Hyunjin'in Ağzından...
Telefonu kapatıp hızlı adımlarla şirketten çıktım ve korumaya anahtarı vermesini söyleyip anahtarı havada kaptığım gibi araca atladım. Motoru çalıştırıp camı aşağı indirdim ve bana doğru eğilen korumaya doğru konuştum.
"Jungsuk'a haber ver sana araç getirsin. İşim uzun sürebilir."
"Nereye gittiğinizi öğrenmem lazım efendim, ablanız biliyorsunuz-"
"Ablam demişken ablamı buraya göndert. Kardeşinizin emri de, burada çalışsın. Bir görüşmem var." Camdan kolumu uzatıp gaza bastım ve navigasyondan buradan şirketime doğru olan yolu bilmediğim için şirketimin yolunu tarif ettirdim.
Yarım saat içinde ara sokaklardan geçerek şirketime vardığımda arka kapıdan giriş yaptım. Güvenlik beni gördüğünde korkarak bağırdığında gülüp omzuna dokundum. "Korkma, daha korkacağın kadar büyük biri değilim. Ne de olsa siyasetçiliğim yok, değil mi?"
Merdivenlerinden çıkıp zemin kata ulaştım ve üzerimdekileri düzeltip kapıdan çıktım. Çalışanlar beni gördüğünde şaşırıp kaldığında her birine açıklama yapmak uzun süreceğinden büyük adımlarla asansörlere ilerledim. Cebimdeki silahı çıkartıp mermileri kontrol ettim ve şarjörün boş olmasıyla küçük bir küfür mırıldanıp açılan kapıların arasından geçip ofisime doğru ilerlemeye başladım.
Lee Minho... Jisung'un denek olarak kullanıldığını bir şekilde öğrenmiş olmalıydı.
"Bu habersiz ziyaretini neye borçluyum, Minho?" Ofise girdiğimde elindeki çerçeveye bakıyordu. Ablamla olan küçüklüğümü sıkıştırdığım çerçeveyi yere bıraktı ve bana döndü elleri ceplerinde.
"Fabrikamı patlatmana ve sevgilimi denek olarak kullanmanıza."
"Lee ile işbirliği yaptığımı mı söylüyorsun?"
"Sevgilimi denek olarak kullananın Lee Felix olduğunu söylemedim." Demesiyle ensemde hissettiğim acıyla bedenim gerildi ve bilincim kapandı...
"Hwang Hyunjin? Ah, ölmedin daha uyan." Boğuk bir ses kulağımın dibinde yankılandığında gözlerimi araladım. Bir sandalyede oturuyordum, ellerim sandalyenin arkasında kalın bir ipe bağlıydı ve bedenimi sandalyenin sırtına bağlıydı. Ayaklarımı hareket ettirmeye kalktığımda sandalyenin ayaklarına bağlı olduklarını fark ettim.
"Boşuna kıpırdanma, her yerin bağlı. Neden burada olduğunu merak ediyor musun?" Gülümseyip başımı iki yana salladım. "Ama ediyor olman lazımdı... Eğlencesi oradaydı çünkü-"
"Merak etmiyorum dedim." Dediğimde bir anda bağırdı. "Ben sana konuş demeden konuşamazsın!" Yüzüme yediğim bir kova dolusu suyla yüzümü aşağı çevirip ağzımdan derin bir nefes aldım. Minho'yla tanıştığımız gün babamın bana bağırıp elindeki su dolu bardağı bana doğru fırlatmasını hatırlatmıştı bu bana.
"Hadi, bağır! Babana 'özür dilerim' diye bağırdığın gibi bana da bağırsana ulan orospu çocuğu!"
"Bunu da çok duymaya başladım..." diye mırıldanıp gözlerimi Minho'ya çevirdim. "Amacın ne?"
"Heh, işte böyle sorarsın." Önüme bir sandalye çekip oturdu ve kollarımı göğsünde bağladı. "Biricik sevgilime ne yaptınız?"
"Ne yaptık biliyor musun?.. Bütün yüzü uyuşturucudan şişmiş durumda. İlacın yapımında yanlış bir madde kullanılmış ve biricik sevgilin şu anda serum alıyor. Ölmemesi için." Yüzüme yediğim yumrukla sarsıldım. Ellerim titrerken bütün çocukluk anılarım canlandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love of the Mafia
Fanficİki ayrı mafya elebaşı: Hwang ve Lee. Birbirlerine küçüklükten beri düşman olarak büyüyen iki adamın savaşının ölümle sonuçlanmasının sonucu oğullarının onların yerine geçmesiyle başlayan yeni bir savaş. Travmalarla büyüyen, babalarının intikamını a...