İlk ay her şey zordu. Körlük hareket etmeyi zorlaştırıyordu. Fazla etrafta dolanırsa ya bir şeylere çarpar ya da düşerdi. Karanlıkta kalmak bir ürkekliğe sebep olmuştu. Yaptığı her hareketten şüphe duydu. Fakat o bir gelişimciydi. Korkamazdı. Zayıflık gösteremezdi. Yoksa üzerine basarlardı. Özellikle böyle bir durumda hareket etmek için özgüvene ihtiyacı vardı. Kendini ezidremezdi. Özellikle bunca yıldır istediği güce kavuştuktan sonra. Gözleri olmasa da bu hissin tadını çıkarmak istedi. O yüzden her gün antrenman yaptı.
Fakat Mais açıkça yetersizdi. Ne kadar çalışırsa çalışsın başarılı olamadı. Doğum gününden bir ay sonrasında da 3 ay sonrasında da hala ilk aşamadaydı. Oysaki Kasuur Köken Enerji aleminde bile bir canavar gibi yükseliyordu.
Onun güçlü olmasını istedi. Bu yüzden Mais ona Çekirdek Aleminin zirvesinde bir teknik öğretmeye karar verdi. Geçmişte onun öğrenme konusunda bir dahi olduğunu kanıtlayan şeylerden biri de buydu. Daha Çekirdek Alemine geçmemişti. Daha Başlangıç Alemine bile adım atmamıştı fakat bu seviyede bir tekniği Çekirdek Aleminde eşsiz bir güce sahip olan dahi Logos'tan önce kavramıştı. Onun kavrama yetenekleri gelişiminin çok ötesindeydi.
Mais ilk anda fark etmişti. Kasuur belki Logos kadar bile iyi kavrayamıyordu. Fakat o kadar iyi olmak zorunda da değildi zaten. Logos eşsiz bir dahiydi. Abileri ile yarışabilecek kavrama yeteneğine sahipti ki bu imparatorlukta ilkti. Teknikleri kavrama açısından yarışamayacağı tek kişi kendisi ile aynı jenerasyondan gelen 3. Prensi. Yani bizzat Mais'ti.
Kasuur köken ustası olduğu günden itibaren Mais ile beraber Tao meditasyonlarına katıldı. Ölümsüz Beyaz da katıldı. Mais küçük tilkiye ne kadar öğretmeye çalışırsa çalışsın gelişimi yükselme belirtisi göstermiyordu. Kendisi nasıl Tao ile gelişiyorsa o da ölümü ile gelişiyordu fakat Mais ona bunu yapamazdı.
Onu ölümle yüzleştiremezdi.
Bu yüzden kendisiyle beraber Tao'yu öğrenmesini istedi. Zaten Bilge Alemindeydi. Tao'ya adım atmıştı. Daha da ilerleyebilirdi. İlerlemek zorundaydı.
Kasuur meditasyonun derinliklerini öğrendi. Bu zaman diliminde ve hatta bundan sonraki zaman dilimlerinde Mais Kasuur için bir usta oldu. Ona bildiklerini öğretti. Ona yol gösterdi. Ona ihtiyacı olanları verdi.
Kör ve ondan küçük bir çocuktan ders almak gururuna dokundu mu? Hayır, çünkü o kör çocuk bir yerlerini yırtıp çalışırken kendisi boş boş dolanmış ve hatta ormanı geçmeye korkmuştu. Arkadaşlarını beklemesinin sebebi onlarla maceralara atılmak istemesi miydi? Saçmalık! Korkuydu!
Belki bu duyguların küçük bir çocuk için açık olmadığını ve hatta iç güdülerine, kıskançlığına yenilmesini bekleyebilirdiniz. Fakat hayır, Kasuur bir köylü olmasına rağmen kendisi ile hayvanlar arasındaki farkı herkesten daha iyi anlamıştı. O çirkef duyguların ona hükmetmesine izin vermeyecek biriydi. O böyle duygularla yetişmemişti. Bu yüzden ne kadar birini öldürmüş olsa da bunu bilerek yapmadı. Ne kadar intikam almak istese de gerçekten bunu yapmak için içerisinde bir arzu yoktu.
Aynı nedenle Mais'in bu zenginliği ve bilgeliği onu kıskançlığa sütüklemedi.
Elbette zamanla Kasuur da kıskançlığı öğrenecek ve insanlarla tanışacak. Bu durumda şimdiki duyguları varlığını sürdürecek mi emin değilim.
Mais ona arkadaşı gibi davranıyordu. Kasuur gerçekten bir gün bu duyguları unutur mu kimse bilemez.
Bu yüzden Kasuur kendini eğitti. Her akşam yağmurlu da olsa, çamur içine de batsa kılıcını salladı. Sırf o tekniği öğrenebilmek ve gelişmek için çok çalıştı. Bahane bulabilir miydi? Pek çok zaman. Mais yağmurlu günler dışarı çıkmazdı. Bunu ilk fark ettiğinde bu canını sıktı. Bir süre elinden geleni yapamadı ve hatta vazgeçmek istedi. Ne kadar o kör olsa ve hayat ona daha adaletsiz olsa da bir anlığına daha fazla çalışmak zorunda olan kendisi diye düşündü.
Aptalcaydı. Biliyordu.
