8 Yıl Önce...
Kapı bir anda açıldı. Ağzım bir kumaşla bağlanmış, ellerim iple sıkılmış, baygınlık geçirip geçirip ayıldığım gözlerimden belli olurken içeri giren Jinyoung'a baktım, arkasında da koruma olmak için büyütülen, yanımızda tutulan Chris'e döndüm. Beni ilk defa böyle görüyordu her gün derslerime yardım eden çocuk.
"Patron, Jisung Mafya Örgütü geldi."
Babam son kez hareket edip benden uzaklaştığında titreyen bedenimi yatağa bırakıp dizlerimi karnıma çektim. Jinyoung bir havlu uzattığında babam kendisini temizledi ve üzerine temiz kıyafetlerini giyip odadan çıktı.
Bağlı ellerimi başımın arkasına götürmeye çalıştım. Kumaşın düğümü ve ipin sıklığı canımı acıtırken gerilen sinirlerimle daha fazla titremeye başladım.
"Bay Felix, yardım etmemi ister misiniz?" Chris'e döndüm. Bana bakamıyordu, yüzü yerdeki halının desenlerindeydi. Hareket etmeyi bırakıp öylece yattım ve Chris bana yaklaştı. Önce ellerimi çözdü, ardından ağzımdaki kumaşı çıkarttı ve babamın bana her doğum günümde aldığı deri, dar, sadece karnımı kapatan korseyi çıkarttı. Yatağın üstünde ses çıkartan vibratörü kapatıp yataktan kalktı ve dolaptan bir havlu alıp bana uzattı.
"Bunu yapmaya hakkım yok, efendim." Arkasını döndü ve tekrardan dolaba ilerledi. Benim için temiz kıyafetler çıkartıp yatağın köşesine bıraktı ve odadan çıkıp kapıyı kapattı.
Hızlıca kendimi temizleyip giyindim ve titreyen bacaklarıma rağmen yürüdüm, odadan çıktım. Sessiz adımlarla babamın ofisine ilerlemeye başladım çünkü meraklanmıştım, Hwang'lara çalışan Jisung neden bize gelmişti? Hem de perşembe günü babamın gece rutinini bilmesine rağmen neden buradaydı?
"Hwang bir psikopat, Efendi Lee! Adam şizofren resmen! Ona uyuşturucu vermem için tüm korumalarımı öldürdü, ona çalışıyor olmama rağmen yaptı bunu! S- sadece çocuklarımı bu işlerden uzak tuttum diye! Lütfen, lütfen Han'ı koru, bu yüzden buradayım... Zamanım yok, ölüyorum!" Aralık kapıdan baktığımda Jisung dizlerinin üstüne çökmüş babama yalvarıyordu. Kolunu açtığında gittikçe moraran derisini gördüm. "Yarım saatim var sadece ve senden oğlumu korumanı istiyorum, onu yanına al! Evet, Hwang'a ihanet ediyorum, bana bu yarım saatte istediğin kadar işkence et ama oğluma bir şey yapma ne olur... Lütfen!" Öksürmesiyle etrafa sıçrayan kanı gördüm.
"Bay Felix!" Chris'in sesi hemen dibimden geldiğinde korkup çığlık atacaktım ki dudaklarımı kapatıp beni hemen yandaki lavaboya soktu. "Bunu görmemeniz gerekiyordu..."
"Chris, bana neler olduğunu anlat. Hemen!" Chris derin bir nefes alıp verdi ve başını salladı.
"Hwang, eskiden kendi fabrikasında uyuşturucusunu yapar ve satardı. Ancak sonradan kendisine verilen paraların sahte olduğu ortaya çıkınca kendisinden uyuşturucu alan tüm mafya örgütlerinin elebaşlarını öldürdü... Onlara sattığı uyuşturucu ile yaptı bunu."
"Nasıl yani?" Kaşlarımı çattım. Üzerimdeki gömleği biraz daha aşağı çektim ve çoraplarımı dizlerimin üzerine kaldırıp çamaşır makinesinin üzerine oturdum. Chris kollarını göğsünde bağlayıp sırtını duvara yasladı ve anlatmaya devam etti.
"Sattığı uyuşturucular çok tehlikeli, direkt damar yoluyla alınması durumunda anında kalp krizine neden oluyor ve beyin damarlarını tıkıyor. Bay Hwang da-"
"Uyuşturucuyu damarlarından mı verdi?!" Chris başını salladı. Dizlerini kırıp yere oturdu.
"Şimdi de başkalarından uyuşturucu alıp neredeyse dört katına satıyor ve satmadan önce bir anlaşma imzalatıyor. Anlaşmanın ne olduğuyla ilgili bir bilgim yok ancak Bay Jisung içeri girerken 'oğlumu korumak istedim, tüm ailemin güvenliği gitti' dedi."
"Uyuşturucuyu Hwag'a satan Jisung olacaktı ancak Jisung, oğlunu korumak için satmadı ve tehdit olarak da korumaları öldürüldü... Garip." Duyduğum silah sesiyle çığlık attım ve Chris'in hemen ardından ben de fırladım.
