Sadık

343 69 39
                                    

Felix'in Ağzından...

Kahkaha atmaktan karnım ağrıdığında burnumdan derin nefesler alıp ağzımdan vermeye başladım ancak bu hareketi yaptıkça daha fazla gülesim geliyordu. Annemler ne olduğunu anlayamadığından bir Chris'e bir bana bakarken ben deli gibi gülüyor, Chris'in kızaran yüzünü daha fazla nasıl domatese çevirebilirim diye uğraşıyordum.

"Yeter bence." dedi Chris kolları göğsündeyken. "Bir saattir gülüyorsun, çenen çıkacak." Kız kardeşim belki de beşinci suyu uzattığında bardağı ağzıma diktim ve tüm suyu içtim. Tekrar derin bir nefes alıp verdiğimde biraz daha sakinleşiştim.

"Felix," diye mırıldandı annem. "Neye güldüğünü söyler misin?"

"Anne bu," deyip tekrar güldüm ancak kısa sürdü. Chris'i gösterim kız kardeşlerime döndüm çünkü annemin zihniyeti bunu kaldıramayabilirdi. "Hwang'ın sağ kolu Jeongin bunu öpmüş!"

"Ne?!" Kız kardeşlerim de kahkaha atarken tekrardan gülmeye başladım. Chris bir anda sofradan kalkıp gittiğinde hemen peşinden koştum. "Ya Chris, bekler misin?"

"Bekleyemem." bir anda evden çıkıp bir arabaya bindiğinde güvenlikten beyaz olan aracın anahtarını aldım ve peşinden ilerlemeye başladım. Telefondan sürekli Chris'i ararken onu arabayla hemen arkasından takip ediyordum.

"Ya, alıngan deli ya..." Nereye gittiğini biliyordum. İzin alıp birkaç saatliğine yanımdan ayrıldığında başka bir babadan olan kardeşine giderdi hep. Kardeşinin babasıyla Chris'in arası iyi olduğundan gayet iyi geçiniyorlardı ve bu kalbimi kıran... bir şeydi.

     Gaza biraz daha asıldım. Chris sola doğru döndüğünde hafif yavaşlayıp sola dönüyordum ki hırkamın sarkık kolları direksiyona karıştığında risk almamak adına frenleyip durdum. Zaten yol bomboştu bu yüzden rahattım.

     "Hay sikeyim... Şu hırkanın kolu bir götüme girmedi ya!" Hırkamı direksiyondan kurtarıp etrafıma dikkat ederek tekrardan yola çıkmak için yan aynaları kontrol ederken sağımda kalan aynadan ağacın arkasında birisini gördüm. Direkt olarak arabaya bakıyor ve hareket etmiyordu. Üzerindekiler simsiyah olduğundan yüzünü göremiyordum.

     Silahımı çıkartıp mermilerini doldurdum torpidoda kalanlarla ve arabadan indim. Bu sefer tam bana bakıyordu. Ona baktığımı, fark ettiğimi bilmesine rağmen öylece duruyordu olduğu yerde. Kapıyı kapatıp bana bakana doğru ilerlemeye başladım. Adam sanki ben şaka yapıyormuşum gibi bana bakarken sinirlerimin bozulmasıyla güldüm. "Hwang mı gönderdi seni? Yoksa babamın düşmanı mıydın?" Bir anda ağacın arkasına geçip ortadan kaybolmasıyla adımlarımı hızlandırdım ve onun gittiği yöne doğru ilerlemeye başladım.

     "Tanrım, beni sınıyor musun?" diye kendi kendime sordum ormanın içerisine doğru ilerlerken. Önümdeki hışırtıları dinleyerek takip ederken boş bir araziye çıktım kocaman yaprakları olan ağaç dalını kaldırıp. "Tanrım, kimin oyunu bu amına koyayım?!"

     "Ben hayatım boyunca bir çizik bile almamışken bedenime... sen hem vuruldun hem de yüksek dozda uyuşturucu ile hastaneye kaldırıldın. Her haftanın o günü uyuyabilmek için hastanemden ilaç kaçırtıp kendini erkenden uyutuyorsun. Ne kadar acınası bir haldesin oğlum, hiç ayna karşısında kendine baktın mı? Yüzünü parçalarken nasıl bir hasta olduğunun farkına varamadın mı?"

     Bu ses, konuşma şekli, 'oğlum' deyişi, beni canım yokmuşçasına yaralaması... Silahı tutan elim titremeye başladığında arkamı dönemedim. Gözlerim dolmaya başladı. Babam arkamda duruyordu, neredeyse bir ay sonra şimdi arkamdaydı hem de canlı kanlı.

Love of the MafiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin