Belediye başkanı yardımcısı koltuğa oturduğunda önümdeki kız kardeşlerime, Hyunjin'in ablasına, Chris ve Jeongin'e bakıyordum. Diğerlerine bakamıyordum çünkü onların geleceğinden bir haberim yoktu ve o kadar garip hissediyordum ki onların karşısında bu halde! Ah diğerleri kim mi?
Changbin, Seungmin, Park Jimin, Jeon Jungkook... Akıl hastanesinden Hyunjin'in özel izinle getirttiği Lee Minho bile buradaydı ve inanın bize hiç iyi bakmıyordu. Sonuçta gözlerinin önünde sevgilisini öldürmüştük ve şimdi de evleniyorduk. Tanrım, ne büyük yük ama!
"Bay Felix, beni dinliyor musunuz?" Başkan yardımcısına döndüğümde herkesin bana baktığını o an fark ettim. Küçük bir özür mırıldanıp sorduğu soruyu bir daha sormasını istedim. "Hwang Hyunjin'i ömür boyu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Başımı ona doğru çevirdim ve bana bakan gözlerinde galaksiyi değil hayır, kendimi gördüm. Kahve harelerinde kendimi pespembe bir bulutun içinde gördüm. Dudaklarında bana bakarkenki o gülümsemeyi gördüm. Elimde elini hissettim ve belki de hayatımı değiştirecek olan o kararı verdim.
"Evet, kabul ediyorum."
Her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Hyunjin'in konuşması, kız kardeşlerimizin şahitlik yapması, üçünün de ağlaması, Park Jimin'in ve Jeon Jungkook'un bize sarılması (beklemediğim bir şeydi çaktırmayın), Minho'nun küfürler yağdırarak seri katil gibi bize elinde bıçakla koşması, Jeongin'in onu etkisiz hale getirmesi -ki bunu da silahın arkasıyla Minho'nun ensesine vurarak yapmıştı-, Chris'in kendisine gelen telefonla bir anda fırlayıp gitmesi ve sadece birkaç dakika sonra aldığımız haberle üzerimizdekileri çıkartmadan binadan ayrılışımız.
"Ne olmuş?" diye sordum elimi kalbime götürdüm sakinleşmek için çabalarken. "Yaşıyor mu?" Hyunjin telefonu kulağından çekti, kapattı ve arka koltuğa fırlattı. Araba yavaşlarken alacağım cevabı düşünmekten beynimi yiyordu düşüncelerim.
"Yaşıyor." Mırıldandığından çok zor duymuştum. Ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi verirken gözlerimden akan yaşlarla hıçkırdım. Babası olacağımız çocuğu kaybetmeye o kadar yaklaşmıştık ki on dakika içerisinde herhalde beş kere panik atak geçirmiştim.
"Chris'in bizden önce gitmesi iyi olmuş..." Hyunjin ona uzattığım eli sıkıca tuttu ve yüzünü bana döndürdü. "Sakinleş artık," dedi. "Bak, yaşıyor hayatımıza kardeş olarak giren ama babası olacağımız velet." Gülecektim ki korna sesiyle ani fren yapmamız bir oldu. Hyunjin direskyonu sıkıca kavrarken araç kaydı ve sol tarafımızdan aldığımız darbeyle iki araç arasında sıkışıp durdu araba.
"Siktir... İyi misin?!" Korkmuş yüzüme bakarken bunu çok normal karşılamış gibi bakıyordu bana. "Felix? Sevgilim? Bana bak, derin derin nefesler al."
"Çok... normal karşıladın?" diye fısıldadım onun dediği gibi derin nefesler alırken. Başını iki yana salladı ve başını bizi önümüzden sıkıştıran araca daha doğrusu servise çevirdi. Baktığı servise döndüğümde şu anki cumhurbaşkanının partisinin servisi olduğunu gördüm. "Planlı yapıldı." dediğinde dikiz aynasından arkamızdaki araca baktım ve yüzü gözü kapalı birisinin bize baktığını gördüm.
"Bizi öldürmeye çalıştılar?" Sorarcasına konuştum. Gerçek kafama dank ettiğinde kendimi arka koltuğa attım ve açıkta kalan kapıyı açıp arabadan indim. "Geberteceğim lan sizi!" diye bağırıp arkamızdaki aracın şoförüne yaklaştım. Gözleri bir anda kocaman oldu ve aracı geri sürmeye çalışacaktı ki başka bir şey gördü ve durdu. Başımı çevirdiğimde Hyunjin'i elindeki silahla öylece dikilirken gördüm.
"İn aşağı!" Herkes bize bakarken yine kameraların hedefi olmuştuk. "İn!" Daha yüksek sesle bağırdığımda adam aşağı indi ve ayaklarıma kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love of the Mafia
Fanfictionİki ayrı mafya elebaşı: Hwang ve Lee. Birbirlerine küçüklükten beri düşman olarak büyüyen iki adamın savaşının ölümle sonuçlanmasının sonucu oğullarının onların yerine geçmesiyle başlayan yeni bir savaş. Travmalarla büyüyen, babalarının intikamını a...