O yağmurun altında o beyaz kılıcı tekrar tekrar savurmaya devam ettiği günlerden birinde Mais'in dışarı çıktığını gördü. Yağmurun altına girdi. Yüzündeki o yara iziyle ve gri gözleriyle daha ne kadar acınası görünebilirdi. Simsiyah saçları yağmurla ıslandı. Yüzüne yapıştı. Kasuur kılıç sallamayı bırakıp onu izledi. Nefes nefese alnındaki saçlarını çekti. Göbeğini kaşıdı. Bu göbek ne yaparsa yapsın kaybolmadı. Yine de bunu umursamadı. Yorgun gözlerini Mais'in üzerine dikti. O çocuğun üzerinde bu zamana kadar görmediği bir kıyafet vardı.
Kızıl bir cübbe. Parlaktı. Bu kasvetli yağmurlu günde bile gözlerini ağrıttı. Bir tür asaletle kaplanmış gibiydi. Mais onu giyince bir anlığına dikeldi ve kutsal bir insanın aurasını yaydı. Cennetten inmiş bir yargıç gibiydi. Cennetlerin adaletiydi. Fakat sadece bir an bu parlak kızıl cübbe üzerindeki tarihi sembollerle beraber kendini çamurun içinde buldu. Kirlendi. Pislendi. Mais kendini çamurun içine atmıştı. Yağmur damlaları üzerine yağdı.
"Hey, ne yapıyorsun?!"
Kasuur bağırdı. Fakat Mais tepki vermedi. Herhangi bir hareket dahi yapmadı. İşte o an Kasuur bunca zamandır düşünmediği bir şeyi düşündü. Nedeni. Mais'in neden yağmurda dışarı çıkmadığını. Neden o sıcak evde kaldığını. Ve bunu düşünmek onu utandırdı.
Az önce yağmurda bağırdığında Mais onu duymamıştı değil mi? O zaman yağmurdan başka bir şey duyamıyor muydu?
Kör olan birine kulaklık takarsınız ne olur?
Mais yağmurda kayboluyordu. Sağı ve solu damlalardı. Dışarı çıkmadı. Çünkü dışarısı sonsuz bir karanlıktı.
Mais kendini çamura attıktan bir süre sonra Kasuur onda farklı bir şeyler olduğunu anladı fakat bunun ne olduğunu bir kaç dakika sonrasına kadar anlayamadı.
Bir kaç dakika sonra Mais Köken Enerji Aleminin 3. aşamasına ulaştı.
Toprak Taosunun izini görmüştü.
Aylar geçti. Mais'in direktifliği ile Kasuur dövüş yeteneklerini geliştirdi. Her gün boz ayılarla güreşiyordu. Zorlandığı zamanlarda Mais değneği ile hayvanın zayıf noktalarına vuruyor ve onu alt ediyordu. Kasuur onun bunu nasıl yaptığını hiç anlamadı. Kör bir çocuk bu vahşi hayvanların zayıf noktalarını nasıl görebiliyordu?
Mais o günlerde kendini iyice simyaya adadı. Günlük Tao meditasyonları dışında gelişimle uğraşmayı bıraktı. Anladı ki ilerleyemiyordu. İşi kavrayışına bırakmak ve kendini simyaya adamak en mantıklısıydı.
Kördü. Bu yüzden işler onun için iyice zorlaşmıştı fakat bazı şeyleri anlamak için görmek gerekmiyordu. Özellikle simyada. İşlerin kötüye gittiğini anlamak için görmek kesinlikle berbat bir yoldu. Görerek anlaşılan hataların çoğu çıraklık seviyesindeki hatalardı. Mais bu seviyeyi çoktan geçmişti.
Kokladı ve kendi simya yolunu izlemeye başladı. Doğum gününden 6 ay sonra simya taosunun varlığını fark etti. Fakat onu kavrayamadı.
Bir Bilge Canavar ile oldukça güvendelerdi. Böylece 9 ay su gibi geçti. Mais 9, Kasuur 11 yaşındaydı. Kar yağıyordu. Fakat kulübenin etrafında pek kar yoktu. Bunun nedeni elinde beyaz parlak bir kılıç tutan yeşil saçlı 110 kiloluk bir çocuktu.
Evet, o lanet olasıca 11 yaşındaki çocuk tam olarak 110 kiloydu. Korkutucu bir şekilde şişiyordu.
Kılıcını her savurduğunda etrafında köken enerji dalgaları sakin su dalgaları gibi yayılıyor ve hiçbir canlıya zarar vermeden öylece yok oluyorlardı. Kasuur teknikte ustalaşmıştı. Artık tam kontrole sahipti. Fakat bunun için çok çabalamıştı.
Öte yandan Mais hiçbir şey yapmamış sayılırdı. Buna rağmen hala Kasuur'u her sabah kıçından şaplaklayabiliyordu.
Bunun nedeni Kasuur'un hiç sabırlı ve sessiz olmamasıydı. Onun aksine Mais bu dönemde sessizliğin ve sabrın önemini öğrenmişti. Kör birisi için gölgelerde beklemek rakibi ile eşit şartlarda savaşmasının tek yoluydu.
Ve bu eşit şartlarda Kasuur gibi birinin onu yenmesi imkansızdı.
9 ay geçmişti. O gün gündelik yaşamlarını değiştiren şey ormanın içinden duydukları bir çığlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Antik Ölümsüzün Günceleri
FantasyBir imparatorun çocuğu yetişim için yetersiz olsa da bilgeliği onu hayatta tutar. Mais her şeyini kaybettiğinde ve kör olduğunda artık yaşamak için bir nedeni olmadığına ikna olmuştur. Sadece kısa bir süre sonra ona intikamı için umut verecek yetene...