Yatağın üzerinde oturuyor, boş boş duvara bakıyordum. Kendimi çok gergin hissediyordum.
Tanrım ne kadar zaman geçmişti? Neden bu odada hiç saat yoktu?
Ne zaman gelecekti buraya?
Nefeslerim her saniye hızlanırken kendimi sakinleştirmeye çalıştım. O sırada açılan kapım ile sertçe yutkundum.
Bakışlarım kapıya döndüğünde göz göze geldim onunla. Elinde bir şişe beyaz şarap ve iki kadeh tutuyordu.
Neden şarap getirmişti?
Kapıyı arkasından kapadı ve masaya ilerledi ağır adımlarla. Mantarı çıkartılmış olan şarabı masaya bıraktığında yavaşça ayağa kalktım.
"Nefes al, çok gerginsin." Titrek bir nefes bıraktım havaya. "Beyaz şarap sever misin?" Sorusu üzerine dudağımı dişledim. Adamın göstermelik olsa da işi buydu, sevmiyorum dersem sorun çıkar mıydı?
"Zor bir soru olmadığını düşünüyorum." Hızla cevap verdim."Hiç içmedim. Ama kokusunu pek sevdiğim söylenemez." Gülümsedi, çok az gülüyordu.
Kadehleri yarısına kadar doldurdu. "Kırmızı şarap biraz ağır kokar haklısın. Ama beyaz daha hafiftir." Doldurduğu kadehi bana uzattı. "Seveceğini düşünüyorum."
Yavaşça elinden aldım. Bir yudum içtiğimde gerçekten diğerleri kadar ağır kokmadığını fark ettim. Ağzımda ekşimsi bir tat bırakmıştı.
Yüz ifademi gördüğünde yüzündeki gülümseme biraz daha büyüdü. "İçki senlik değil."
Gülümsedim hafifçe. "Sanırım. Neden şarap getirdiniz?" Kendini yavaşça odada bulunan küçük koltuğun üzerine bıraktı.
"Çok gergindin, biraz rahatlamanı sağlar diye düşündüm." Bakışlarımı kaçırdım. Yani, biraz olsun düşünceliydi en azından.
Sessizlik sürer giderken ikimizde kadehlerimizi bitirmiştik. Bir anda ayağa kalktığında yutkundum. Elimden tuttu ve benimde kalkmamı sağladı.
Yüz yüze geldiğimizde "iyi bir adam değilim." Diye mırıldandı. "Pis işlerle uğraşıyorum evet, ama kendi zevkim için hiç bir zaman birine zarar vermedim. Onlar zarar vermemi hak etti her zaman. Bak mesela, baban. Hak ediyor."
Yutkundum. Neden bana bunları anlatıyordu? "Neden bana bunu anlatıyorsun?" Derin bir nefes verdi. "Acımasız veya sert biri olabilirim ama tecavüzcü değilim Baekhyun. Sana sen istemediğin sürece dokunmayacağım. Paran olmadığı için bu yola baş vurdun ve bende kabul ettim. Hakkım olan şeyi her zaman alırım ama zorla değil."
Yaklaştı, gözlerine ilk kez bu kadar yakından bakıyordum. "Anlıyorsun değil mi? Yavaş yavaş gideceğiz. Çok gençsin. Seni hiç bir şeye zorlamayacağım."
Titrek bir nefes çektim içime. "Ben, teşekkür ederim." Eli yanağıma çıktı, okşadı ağırca. "Kurallarıma uyarsan hiç bir sorun çıkmaz Baekhyun. Ilımlı olurum, tamam mı?"
Başımı hafifçe salladım. Yaklaştı, dudaklarımın yanına yumuşak bir öpücük verdi. "Uyu, bu sabah dokuzda seninle birlikte kahvaltı etmek istiyorum."
Başımı olumluca salladım. "O-orada olacağım." Hafifçe gülümsedi. Ardından bakışları yarısı dolu olan şarap şişesine kaydı. Cebinden mantarını çıkardı ve kapattı.
"Burada kalsın, beğendiysen içersin." Ardından geldiği gibi sessiz adımlarla çıkıp gitti odamdan.
İçim öyle çok rahatlamıştı ki, iki gündür ilk kez bu kadar derin nefesler çekebiliyordum içime. Kurallar, onlara uyacak ve bu ılımlı adamı sinirlendirmeyecektim.
Bakışlarım odamda bulunan diğer kapıya düştü. Bir duş alsam iyi olacaktı. Yarın annemi görmeye gidebilirdim. Chanyeol'un onu da koruyacağını biliyordum. Babamı arıyordu ve onu ararken annemi de beni tuttuğu gibi güvende tutacaktı.
Bunu yarın sabah onunla kahvaltıda konuşabilirdim.
Yüzümdeki gülümseme ile ilerledim banyoya. Banyo dolabını açtığımda temiz havluları bırakılmış olduğunu gördüm. Hızla soyundum ve girdim duşa kabine.
Bana beklediğimden iyi davranıyordu. Bu, sahte miydi yoksa gerçek mi? Bilmiyordum. Onu yeni yeni tanıyordum ve bu uzun bir süreçti.
O benden bıkana kadar sürecek, uzun bir süreç.
Saçlarımı yıkadım ve güzel kokan bir duş jeli ile vücudumu pislikten arındırdım. Kabinden çıkıp havluyu belime sardım. Saçlarımın ıslaklığını küçük havlu ile alırken yeniden odaya dönmek için kapıyı aralamıştım.
Bakışlarım dolapta ilerlerken aniden açılan kapı ile bakışlarım kapıya döndüm. Bir elim belimde hala asılı olan havluya giderken ona sıkıca tutunmuştum.
Bakışlarım Chanyeol'un bakışlarıyla buluşurken yutkunduğunu duydum an ve an. "Bir şey mi oldu?" Diye sordum zorlukla.
Bakışları hala damlaların bulunduğu göğsümden hızla uzaklaştı ve bakışlarımla buluştu. "Annen, yarın taburcu olacakmış. Onu söylemeyi unuttuğumu fark ettim."
Boğazını temizledi. "Sende, duş aldın herhalde." Başımı hafifçe salladım.
Başını salladı oda. Ardından bakışları kaşıma kaydı. "Bant ıslanmış." Diye mırıldandı. "Pansuman yapmayı, biliyor musun?" "Evet, biliyorum." Diye cevapladım hızla.
"Tamam, sen giyin. Pansumanı da unutma. İyi geceler." Cevabımı beklemeden kapıyı kapatıp çıktığında arkasından baka kalmıştım.
Yanaklarımın ısındığını hissederken hafifçe gülümsedim. Pansumanımı bile düşünüyordu.
O gerçekten, iyi biri olabilir miydi?
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.