Hyunjin'in Ağzından...
Başım ağrımaya başlamıştı artık. İki gündür koluma sokup çıkartılan iğne ve aldığım serumlar yüzünden alkol de alamıyordum ve bu gittikçe daha da canımı sıkıyordu. Soonhe her şeyi mahvetmişti, Jeongin gitmişti, Minho'nun şirketini patlattığımdan işin içine polisi geçin sanki silah şirketi çok önemliymiş gibi devlet adamları da karışmıştı. Yakında hapsi boylardım.
Ayağa kalktım. Kolumdaki serumu çıkartıp ofisten çıktım ve üst katta kullanılmayan misafir odasının kapısında durdum. Elim kapı kolundayken derin derin nefesler almaya başladım. Kapıyı tıklattım ve içeriden zarif bir ses "Buyurun." dediğinde titreyen dizlerimle içeriye girdim ama yüzüne bakamayıp kapıyı kapattığımda alnımı kapıya yasladım.
"Siz... kimsiniz? Ben neden buradayım?"
"Hwang'la... anılarınızı hatırlıyor musunuz?" Odada sadece nefes sesleri vardı. Hışırtılar duyduğumda biraz arkama baktım ve yataktan kalkmış oturuyor olduğunu gördüm.
"Siz... kimsiniz?" Sesi gözlerimi doldururken boğazıma bir yumru oturduğunda hıçkırmadan edemedim. Başımı kaldırıp yukarıya bakarken derin bir nefes aldım ve arkamı dönüp sırtımı kapıya yasladım.
"Bay Hwang'ın vasiyetlerinden biri sizi korumamdı, Bayan Hwang. Geç kaldığımız için kusura bakmayın." Yatağa, hemen yanına oturdum ve dokunmadığı o tepsiyi kucağıma alıp çorbaya kaşığı değdirip biraz aldım, üfledikten sonra ona uzattım. "Hadi... Bunları yemeniz lazım ki çocuklarınızı bulabilesiniz."
"Evet... Evet, çocuklarım!" Annem kaşığı ağzına alırken gözlerimden akan yaşı omzuma sildim ve çorbadan bir kaşık daha aldım.
"Yaşadığınızı kimse bilmiyor muydu?"
"Bilen birisi vardı." dediğinde kaşlarımı çattım. Çubuklarla tavuk parçasını tutup uzattım ve zayıf çene kaslarıyla annem tavuğu çiğnerken gözlerine baktım hep. Onu hayatımda ilk kez görüyordum, annem olduğunu bilerek ona bakıyordum. "Bay Lee... Biricik aşkım."
Tepsi elimden düştüğünde yanmamla ayağa fırladım ama yanmamla ilgilenmiyordum. "Bay Lee mi?" diye sordum titreyen sesimle. "Leelerle ne işiniz vardı?"
"Uyuşturucuyu bırakmam karşılığında beni koruyacağını söylemişti ama sonra ona aşık oldum... Hwang gibi beni... dövmüyordu." dediğinde babamın elinin sertliğini annemin üstünde düşündüm. Üstüm başım kirliyken yatağa oturacaktım ki annem ayaklandığında elleri gömleğimi buldu. "Yandınız, deriniz daha fazla tahriş olmasın." Annem gömleği üstümden çekip çıkartırken elleri çıplak tenime değdiğinde nefesim kesildi. Gömleği çıkartıp çekmecelere ilerledi ve karıştırarak bir tane yanık kremi çıkarttı.
"Bu iyi gelir... Buyurun..." Dokunsun bana istedim. Annemi bir kez daha hissetmek, belki de ileride beni babamın kabuslarından koruyacak o elleriyle değsin bana istedim. "Kremlere dokunamıyorum, bir tür tik gibi düşünün, rahatsız oluyorum. Rica etsem?.."
"Ah, tabii ki!" Beni omuzlarımdan tutarak yatağa oturttu ve yanıma zarifçe oturup kremi eline sıktıktan sonra karnımda yanan yerlere sürmeye başladı. "Öyle çok yanmamış, şanslısınız. İsminiz neydi?"
"Hyun- Hyunsuk." Kremi sürdükten sonra ayağa kalktı ve ilacı çekmeceye koyup tekrar yanıma gelirken olduğu yerde kaldı. "Sırtınıza ne oldu?" diye sordu sakince sanki canımı yakan bir anı olduğunu anlamış gibi. "Babam dövdü." dedim hiç utanmadan.
"Ne kadar kötü bir babaymış... Anneniz nerede? Hiçbir şey yapmadı mı babanıza karşı? Benim bir oğlum olsa," bir an duraksadığında arkamı dönüp ona baktım. Gözleri ellerindeydi, titreyen ellerinde. "Bir oğlum olsa yaşadığını bildiğim ona zarar gelmesin diye kendi canımı Tanrı'ya yalvarırdım ona versin diye..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love of the Mafia
Fanfictionİki ayrı mafya elebaşı: Hwang ve Lee. Birbirlerine küçüklükten beri düşman olarak büyüyen iki adamın savaşının ölümle sonuçlanmasının sonucu oğullarının onların yerine geçmesiyle başlayan yeni bir savaş. Travmalarla büyüyen, babalarının intikamını a...