thirty one

524 46 10
                                    

Masanın karşısında durduğumda yaşlı adam hafifçe gülümsedi. "Hoş geldin Baekhyun. Geç otur." Başımı olumsuzca salladım. "Hoş bulmadım. Buraya gelmek de sizinle görüşmek de istemiyordum."

"Ama buradasın ve benimle görüşmek zorundasın. Şimdi lütfen, otur." "Hiç bir şeyin zorunda değilim. Chanyeol bunu öğrenince sizin için iyi olmaz bay Park."

"Chanyeol'un seninle evlenmek istediğini duydum. Yakın zamanda nikah yapacakmışsınız. Aileme katılacak olan kişiyi tanımayı hak ediyorum değil mi?"

"Oğlunuz ile görüşmüyorken beni tanıyıp ne yapacaksınız acaba? Chanyeol bana aranızda geçenleri anlattı. Yaşınız benden oldukça büyük bu yüzden hala saygımı bozmuyorum ama beni daha fazla zorlamamanızı istiyorum."

"Çok peşin hükümlüsün çocuk. Baban sana her iki tarafı da dinlemen gerektiğini öğretmedi mi küçükken?" Yutkundum sertçe. "Öğretmedi." Dedim hızla çıkışırken.

"Bırak ben öğreteyim o zaman. Artık otur karşıma. Çünkü Chen ben izin vermediğim sürece seni buradan götürmeyecek." Bakışlarım arkada duran bedene kaydı. Gerçekten babasının yanına soktuğu bir adam mıydı Chen?

Chanyeol yıllardır bunu nasıl fark etmemişti?

Yapabileceğim hiç bir şey yoktu. O yüzden dediği yere oturdum ve ifadesizce baktım yüzüne. Gülümsedi, "bayan Oh lütfen bay Byun'a da bir servis açın."

Önüme getirilen tabakların ardından hızla lezzetli görünen bir yemek servis edilmişti. "Bayan Oh yahniyi çok iyi yapar. Öneririm." "Bir şey yetmeyeceğim. Ne anlatacaksanız anlatın da gideyim artık."

Yorgun bir nefes verdi karşımdaki adam. Ardından arkasına yaslandı. Chanyeol'a gerçekten benziyordu. Hem hareketleri hem yüzü.

Yıllardır kopuk olmalarına rağmen Chanyeol babasına fazlaca benzemişti.

"Oğlum beni suçladı değil mi? Benim onu suçladığım gibi." Sessiz kaldım ve cevap vermedim sorusuna. Derin bir nefes aldı. "Annesinin ölümünde ikimizin de suçu var Baekhyun. Bunu inkar edecek zamanda değilim artık. Uzun zaman geçti ve, ben artık bir şeyleri kafamda oturttum tamamen."

"Chanyeol'a düşmanımmış gibi davrandım yıllarca. İnkar etmeyeceğim. Annesi öldükten sonra onu tamamen yalnız bıraktım. Bulaştığı çoğu pis işe benim yüzümden bulaştı. Kendini koruyabilmek için."

"Günah mı çıkartıyorsunuz?" Diye sordum geriye yaslanırken. Dudaklarında buruk bir gülümseme oluştu. "Belki de. Kim bilir? Ben artık onu yalnız bırakmak istemiyorum. Daha fazla uzakta yaşamak istemiyorum."

Bakışlarımız buluşturdu. "Seni buraya getirdim çünkü oğlumu bir tek sen ikna edebilirsin. Ben onunla görüşmek istiyorum. Tamamen affetmese dahi benimle buluşun, konuşsun istiyorum. İkimizde birbirimizde affedilemeyecek yaralar açtık zamanında. Bunu inkar edemem. Ama o hayatına devam ediyor, seninle tanımış. İyileşiyor."

"Onu yıllarca yalnız bıraktınız hatta düşmanıymışcasına darvandınız ve şimdi pişman oldunuz öyle mi?" Güldüm. "Bu pek inandırıcı değil bay Park."

"İnandırıcılıkla işim yok. Oğlumda açtığım yaraları kapatamam. Bunu sen yapıyorsun Baekhyun. En azından yanında olmak istiyorum. Baban, sende babasız büyümüşsün. Bu hissi biliyorsun değil mi?"

Yutkundum. Babam karşıma geçip bunları söyleseydi ne yapardım diye düşündüm bir kaç saniye. İnanır mıydım? İnanmalı mıydım?

"Senin yaşadıklarında kolay değil. En basitinden babanın katiliyle evlenme hayalleri kuruyor onun bebeğini taşıyorsun." İmayla söylediğinde gözlerimi kapattım sinirle.

Captive/ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin