Bir Gerçek Var, Çok Büyük Bir Gerçek

486 83 30
                                    


     Merdivenlerden inerken ayakkabılarımın zincirlerinden çıkan sesler duvarlarda yankılanıyordu. Elimdeki feneri açmaya çalışırken aşağıya yaklaştıkça sesler duymaya başladım. Sesler, Hwang'ın olduğu depodan geliyordu.

     "Ne oluyor lan?.." Sessizce mırıldanıp kapıyı açtım ve kapıyı açmamla sesler kesildi. Feneri açıp yüzüme tuttum ve anında 'bö' diye bağırdım yüksek sesle. Hwang bir anlık irkilse de artık sinirimi bozmaya başlayan gülüşünü duydum.

     "Sen neden korkmuyorsun ya... Kork diye o kadar burada tuttum seni hala..."

     "Anlamadığım bir şey var," dediğinde feneri ona tuttum ve gözlerini kapamasına sebep oldum. Feneri dik bir şekilde yere koyup köşede duran sandalyeyi aldım ve tam karşısına geçip oturdum. "Bu tavan neden bu kadar yüksek? Burası alt tarafı bir depo ve kullanılmadığı çok belli... Kullanılmayan bir depon var ve kocaman ama sen insanları dövmek için kullanıyorsun."

     "Seni dövdüler mi ki?" Diye sordum kaşlarımı kaldırıp. Başını iki yana salladı ve tekrardan güldü. Depoyu kaplayan sessizlikle bedenim gerilirken Hwang'ın mırıldanışını duydum.

     "Dövülseydim bu kadar sakin olmazdım." Cümlesi kafamı karıştırmıştı. Sandalyeden kalkıp iyicene ona yaklaştım ve gözleri bir anda gözlerime kalktığında yutkunmak zorunda kaldım. Yüzünü ilk defa bu kadar yakından görüyordum. Daha doğrusu resmen bir bilim adamı gibi inceliyordum. Belirgin çene hattı, dolgun dudakları, ince gözleri, yüzündeki o belirsiz ifade...

     "Babalarımızın arasında ne olduğu hakkında en ufak bir fikrin bile yok, değil mi Hwang? Eğer biliyor olsaydın şu anda bu kadar sakin olmazdın."

     Kaşları çatıldı. Dudakları aralandı ve başını biraz aşağıya eğdi. "Sen Felix Lee misin?" Diye sorduğunda kaşları çatılan bendim. "Lee'nin tek oğlu sen misin?"

"Kim olacaktı? Bana gelmiyor muydun?"

"Tabii ki sana geliyordum, Jisung'u sen gönderdin çünkü."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Minho'ndan silah yaptığı için benim gönderdiğimi mi düşündün?"

"Sana... Silahları Minho'ya yaptırdığını söylediğimi hatırlamıyorum?" Kırdığım potla dudaklarımı birbirlerine bastırdım ve hemen arkamı döndüm. Yerde dik duran fenere tekme atıp düşmesini sağladım ve etraf tamamen karanlığa boğuldu.

"Seni yalnız bırakıyorum Hwang, travmanla..." ve çıktığım kapıyı kapatıp onu karanlığa, travmasına bıraktım.

Jisung'un Ağzından...

Öğrendiğim gerçeklerle terk ettim Hwang'a ait fabrikayı. Ellerim ceplerimde, ağzımda sigaramla araca bindim ve şoföre işaret edip motoru çalıştırmasıyla fabrikanın bulunduğu ortamdan ayrılmış bulundum.

Evimin bulunduğu uzun sokağa girdiğimde karşılaştığım konvoyla ani fren yaptık. Siyah mat jeepten inen tanıdık yüzle kaşlarımı çattım. Bana sinirli bir şekilde bakıyordu ve dişlerini sıktığını görebiliyordum.

Cebinden çıkarttığı silahı şoföre doğrulttuğunda hemen eğildim ve ani cam kırılma sesiyle başımı kaldırıp şoförün yana düşen başına, etrafa saçılan kana baktım.

"İn aşağı!" Diye bağırdığında yutkundum. Yaptığım bir hataydı ancak gerçekleri öğrendiğinde onun da tepkisi aynı olacaktı.

