kısarak baktım. Buradan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım. İşte kanatlarımı kullanmayı bilseydim bir şekilde kurtulurdum. Kolyeye tekrar dokundum. İşe yaraması için ama olmuyordu.
"O kolye işe yaramaz diyorum." bana doğru gelirken, bütün gücümü ellerimde toplamaya çalıştım. Odaklan Sam odaklan! Yanında hep onlar olmayacak kendi başının çaresine bakman lazım.
Bütün gücü elimde topladım ve havaya doğru tuttum. Gökyüzünden bir şimşek hızla onun tam önüne düştü. Onun savrulan bedeni ile gözlerimi yumdum. Şimşek gözümü acıtmıştı. Bu kadarını yapabilmek güzeldi. O an duygularım karıştı ve gökyüzünde yağmur damlaları dökülmeye başladı. Elimle odaklanarak o yağmur damlalarını kontrol etmeye çalıştım ama olmuyordu tekrar kaybetmiştim kontrolü. O ayağa kalkıp bana gelirken tekrar denedim. O an istediğim olmamıştı ama değişik bir şekilde yağmur damlalarını buza çevirmiştim. Ona doğru fırlattım ve geriye çekildim.
"Gerçekten çok sıkıldım." bana doğru gelirken yapacak bir şeyim kalmamıştı. Son kez elim kolyeme gitti. Bir umut yanımda belirir diye ama olmadı. Yine işe yaramadı. O bana doğru gelirken yolun sonuna geldiğimi anladım.
"Zach sana yakışıyor mu genç bir kızı gece vakti köşeye sıkıştırmak." tanımadık bir ses arkadan konuştuğunda gözlerimi kocaman açtım. Kurtulmuş muydum? Ayrıca bunun tek bir adı yok muydu neden herkes Zach diyordu? Zach arkasını dönüp onlara baktı. Bende baktığımda siyah giyinmişlerdi ve yüzlerinde siyah maske vardı. Birinin elinde ok birinin elinde katana vardı. Bunlar kimdi ve neden korkusuzca karşısında duruyordu.
"Bu iş burada bitmedi!" önümde yaratığa dönüşünce geriye doğru çıktım. Yukarı doğru uçtu ve ortadan kayboldu. Ağzım açık bir şekilde olanları izliyordum. Özel güçlerden değil, bu adamlardan mı kaçmıştı.
"İyi misin?" bana doğru yaklaşırken geriye çekildim. Kim olduklarını bilmiyordum. "Korkma biz senin tarafındayız." kaşlarımı çattım. Onlarında mı özel güçleri var?
"Siz kimsiniz?"
"Biz savaşçılarız. Baban bizi seni korumamız için eve yolladı ama çok geç kalmıştık. Bizde seni bulmak için yola koyulduk. Neyseki bize bir işaret gönderdin ve bulduk seni."
"İşaret mi?"
"Böyle güzel bir havada şimşek çaktığı nereden görülmüş."
Haklıydı. İnsanlara tuhaf gelecek olaylardı. Banada bu olaylara düşmeden önce tuhaf geliyordu ama anlamlandıramıyordum.
"O sizden neden kaçtı?"
"Okun içindeki zehir bütün büyü güçlerini yok eder ve yavaş yavaş ölüme sürükler."
"Babam yolladı dediniz?"
"Evet Kral Arthur bizi bizzat buraya yönlendirdi."
"Siz burada mı yaşıyorsunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN EFENDİSİ
Science Fiction"Umutsuzluk nedir?" "Umutsuzluk bir şeye olan inancının kaybolmasıdır." "Peki sen kaybolacak mısın?" "Bana olan inancını kaybedersen, kaybolacağım." Elimi bembeyaz olmuş yüzüne götürdüm ve derin bir nefes aldım. Arkamdaki kaosu tamamen unutmuş, şimd...