Hava yağmurluydu. Gri bulutların kapladığı gökyüzünden korkunç yağmur damlaları yeryüzüne hücum ediyordu. Ormanın içine, ağaçların yapraklarına, toprağa düşüyordu. Ve de bu ormanın derinliklerinde kimsenin bilmediği gizemli, terk edilmiş bir kulübeye.
Basit tahtadan bir kulübeydi. Tek bir odası vardı. Fakat üstü kapalıydı. Bir kapısı vardı ve kapının yanında da bir pencere. Pencerede cam yoktu. Kulübe fazla küçüktü fakat bir evi andırıyordu. Belki de bundan dolayı terk edilmişti. Mimari hataları yüzünden.
Fakat evi yıkıp malzemeleri alabilirlerdi. Anlaşılan bunu yapacak zamanları olmamıştı.
Bu kahverengi tahtadan ev soğuğu biraz olsun engelliyordu ve yağmurun girmesine izin vermiyordu.
Kulübenin içerisinde kahverengi saçlı bir genç uzandığı zeminde gözlerini açtı. Sırtında ve göğsünde bir yumuşaklık vardı. Yünmüş gibi hissettirdi. Saçlarını gördü. O kahverengi saçlar uzamış ve yüzünü kapatmaya başlamıştı. Ensesini gıdıklıyordu.
Karanlıkta uzun bir bekleyişin ardından bir daha ışığı göremeyeceğini hatırladı
'Neredeyim ben?'
Ansızın bu soru zihninde canlandı fakat kalkmaya çalıştığında korkunç bir acıyı aniden göğsünde hissetti.
Bu acıyı biliyordu. Yaralanmıştı. Bir kez daha.
Üzerindekinin hayvan kürkü olduğunu anladı. Altındakinin de. Anlaşılan Kasuur onu buraya getirmişti fakat ormana gidip de bir kaç hayvanı avlayacak cesareti bulmasına bir an olsun şaşırdı Mais.
Sonrasında Kasuur'un bunu hep yaptığını düşündü. O köyde büyümüştü ve güçlü biri olarak yapması gerekenler vardı.
"Bu kadar kolay mı sanıyorsun?!"
Aniden Mais dışarıdan gök gürültüsü gibi bir kükreme duydu. Bunun Kasuur'a ait olduğunu anlayabiliyordu. O anda üzerindeki kürkü attı ve yanı başındaki değneğe tutunarak ayağa kalkmaya çalıştı.
Süründü. Pencerenin kenarına geldiğinde yağmur damlaları yüzüne vurmaya başlamıştı. Dışarısının soğuğu da onu titretti. Hemde o güçlü bedenine rağmen. Anlaşılan çok kötü bir şekilde yaralanmıştı. Kasuur'un onu hayatta tutmayı nasıl başardığını merak etti.
O göremiyordu fakat korkunç bir şekilde dikildiğini görürse Mais'in dehşet içerisinde kalacağını tahmin edilebilirdi. Kasuur onu delik deşik etmişti.
"Benim üzerimde deney mi yapıyordun?!"
Bedenini biraz yokladıktan sonra zaten bedeninin durumunu fark etti.
Üzerine kürkü sardı ve kendini sakinleştirdikten sonra kulübenin kapısına yöneldi. Yağmurun soğuğunu düşünmeden dışarı çıktı.
FİUUU...
Anında üzerine doğru gelen köken enerji dalgasını hissetti. Elbette Mais Köken Enerji Alemine ulaşmamıştı fakat eşiğindeydi ve tecrübeleriyle de köken enerjinin ne olduğunu çabucak çözebilmişti.
Kasuur bir köken ustası ile mi savaşıyordu?
Hayır, yağmurun altında bir karaltı vardı. Köken enerjinin kaynağı oydu fakat o Mais'in tanıdığı biriydi. Kasuur'un ta kendisiydi. Hırçın bağırışlarından onu tanımamak mümkün değildi.
Köken enerji dalgaları dengesizdi. Kasuur Köken Enerji Alemine ulaşmıştı fakat köken enerjiyi kontrol etmede acemiydi. Onu bu güçle ilerleten şey elindeki beyaz parlak kılıçtı. Yağmurun ve karanlığın ortasında bile Mais onu görmeden Jong'un köken silahı olduğunu anlayabiliyordu. Bu enerjiyi Kasuur'a kontrol ettirebilecek tek şey Kasuur'un da önceden gördüğü o kılıçtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Antik Ölümsüzün Günceleri
FantasyBir imparatorun çocuğu yetişim için yetersiz olsa da bilgeliği onu hayatta tutar. Mais her şeyini kaybettiğinde ve kör olduğunda artık yaşamak için bir nedeni olmadığına ikna olmuştur. Sadece kısa bir süre sonra ona intikamı için umut verecek yetene...