"Ne yaptığını sanıyorsun?!" Diye bağırdım sinirle. Güldüğünde gözlerim istemsiz dudaklarına kaydı ancak şimdi sırası değildi, biliyordum. "Neden adamın kafasına sıktın? Senin benim şoförlerime karşı bir garezin mi var?! Bu ay işe aldığım on ikinci şofördü bu! Seri katil oldun iyicene, silah üretiyorsun diye insan öldürme yetkin yok senin!"

"Bağırma bana." Dedi sakin bir ses tonuyla. Bozulan sinirlerim gülümsememe neden oldu. "Sen bana ne yaptırdın lan?" Dedi bir anda tükürerek ve çenemi sıkıca tutup gözlerimi gözlerine kenetlememe neden oldu.

"Hyunjin'e ihanet ettirdin sen bana, Jisung Han. Bu kadar fazla özel silah istemene bir şey dememiştim ancak altın silah istediğinde şüphe duymalıydım... Nerede?"

"Ne nerede?" Diye sordum ve çenemi kurtarıp bileğini sıkıca tuttum. Onu kendime çekerek kulağına yaklaştım. "Ayrıca bir daha beni adamlarının karşısında küçük düşürmeye kalkma sakın. Siken sen değil ben olurum ve bu gerçek anlamda bir sikme olmaz, Lee Minho."

     "Hyunjin, nerede?" Dediğinde derin bir nefes aldım. Cebimden telefonumu çıkartıp saate baktım ve Jeongin ile olan konuşmamın iki saat sürdüğünü, oradan çıkıp da buraya gelişimin yarım saat sürdüğünü hesap ettikten sonra sevgilime döndüm.

     "En son Bay Felix'in yanına gideceğini sinirle söyleyip çıkmıştı... İki buçuk saat önce. Git evinde bekle." Deyip arkamı döndüm ve aracın şoför kapısını açıp cesedi çekiştire çekiştire Minho'nun tam önüne bıraktım. "Eğer iki saate dönmezse sorun var demektir. Şu pisliğini de temizle." Tekrardan araca döndüm ve bir adım atıp topuklarımın üstünde yeniden ona döndüm. "Ayrıca yeni bir araç borcun oldu, listeye eklersin." Ve araca binip gaza basarak adamlarının geri çekilmesiyle evime doğru yol aldım.

     Bahçenin kapısı açıldığında arkamdan ani fren sesi duydum ve dikiz aynasından baktığımda Minho ile göz göze geldim. Kapıyı açıp aşağı indiğinde hızlı adımlarla kapımı açtı ve beni aşağı indirip korumayı kolundan tutarak şoför kotluğuna bindirdi ve daha ben ne olduğunu anlamadan beni kendi arabasına yönlendirdi.

     "İşim var, üzerimi değiştirip fabrikaya gitmem lazım. Ne yaptığını sanıyorsun?"

     "Benim de işim var ama senden önemli olduğunu sanmıyorum."

     Kapıyı açıp beni koltuğa oturttu ve direksiyon başına geçip sonu göl olan sokakta ilerlemeye başladı. "Ne soracaksın?" Dedim mırıldanarak, gözlerim ağaçlardaydı.

     "Hyunjin, öyle kolay kolay fabrikadan çıkmazdı. Ne öğrendi, ne duydu da çıktı gitti?"

     "İçeri silahla daldım, Jeongin söylemiştir." Başını bir anda bana çevirdiğinde bu sefer arkasından çevirdiğim oyun hakkında yalan söylememiş olmam onu şaşırtmış olmalıydı. "Jeongin ile konuştum... Bir gerçek var Minho, Hyunjin'in bilmediği ve Felix'in de tam olarak bildiğini sanmadığım büyük bir gerçek var." Gölün hemen kenarında arabayı durdurdu ve kemerini açıp önüme doğru eğildi. Kemerimi açarak beni üstüne çekti ve sırtım direksiyona çarptığında korna sesiyle korktum. Koltuğu arkaya yatırdığında hemen üstümdeki ceketi çıkartıp arka koltuğa fırlattı. Elleri yeleğin düğmelerine gitti.

     "Ne konuştunuz? Anlat bakalım babacığına."

Love of the MafiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin