"Güzelliğiniz karşısında kendimi kaybettim, efendim." Annem dediğimle kahkaha attığında hemen yanağına bir öpücük kondurdum ve eskiden babamın oturduğu ancak şimdi benim olan masa başı sandalyesine oturdum.
"Ah, ev yemeklerini özlemişim... Şefe teşekkürlerimi ilet lütfen." Hizmetçi bardağı önüme koyarken gülümseyerek konuştum. Aynı şekilde bana dönüp gülümsedi ve eğilip sofradan uzaklaştı.
"Evine döndüğüne ve beynin gibi bacağın da sakat olduğuna göre film gecesi yapabiliriz." Kardeşime gözlerimi çevirip kıstım ve dilimi çıkartıp peçetemi ona fırlattım.
"Daha köleliğimi yapacaksın, ne konuşuyorsun?"
"Başlamayın yine!" Annem özel yapım çubuğunu bardağa vurdu ve susmamızı sağladı. Gözleri bana kaydığında bir şeyler söylemek istediğini ancak kardeşlerim olduğundan dolayı söyleyemediğini anladım.
"On beş dakika," dedim eti ağzıma atarken. "On beş dakika sonra sofrada sadece annemle ben kalacağım."
Kardeşlerim yemeklerini hızlı hızlı yiyip bitirdiler ve sofradan kalktılar. Annem ağzındaki lokmasını bitirdikten sonra çubuğunu bıraktı ve dirseklerini masaya dayayıp parmaklarını birleştirdi ve ellerinin üstüne çenesini yasladı. Boğazını temizleyerek bana döndüğünde söyleyeceği şeyin düşündüğümden daha ciddi olduğunu fark ettim. Aynı şekilde ben de çubuklarımı bıraktım ve ağzımı silip arkama yaslandım.
"Anne, neler oluyor?"
"Felix, bu işlere karışma." Dediğiyle kaşlarımı çattım. "Yaralandın. Baban ne zaman yaralandı Felix? Öldüğü gün, değil mi? Yapamayacaksın, korkuyorsun silah kullanmaktan. Güç gösterisi mi? Bunu sadece güçsüzler yapar. Hwang geri gelmedi çünkü onun için bir hiçsin her ne kadar en büyük mafya örgütünün elebaşı olsan da. Eğer böyle gidersen unvanını kaybedecek ve Hwang'a vereceksin. Bırak, babanı en çok tanıyan, ona benzer biri geçsin çocuğum."
"Kim var anne?" dedim yüzümü buruşturup. "Babam gibi olan kim... hayır!" Hızla sandalyeden kalktım. "Saçmalama anne! Yapamazsın sen!"
"Ne demek yapamazsın? Oğlum, senin gibi birisi bunu nasıl yapsın? Daha ilk gündü ve sen yaralandın, elinde silah olmasına ve onun kafasına sıkmanı engelleyecek bir şey olmamasına rağmen o silahı kullanmadın."
"Benim gibi biri derken?" Annemin gözleri üzerimde dolaştı. Taşlı file çorabımda, pembe-siyah şort eteğimde, omzu açık bol ama göbeği açık kıyafetimde, siyah örgü kazağım ve üstlerindeki beyaz-pembe taşlarda gezdi gözleri. Kaşlarım havalandı, gerçekten çocuğunu mu yargılıyordu? "Yok artık anne... Giyimim yüzünden mi?"
"Sadece giyimin değil Felix. İleride bir gün ölürsen yerine geçebilecek kendi kanından bir çocuğun olmayacak! Bizim gibi normal değil-"
"Anne!" Gözlerim anında sulandığında çığlık attım sinirden. Belki de annemin benim hakkında düşündüğü şeyler kalbimi kırmıştı. "Bu hale gelmemin ası sebebinin babam olduğunu biliyorsun! Keşke bir gün çıkıp da engelleseydin babamı ama yok, kocan rahat etsin yeter! Anne, babam bana dokundu ya dokundu! Bir babanın çocuğuna dokunması gibi değil, bir adamın orospusuna dokunması gibi dokundu! O adamı," dedim sesimi indirip. Anneme yaklaştım ve korkmuş yüzüne doğru eğildim. "Senden daha iyi tanıyorum. Korkmak?" Silahımı çıkartıp anneme doğrulttuğumda içim gidiyordu ancak kendimi kanıtlamak zorundaydım.
"Gözümü bile kırpmam, anne."
Silahı tekrardan cebime koydum. Yaşlarımı koluma sildim ve kapıdan dışarı çıkıp koridorda merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden aşağı inerken bağırdım. "Yarın akşam yemekte yokum, randevum var." durdum ve derin bir nefes aldım. "Hwang'la, konuşmak istiyormuş. Şefe söylersin çok yemek yapmasın. Belki zehirler de geberir giderim, sen de rahatlarsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love of the Mafia
Fanfictionİki ayrı mafya elebaşı: Hwang ve Lee. Birbirlerine küçüklükten beri düşman olarak büyüyen iki adamın savaşının ölümle sonuçlanmasının sonucu oğullarının onların yerine geçmesiyle başlayan yeni bir savaş. Travmalarla büyüyen, babalarının intikamını a...