"Baba?!" İçeri girdiğimde babam silahını cebine yerleştiriyordu. Korku dolu ifademi gördüğünde ağır adımlarla bana yaklaştı ve daha o kollarını etrafıma sarmadan ben sarıldım ona sıkıca. "Sana bir şey oldu sandım babacığım." Babam saçlarımı okşarken Jinyoung'un yerden kaldırdığı cesede baktım. "N- neden yaptın bunu?"
"Eğer birisine saldıracaksan Felix, onu en derinden yapacaksın. Bu bir savaşın başlangıcıydı, ilk tetik çekildi... İkincisini karşı taraf yapacak."
"Hwanglara," diyerek araya girdi Chris. "Savaş mı açıyoruz?"
***
Chris arkamdan gelirken kravatı çıkartıp yere fırlattım ve ofisin iki yana doğru açılan kapılarını ittim. Han Jisung elinde viskisiyle koltuğa oturmuş sakin sakin beni bekliyordu ve içeri girdiğimde yüzü bana döndü. Chris önden ilerleyip bana bir kadeh çıkarttığında elimi kaldırdım.
"Şimdi içmek istemiyorum Chris, başka işlerim var. Bizi yalnız bırakır mısınız?"
"Yalnız mı?" Kendisini tutamayıp konuştuğunda kaşlarımı çattım. Başını eğip ofisten çıktı ve kapıları kapattı.
Koltuğa ilerleyip oturdum ve masanın üstünde duran altın kaplama kutuyu açtım. Babamın imzası olan silahı elime aldım ve içindeki tüm mermileri çıkartıp ayağa kalktım. Şömine çıtırtıları dört duvarda yankılanırken içi boş silahı şömineye fırlatıp yanışını izlemeye koyuldum. "Jisung," dedim arkama dönmeden. "Baban trafik kazasında ölmedi." Şöminenin üstündeki küçük aynadan tepkisine baktım. Kaşları kalkmış kuracağım cümleyi bekliyordu.
"Babam, seni bizim yanımıza aldı çünkü baban ayaklarına kapandı. Kendi gözlerimle gördüm, on beş yaşındaydım. Hwang, babanın kanına bir ilaç enjekte etmişti ve sadece yarım saati kalmıştı. Seni korumamız için babama yalvardı. Daha sonra ne konuştular bilmiyorum ama babanı babam öldürdü, bunu biliyorum. Kafasına dayadı bu silahı ve gözünü bile kırpmadan sıktı. Bu, Hwanglara karşı bir savaş başlangıcı göstergesiydi. Babam bir şekilde halletti ve Hwanglara uyuşturucu üretip satmaya karar verdi. O uyuşturuculardan birinin içinde bomba vardı ve bomba erken patladı. Babamın planı işe yaramadı ve kendi ölümüne sebep oldu. Babana verdiği sözü tutmak, seni koruyabilmek için Hwangların elebaşını öldürecek ve başa geçeni kendi himayesine alarak senin ve ailenin güvenliğini sağlayacaktı."
"Ne istiyorsun?" Ayağa kalktığını anladığımda arkama döndüm. Ceketimi çıkartıp koltuğa astım ve onun karşısında kalan koltuğa oturdum altın kaplamaya oturmaktansa.
"Altın fabrikan vardı değil mi? Sevgilin de Hwangların yanında ve silah şirketi olduğundan senden bana bir altın silah yapmanı istesem, karşılığında 200 milyar won teklif etsem..."
"Altın bir silah için 200 milyar won çok değil mi?"
"Öyle dimi..." Ayağa kalktım ve etrafta gezindim. Sanki aklıma müthiş bir fikir gelmiş gibi "Hah!" diye bağırıp tekrardan oturdum koltuğa ama bu sefer altın kaplamaya. Bir bacağımı diğer bacağımın üstüne atıp saçlarımla oynamaya başladım.
"Hwang Hyunjin hakkında ne biliyorsun, Han Jisung?"
"Altın silaha," dedi fısıldayarak. "Koyacağın merminin de altın olmasını istiyorsun... Altın mermin ise Hwang Hyunjin'in zayıf noktası olacak değil mi?" Başımı salladım ve konuşmasıyla onu dikkatle dinlemeye başladım.
Han Jisung'u tanıyordum. İhanet etmesi için zayıf noktasına basmanız gerekiyordu ve Han Jisung'un zayıf noktası her zaman babası olmuştu. Altın kurşunum, babasının nasıl öldüğüydü ve ben tetiği çekmiştim çoktan.
"Bu ilk tetikti baba," dedim içimden. "Yeni bir savaş başlatıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love of the Mafia
Fanfictionİki ayrı mafya elebaşı: Hwang ve Lee. Birbirlerine küçüklükten beri düşman olarak büyüyen iki adamın savaşının ölümle sonuçlanmasının sonucu oğullarının onların yerine geçmesiyle başlayan yeni bir savaş. Travmalarla büyüyen, babalarının intikamını a...