Bölüm 4: Lagos Ve Mais

66 12 0
                                    

Şehrin üzerine alevler yağdı. Gökyüzünde kudretli figürler uçuyor ve çarpışıyordu. Binalar yıkılıyor, insanlar ölüyordu. Çığlıklar dört bir yanı sarstı. Bariyerin her sarsılması ile şehrin içinde daha fazla bina yok oldu. Daha fazla insan öldü.

Gökyüzünde Tao'nun kudretli figürleri güçlerini konuşturuyordu. Bir korsan ellerini çırptı ve ses dalgaları şehirdeki yüzlerce binayı yok etti. Ardından bir mızrak gökyüzünde yıldırıma dönüştü ve korsanı ikiye böldü. Mızrak geriye dönemeden altın bir parlaklık yıldırıma dönüşmüş mızrağı sardı. Yerin altında saklanan bir figür ellerini gökyüzüne uzatmış gizlice ellerini ve kollarını hareket ettirerek mızrağın yok olmasını sağlıyordu.

Fışşkk...!!

O anda ani bir acının omzunda belirdiğinde hissetti. Bir sıcaklık yüzüne vurdu. Başını toprağın içinde çevirdiğinde omzunu gördü. Sağ omzundan ikiye ayrılmıştı.

Savaş alanında herkes birbirini öldürüyordu. Kimse kimsenin düşmanı değildi. Herkes birbirinin düşmanıydı. Kimin dost olduğu belli bile değildi. Bu sırada yeryüzünde toprağın içinden siyah cübbelere bürünmüş beyaz saçlı bir adam çıktı. Sakalı yoktu. Elinde 2 metrelik bir kılıç vardı. Yeşil gözleri gücün yansımasıydı. Sadece dokunarak bir binaya toza dönüştürebilecek bir gücü anlatıyordu. Kaşları çatıktı. Fakat onların içinde biraz olsun endişeyi görebilirdiniz. Aurası şehrin içindeki en güçlü auraydı. O güçlülerin de güçlüsüydü. Onun kılıcı koca bir gezegeni ikiye ayırabilirdi. O engin ve kudretliydi. Güçlüydü fakat bu savaşın içerisinde gücün anlamsız olabileceğini biliyordu. Sayılar güce üstün gelebilirdi.

"Neredesin Lagos?"

***

Şehrin en batı kesimindeki barbarlar da korsanlarla beraber isyana kalkıştı. Güç ve servet istediler. Kadınları arzuladılar. Bazılarıysa erkekleri. Kısacası daha fazla özgürlük istediler. Başka insanların özgürlüğünü...

Bu sırada çökmüş 2 binanın arasında küçük bir genç, küçük bir çocuk çıktı, kızıl cübbeli prensimiz. Hazine sarayını bir yüzük haline getirmiş ve binanın altında titriyordu. Az önce olanlar onu korkutmuştu. Buna rağmen dik durması nasıl mümkün olabilirdi? Güç ile yönetilen bu dünyada o zayıftı. Kaosun içerisinde bir toz zerresiydi. Yüzüne vuran Hafif bir rüzgar? Basit bir ışık? Küçük bir çakıltaşı? Bunları hepsi onun için ölümcüldü. Sokağa çıktığı takdirde bile herhangi birisi onu öldüremez miydi?

"Mais? Oradasın değil mi?"

Mais tanıdık bir ses duydu. Bu kişi sarayda ayrıldığı arkadaşının zaman zaman kalınlaşan cırtlak sesiydi. Fakat o anda çok sakindi ve herhangi bir ses bozulmasına uğramamıştı. Oldukça sakin ve rahattı. Bu kaosun içerisinde oldukça mantıksız bir ses tonuydu. Bu Mais'e garip gelse de ona güvendi. Lagos onu dışarı çıkardı.

Lagos'un siyah cübbesinde kanlı lekeler vardı. Sağ elindeki kılıcı kanla kaplıydı. Cübbesi göğsüne doğru yırtılmıştı. Boynunda kan vardı fakat açıkça onun kanı değildi.

Mais onun aurasını hissetti. Açıkça her zaman yanında bastırdığı aurası şimdi korkunç bir şiddetle parlıyordu. Onun her zaman hayalini kurduğu Yükseliş Alemine o sadece bir genç olarak ulaşacaktı. Oysaki Mais'in ömrü boyunca o yüksekliklere ulaşma ihtimali yoktu. Yüzlerce yıl geçse bile. Muhtelemen o kadar da yaşamazdı. Kendinden alemler boyu yüksek olan bu kişi ona yeteneğin ve gücün ne demek olduğunu hatırlatıyordu.

Kanına baktı. Bu kızıl şey bir insanın hayatının kaynağı mıydı? Hayır, Mais bundan daha önemli bir şeyler olduğunu hissedebiliyordu. Başını kaldırdı.

Antik Ölümsüzün Günceleri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin